Gazze'nin işgal edilmesi, Sina Yarımadası'nın İsrail'in eline geçmesi, Kudüs ve Batı Şeria'nın Ürdün'ün kontrolünden çıkması, aylar sürecek bir savaşla ancak gerçekleşebilirdi. Daha da önemlisi Suriye'nin savaşa girmesinin ağır bedeli olarak stratejik Golan Tepeleri'nin işgal edilmesini de bu hesaba dahil edip tekrar düşünelim: Bütün bu operasyonların 6 güne sığması, Siyonist işgalcinin olağanüstü propaganda, planlama ve taktiğini göstermektedir.

Darbeyle Mısır Devlet Başkanı olan Cemal Abdünnasır'ın Arap Aleminin lideri rolünü üstlenmesi, boş hayallerle İsrail'e meydan okuması, Ürdün ve Suriye'nin de onun güdümüne girmesi bu tarihi hezimeti hazırlamıştır. Her üç ülke de savaştan çok büyük kayıplarla çıkmakla beraber, asıl mağduriyeti yine Filistinliler yaşamıştır. Gazze işgal edilmiş, Kudüs ve Mescidi Aksa Siyonist çizmeleriyle kirletilmiş ve Filistinliler için en önemli bölge olan Batı Şeria da elden çıkmıştır. Bu yüzden "67 sınırları" kavramı çok tekrarlanan ve Filistin Devleti'nin kurulabilmesi için şart olan önemli bir tarihi eşik olmuştur. 

1967 yılının 5-10 Haziran günleri nedense çok az bilinmektedir. Çünkü tarihin ibret alınacak önemli olayları hep unutturulmaya çalışılmıştır. Bunlar Kutül Amare gibi zaferler de olabilir, 6 Gün Savaşı gibi hezimetler de olabilir. Ortadoğu'da ve İslam dünyasında yaşanan ayrılık ve kutuplaşmanın temelinde 1967 savaşı vardır.
Sisi darbesiyle sindirilip, Siyonizmin emrine sokulan Mısır, Filistinlilerin güvenliği yerine kendi menfaatlerini ön planda tutan Ürdün, kraliyet tahtını ve ailesini korumak için petro dolarları ABD'nin emrine veren Suudi Arabistan, Suriye ve Irak bugünlere birdenbire mi geldiler? İngiltere ve Amerika'nın desteğiyle kurulan İsrail, 1948'de bölgeye yerleştirilmiş bir dinamit deposuydu. Geriye sadece fitili tutuşturacak bir tetikçinin bulunması kalıyordu. O tetikçi zaten yıllardır hem askeri yönden hem siyasi yönden hazırlıklarını tamamlamıştı.

DARBECİ ABDÜNNASIR

Darbeci Cemal Abdünnasır, 1952 yılında Kral Faruk'u devirip 1956'da Cumhurbaşkanı olunca, Mısır'ın kaybettiği prestiji tekrar kazanmak için Süveyş Kanalı'nı devletleştirerek İngiltere, Fransa ve İsrail'e meydan okudu. Bunu yaparken de askeri işbirliği yaptığı ve silah almaya başladığı SSCB'ye güveniyordu. Bu olay üzerine İsrail Süveyş Kanalı harekatına girişince, İngiltere ve Fransa Kahire'yi bombalamaya başladı. Buna en sert tepkiyi SSCB gösterdi. Londra ve Paris'e nükleer saldırı tehdidi karşısında İngiltere ve Fransa geri çekilmek zorunda kaldı.
İşin en ilginç yanı ise, ABD'nin de bu krizde İngiltere ve Fransa'ya destek vermemesiydi. Arap devletlerinin ve Ortadoğu'daki zengin petrolün Sovyetlerin kontrolüne girmesinden endişe eden Amerika, Mısır'ın bağımsızlığını savunmak zorunda kalmıştı.

***

Süveyş krizinden kuvvetlenerek çıkan Abdünnasır, Sovyetlerle ilişkilerini iyice artırıp, sosyalizmin ülkesine güç katacağını ve tüm Arap dünyasının lideri olacağını düşünüyordu. Mısır, hava kuvvetlerini Sovyet yapımı Mig 21 jetleriyle donattı. Fakat Yemen'deki iç savaşa müdahalesi ordunun yıpranmasına ve ekonomik sıkıntılara yol açtı. Nasır'ın tek hedefi İsrail'e karşı bir zafer elde ederek, hem 1948'in intikamını almak, hem de Arapların tartışmasız lideri olmaktı.

