Bugün Gazze'de binlerce masum insan şehid oluyorsa,
Filistin'de Siyonist zulmü artarak devam ediyorsa,
Kudüs ve Mescidi Aksa Yahudi işgali altındaysa,
Filistin, Kudüs, Gazze kan ve gözyaşında boğuluyorsa,
İslam Alemi'nin bağrına İsrail hançeri saplanmışsa,
Hepsinin temelinde 9 Aralık 1917 İngiliz işgali vardır.

400 yıl Osmanlı himayesinde barış ve huzur şehri olan Kudüs'ün Son Haçlılar tarafından işgali ve 1948'de Siyonistlere devredilmesi, Ortadoğu'ya kan ve gözyaşı getirmiştir. 106 yıldır bu kaos artarak devam etmiş, bugün de Gazze'de korkunç bir vahşete dönüşmüştür.

GAZZE İŞGALİ VE KUDÜS

31 Ekim 1917'deki Bi'rüssebi hezimeti Kudüs işgaline giden yolun başlangıcı oldu. Bir hafta sonra da Gazze işgal edildi. Alman Generaller bu mağlubiyetin sorumluluğunu birbirinin üzerine attılar. İngilizlerin savaş hilesine inandıkları halde, hatalarını kabul etmediler. Von Kres ile Miralay İsmet, Bi'rüssebi bozgunu için birbirini suçlayan savunmalar yaptılar. Ama hiçbiri Kudüs işgalini önleyecek tedbirler konusunda kafa yorup düşünmediler.

8 Aralık gününe kadar 40 gün boyunca, çok kötü bir sevk ve idare ile geri çekilmeye çalışan Osmanlı Ordusu, adeta bu vurdumduymaz Haçlı zihniyetli Alman generallerin oyuncağı olmuştu. Üstelik İngiliz Generali Allenby, dört aylık bekleme süresince Yahudi NİLİ örgütünden çok önemli istihbarat desteği almıştı. Osmanlının piyade ve süvari birlikleri, cepheleri, silah ve mühimmatı, kara ve demiryolları hakkında bütün gizli bilgilere ulaşmıştı. Hatta Kudüs'e giden yol güzergahındaki kuyular, nehirler gibi su kaynakları ve miktarları bile elindeki haritalara işlenmişti.

KUDÜS’ÜN EN KARA GECESİ

8 Aralık'ı 9 Aralık'a bağlayan gece Mareşal Von Falkenhayn’ın, Kudüs çevresini savunan 7. Ordu kumandanı Fevzi Çakmak Paşa'yla yaptığı telefon konuşmasından sonra ordumuz mevzilerini boşalttı. Ertesi gün çok çetin bir savunma ve direniş bekleyen İngilizler, siperlerin boş olduğunu görünce hem şaşırmış hem de sevinmişlerdi.

Kudüs'ün en kara günü olan 9 Aralık'ta, Belediye Başkan Vekili Hüseyin el-Hüseyni ve Polis Müdürü Hacı Abdülkadir Efendi beyaz bayrakla İngiliz karargahına gitmişlerdi. "Dini mekanları tahripten korumak için Osmanlı Hükümetinin emriyle asker Kudüs'ten çekilmiştir." şeklinde Mutasarrıf İzzet Beyin yazdığı mektupla şehir İngilizlere teslim edilmişti.

Tarihçilerimizin çoğu Kudüs'ün teslimini böyle basit bir şekilde izah etmeye çalışmaktadırlar. Sanki Kudüs'ü savunması gereken Mutasarrıf İzzet Bey ve Belediye Başkanı imiş gibi, koskoca Osmanlı ordusunu göz ardı etmekteler. Halbuki hatalı veya kasıtlı kararlarla yönetilen ordumuz sürekli zayiat vermekte, Yahudi istihbaratı sayesinde bütün askeri bilgilerimize ulaşan İngiliz ordusu ise devamlı taze kuvvetlerle hücum etmekteydi.