İsrail ise çevresindeki Müslüman ülkelerin güçlenmesinden çok rahatsız olmuş, hem asker sayısını artırıp hem de Fransa'dan uçak, İngiltere'den tank almıştı. Uluslararası medya gücünü kullanarak bütün dünyayı "Araplar, İsrail'i yok edecek" algısına inandırmış, mağdur rolü oynamaya başlamıştı. Mısır'ın Mig 21 jetlerinin, kendi Fransız Mirage'larına karşı ne yapabileceğini çok merak eden İsrail, bir Iraklı pilotu bir milyon dolara kandırdı. Pilot Mısır'dan bir uçak kaçırarak İsrail'e getirdi. Kısa zamanda Mısır'ın hem uçakları hem de hava savunma sistemleri hakkında yeterli bilgiye ulaşan İsrail, ciddi şekilde bir operasyona hazırlanıyordu.

Mısır'ın 300'den fazla uçağı vardı. Genelkurmay Başkanı Mareşal Abdülhakim Amir, ordunun yarısı Yemen'de olmasına rağmen Sina Çölünde İsrail sınırına 130 bin asker yığmıştı. Ürdün ve Suriye bir savaş durumunda Mısır'ın yanında yer alacaklarını ilan etmiş, Kuzey Afrika ülkeleri ile Irak ve Suudi Arabistan da silah desteği vereceklerini açıklamıştı.

İsrail'in Suriye'yi Filistinli gerillalara destek verdiği için suçlaması ve sınıra asker yığması krizi tırmandırdı. Mayıs ayında Mısır ordusu alarma geçti. Nasır, etrafına topladığı pilotların arasında kahkaha atarak "Eğer İsrail bizi savaşla tehdit ediyorsa, ona hodri meydan diyoruz" diye beyanat veriyor, Kahire Savtul Arab radyosu askeri marşlar çalıyordu.

MOKED OPERASYONU

İsrail ise yıllardır bu savaşa hazırlanıyordu. Düşmanlarıyla ilgili bütün askeri bilgiler elindeydi. Onların saldırmasını beklemeyecek, kendisi ani bir operasyonla düşmanlarının hava gücünü yok edecekti. Bu yüzden bu operasyonun adı "Moked" (Odak) konmuştu.

2 Haziran Cuma günü Mossad başkanı Meir Amit, sahte bir pasaportla Amerika'ya gidip Savunma Bakanı Mc Namara ile görüştü. ABD'nin saldırı için yeşil ışık yakmasından sonra, 3 Haziran'da İsrail kabinesi toplandı. İsrail Başbakanı Levi Eşkol savaş konusunda çekingen davrandığı için, uhdesinde olan Savunma Bakanlığından el çektirildi. Bu göreve eski Haganah komutanı ve emekli Genelkurmay Başkanı tek gözlü Moşe Dayan getirildi. Genelkurmay Başkanı İzak Rabin iki gün içinde 50 yaşın altındaki bütün İsrail vatandaşlarının askere alınacağını açıkladı. İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban hemen Washington'a gidip, ABD Başkanı Johnson ile görüşerek ondan savaş iznini aldı. Savunma Bakanı emekli General Moşe Dayan "Beklemek mantıklı değil. Gelin ilk hamleyi yapalım. Sonra siyasi yanına bakarız" diyerek savaş kararı verilmesini sağladı.

5 Haziran Pazartesi, Saat 07.40'ta Moked Operasyonu başladı. İsrail Hava Kuvvetlerine bağlı 200 Mirage, önce kuzeye doğru havalandı. Sonra yönlerini batıya daha sonra güneye çeviren jetler, Akdeniz üzerinde alçak uçuş yaparak radarlara yakalanmadan Mısır kıyılarına ulaştı. Bir anda İskenderiye semalarında görülen İsrail uçakları, Mısır hava kuvvetlerini daha yerdeyken imha etmeyi başardı. 304 Mig 21 ve Mısır hava üsleri tamamen tahrip olmuş, hava üstünlüğü İsrail'in eline geçmişti. İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Ezer Weizman, karısını telefonla arayarak büyük bir sevinçle savaşı kazandıklarını söylemişti.