Bütün olumsuzluklara rağmen askerlerimizin geri çekilirken bile, Kudüs yakınlarındaki Nebi Samuel Tepesinde yazdığı destan onun kahramanlıklarından sadece biriydi.

KUTSAL MEKANLAR ZARAR GÖRECEKMİŞ!

Osmanlı'nın yanında savaşmalarına rağmen, Kudüs'ün İngilizlerin daha doğrusu Haçlıların eline geçmesine taraftar olan Alman ve Avusturyalılar, siyasi ve askeri baskıyla mevzileri terk etmemizi istiyordu. Bu çekilmeye tarihi bir bahane olarak da "Kutsal mekanların zarar görmemesi" diye bir yalan uyduruldu.

İşte Kudüs'ü terk ederken yazılan ibretlik belge:

“İngiliz Kumandanlığına! Her milletçe kutsal sayılan Kudüs’teki yerleşim yerlerine iki günden beri obüsler düşmektedir. Osmanlı Hükümeti sırf dinî mekanların zarar görmemesi için kasabadan çekilmiş ve Kamame, Mescid-i Aksa gibi dinî mekanların korunmasına memurlar görevlendirmiştir. Tarafınızdan dahi bu yolda muamele edileceği ümidiyle bu belgeyi Belediye Reisi Vekili Hüseyinzâde Hüseyin Bey eliyle gönderiyorum efendim. Kudüs Müstakil Mutasarrıfı İzzet”  

9 Aralık 1333 (1917)

"Dini mekanların zarar görmemesi" ifadesi aslında Osmanlı devletinin görüşü değildi. Çünkü Avusturya Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin, Sadrazam Talat Paşa'ya: “Osmanlı Ordusu, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir.” demişti. Ardından da "Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa, Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini" söylemişti.

Ahmet Cemal Paşa'nın bu saçma fikre karşı ifade ettiği şu sözler, Kudüs savunmasının nasıl engellendiğini açıkça ortaya koymaktadır:

"Ben bundan büyük hata ve Osmanlı saltanat hukukuna bundan daha açık bir ihanet düşünemiyorum. Mukaddes beldelerin harap olmasından daha gülünç bir fikir olabilir mi? Haçlı seferlerinde Müslümanlar şehri müdafaa etmediler mi? Haçlılar Selahaddin Eyyubî’ye karşı savunma yapmadılar mı? Eğer Kudüs’teki mübarek makamların harap olmaması gerekiyorsa, Hıristiyan olan İngiliz Ordusu’nun bu şehre tecavüz edip topa tutmaması gerekir. Herhâlde biz şehrin ilerisinde savunmada bulunacağımız için, şehre isabet edecek mermiler bize değil İngilizlere ait olacak."

Ahmet Cemal Paşa 4. Ordu Komutanlığı görevinden niye alındı?

İttihat ve Terakki'nin üç önemli isminden biri olan Ahmet Cemal Paşa, Birinci Dünya Savaşına girdikten bir müddet sonra 4. Ordu kumandanı olarak Şam'a gönderildi. Başarısız olan iki Kanal Harekatı'ndan sonra kazanılan iki Gazze Zaferi prestijini artırdı. Ancak Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın başka planları vardı. Bağdat'ın işgalini içine sindiremeyen Enver Paşa, yeni bir ordu kurmayı düşünüyordu. Bu yüzden Almanya'nın yardım ve desteğini almak için bir Alman Generalinin bu orduya kumanda etmesini istiyordu.

Enver Paşa bu planları sebebiyle kader arkadaşı Cemal Paşa'yı gözden çıkardı. Hatta onun başında bulunduğu 4. Orduyu lağvetti. Kendisine hiçbir yetkisi olmayan Suriye ve Batı Arabistan Kumandanı sıfatını verdi.

Alman General Falkenhayn Türk Ordusunda niçin Mareşal yapıldı?