Ertesi günü Suriye ve Ürdün de İsrail'e savaş açtığını duyurdu. İsrail jetleri birkaç saatte Ürdün hava kuvvetlerinin büyük kısmını imha etti. Hemen ardından İsrail Kara Kuvvetleri harekete geçti. Sina çölündeki Mısır ordusu biraz direndikten sonra mevzilerinde tutunamadı. Mareşal Amir, kara ordusuna Süveyş'in batısına çekilme emrini verince, İsrail askerleri bir günde Sina'yı ardından Gazze'yi işgal etti. Bu arada Kudüs'e saldırı başlatan İsrail, Ürdün askerlerinin zayıf direnişini kırarak burayı da işgal etti. İsrail tankları artık Mescidi Aksa'nın bahçesindeydi. Sonra Batı Şeria'yı da işgal ederek, Ürdün'ün kontrolündeki tüm Filistin topraklarını ele geçirdiler. İsrail'in son hedefi Suriye toprağı olan stratejik Golan Tepeleri'ydi. Burası da işgal edildiğinde takvimler 10 Haziran'ı gösteriyordu. Savaş sadece 6 gün sürmüştü.

İsrail, Suriye, Ürdün ve Lübnan'a sınırı olan 1.800 kilometre karelik bu bölge Şam'a sadece 60 km mesafedeydi. Yüksekliği üç bin metreye varan, su kaynakları bakımından çok zengin olan stratejik Golan Tepeleri, İsrail için Suriye'yi hem izleme ve kontrol etme hem de sürekli bir askeri tehdit altında tutma açısından vaz geçilmez görünmektedir. İsrail 1982 yılında Mısır'la varılan anlaşma gereğince kademeli olarak Sina Yarımadasından çekildi. Fakat bütün görüşmelere rağmen Golan Tepelerinden çekilmeyi kabul etmedi. Yakın zamanda da Suriye toprağı olduğu halde, buraları ilhak etti. Kudüs ve Batı Şeria ise işgalci İsrail'in insafına terk edildi.

SHARON: "AMERİKAYI BİZ KONTROL EDİYORUZ" 

Birleşmiş Milletler 19 Aralık 1983 tarihinde 38/180 sayılı kararla İsrail'i; Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri'ni işgalinden dolayı kınanmış, bu işgalleri "uluslararası hukuk ile ilgili BM kararlarına aykırı ve yasadışı" olarak nitelendirilmiştir.

BM'nin hiçbir kararına uymayan ve uluslararası hukuku hiçe sayan İsrail, kendi belirlediği "Vadedilmiş Topraklar" idealine doğru adım adım ilerlerken, İslam ülkeleri derin uykularında tatlı rüyalar görmeye devam etmektedir.

Yıllar önce Ariel Sharon'un söylediği şu söz, bugünkü olaylara ışık tutmaktadır: "Amerika'nın İsrail üzerine baskı yapmasından korkmayın. Yahudi halkı olarak, biz Amerika'yı kontrol ediyoruz ve Amerikalılar da bunu biliyorlar."

Bugün Gazze'de yaşananlar bu sözün açıkça isbatıdır.  BMGK'da sürekli Filistin'le ilgili olumlu kararları veto eden, göstermelik olarak ateşkesi sağlamaya çalışan, İsrail'i güya ikaz eden ABD, siyasi ve askeri tam destek vererek onu adeta soykırım yapmaya teşvik etmektedir. Amerika, Siyonizme verdiği bu sınırsız desteğin bedelini er veya geç çok ağır biçimde ödeyecektir.

Sekiz aydır devam eden bu alçak ve vahşi saldırıda 35 bini aşan şehidin canı ve kanı, elbette zalimleri ve destekçilerini boğacaktır. Filistinlilerin ödediği bu ağır bedele karşılık, Allah'ın lütfuyla bütün dünyada olağanüstü bir uyanış ve çığ gibi bir tepki oluştu. Katil Siyonistlerin gerçek yüzleri göründü. Artık hiçbir propaganda onların yaptığı bu zulüm ve soykırımı örtbas edemez. Devlet yöneticilerinin destek vermeleri de İsrail'e bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü bu katil Siyonistler insanlık vicdanında mahkum olmuşlardır. Bu mahkumiyet onların ve destekçilerinin sonunu getirecektir, İnşaallah.