Birinci Dünya Savaşına girerken yapılan anlaşmaya göre Türk ve Alman Orduları arasındaki görevlendirmelerde bir üst rütbe geçerli olacaktı. Mesela Alman ordusundaki bir yarbay, Türk Ordusunda görev alacaksa Albay rütbesiyle işine başlıyordu. Alman Genelkurmay Başkanı iken Verdün mağlubiyetinden dolayı azledilen Erich Von Falkenhayn, orgeneral olduğu için Türk ordusuna geldiği zaman Mareşal rütbesi ile göreve başlamıştı. Hem de normal bir ordu kumandanı değildi. Suriye ve Filistin'de bulunan 7. ve 8. Orduların birleşmesinden meydana gelmiş Yıldırım Orduları Grubu kumandanı sıfatıyla tayin edilmişti.

KUDÜS İŞGALİNİN SORUMLUSU KİM?

Kudüs’ü savunan 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, Cemal Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:

"Paşam, Kudüs savunması için görevlendirildiğim günden beri bunca ısrar ve hatırlatmalarıma rağmen, sizin tarafınızdan istemediğim hâlde gönderilmiş olan süvari alayından başka, Yıldırım Grubu Kumandanlığı’ndan bir tabur bile imdat kuvveti alamadığımdan, kesinlikle değiştirilmeyerek haftalarca birinci hat siperlerde kalmaya mecbur olan zavallı askerimizin uğradığı aşırı yorgunluktan yararlanan İngilizler, bu sabah bir baskınla o güzel Kudüs’ü işgal ettiler. Her hâlde bu işgalin sorumluluğu bütünüyle Falkenhayn Paşa’ya aittir!"

Cemal Paşa da, Kudüs’ün işgali sonrasındaki fikirlerini şu şekilde ifade etmişti:

"Kudüs’ün düşmesinden doğan sorumluluk tamamen Falkenhayn Paşa’ya aittir. O, Kudüs’ü takviye etmek için elinde yeterli miktarda kuvvet olmadığını kesinlikle iddia edemez. Çünkü Kudüs bir öksüz çocuk garipliğiyle kendi zayıf ve güçsüzlüğüne terk edildiği bir sırada, Falkenhayn Cenapları Tulkerem ile dağlar arasında karşı taarruz hazırlıkları yaparak, çocuk oyuncağına benzer bazı hareketlerde bulunup yorgunluktan canı çıkmış olan zavallı Türk askerini boş yere öldürtüyordu. Bizim durumumuz ise, Kudüs’ü sol cenahımız ilerisinde bir istinat noktası gibi kuvvetle tutarak, dağlarla deniz arasında kesin ve çok müstahkem bir savunma hattı oluşturup müdafaa hâlinde kalmayı gerektiriyordu."

“BURADA ARTIK TÜRKLER OLMAYACAK!"

El-Halil (Yafa) Kapısından şehre girerek “Burada artık Türkler olmayacak.” diyen General Edmund Allenby, Kudüs işgalini Hıristiyan dünyasına 1918 senesi Noel armağanı olarak sundu. Hıristiyanlar, Yahudiler, azınlıklar ve bazı gafil Araplar, Osmanlı'dan kurtuldukları için bayram yapıyorlardı. Avrupa başşehirlerinde ise Londra, Paris ve Roma’daki sevinç gösterilerinin yanı sıra, Osmanlı ile müttefik olan ve Filistin’de İngilizlere karşı savaşan Almanya, Avusturya ve Macaristan’da da Kudüs’ün işgali kutlanıyordu. (!)

Milli şairimiz Mehmet Akif Kudüs'ün işgal günlerini şöyle anlatıyor:

"Umumî Harp’te Viyana’da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı. Otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: ‘Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar.’ dedim.
Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:

— Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:
— Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs’ü aldılar. İngiliz ordusu Allenby’nin kumandasında Kudüs’e girdi. Mukaddes şehir Hilâl’den kurtuldu, Haç’a kavuştu."

(Daha geniş bilgi için: Yüzyıllık Hasret Kudüs 1917)