Derin Gerçekler

''Tekasür'' diye bir sure var Kur’an-ı Kerim’de. Tekasür “Çoklukla övünme” anlamına gelir ve kınanır.  Mekki ayetlerdendir. Kısacık bir sure 122 harften oluşan 28 kelimelik bir sure. Resulullah, azınlıkken iktidar oldu Medine’de. Hem de “yurtlarından çıkartılmış, aileleri dağılmış, malları mülkleri ellerinden alınmıştı”. Oysa Medineli Yahudiler, Hristiyanlar, Müşrikler zengindiler ve çoğunluktaydılar. Bakın kim ki, aklı, gücü, makamı, serveti ile övünür ve haddi aşarsa Allah onları o ihtirasla elde ettikleri ve güvendikleri şeylerle imtihan eder ve zelil eder. Müslümanlar zayıf bir mülteci olarak Medine’ye geldiklerinde, sayı olarak da çok azdılar... Üç üstünlükleri vardı. Onlar bilirler ve yalan söylemezlerdi, söz verdiklerinde sözlerinde dururlardı. Adildrler ve El Emindiler. Emanete hıyanet etmezlerdi. İktidar oldular.

“Tek hakim” yalnız Allah’tır ve Allah kıskançtır. Müslümanlar “egosantirik/ben merkezci” değildirler. “Beni bana, bizi bize bırakma Rabbim” diye dua ederler. Bunun gaflete sebeb olacağını düşünürler, paylaşmanın berekete vesile olacağına inanırlar. Onlara göre kederler paylaşıldıkça azalır ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırdı. ''Nerede o Müslümanlar?'' derseniz, onlar çok az kaldı. Hepimizin maddi hastalıklarından çok şeytan mikrobunun hasta ettiği nefislerimiz var. Biz de zalimlerden ve cahillerden olduk çünkü, onun için de Allah’ın yardımı bize ulaşmıyor. O günahlarımız Allah’la aramıza perde oluyor. Oysa biz, bizim gibi inanmayan ve düşünmeyenlerin bile güvenini kazanacaktık safiyetle, ehliyet ve liyakatla, emanete hıyanet etmemekle. Bizden önceki iyiler nefislerini tezkiye etmekle değil terbiye etmekle meşguldüler.
Azınlıkla seçim kazanacak değilsiniz. Rakiplerinizin, sizin gibi düşünmeyenlerin bile oyunu almadan seçim kazansanız bile bu dua ile istenen belaya dönüşecektir. Bugün çevrenizde Hasbiler değil, Hasbi maskeli Kesbiler toplanıyor. Onlar yeme üşüşen kuşlar gibidir. Onları toplamak değil, dağıtmak zordur. Mamalarını kestiğinde maskelerini indirirler.
Bakara 243’de ne deniyordu: “Sayıları binleri bulmasına rağmen ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? (…) Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (246) Musa'dan as,sonra İsrailoğulları'nın önde gelenlerinin, peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar tayin et ki Allah yolunda savaşalım" dediklerini bilmez misin? O, "Ya savaşmanız emredilir de savaşmaktan kaçınırsanız?" dediğinde, onlar, "Biz ve çocuklarımız yurtlarımızdan sürülmüşken, Allah yolunda neden savaşmayalım?" diye cevap verdiler. Halbuki savaşmak onlara emredilince birkaçı dışında uzak durdular. Allah zalimleri iyi bilmektedir. Bakara 249’da Talut ve Calud olayı anlatılmaya devam eder: "Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler."

Cihad’a giderken “İçme denilen suyu içmeyenler” pek azdı. 70.001 kişiden 69.700’ü içti. Geriye kalanlar çok azdı ama Davud’un sapan taşı, zamanının en güçlü ordusunun yenilmesi için yetti.
Enfal 9-10 bize neyi anlatır?: “Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, BEN SİZE ARD ARDA BİN MELEKLE YARDIM EDİYORUM? diye cevap vermişti. ALLAH BUNU, SADECE BİR MÜJDE OLSUN VE ONUNLA KALPLERİNİZ YATIŞSIN DİYE YAPMIŞTI. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Gaybe iman nasıl bir şey? Allah dilerse, görünmeyen ordularını, Meleklerini de gönderir, kuşları da, örümcek ağı ile korur dilerse sevdiklerini. Enfal 66’da ne diyordu: “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, sizde bir zayıflık olduğunu bildi. O halde sizden sabırlı yüz kişi bulunursa, onlardan iki yüz kişiye galip gelir.”
Nisa 66’da Allah cc buyurdu ki, (İsrail oğullarına, Firavunun zulmü karşısında) "Eğer onlara, kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın, diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu." Sonunda Firavun’un zulmüne ve cinayet planlarının korkusundan o çoğunluk Hz. Musa’ya sığındılar. Ama Sina’da, Samiri’nin peşine takılıp ilk fitneyi çıkartanlar da o Firavun korkusundan Hz. Musa’nın peşine takılanlardır ve onlar yüzünden Kudüs yolunda 10 günlük yol 40 yılda ancak tamamlandı. (Nisa 155): "Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «Kalplerimiz kılıflanmıştır» demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler." Maide 13: “İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever.” Bu ayetleri, başka türlü anlamak mümkün mü?: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz. Şayet Ehl-i Kitap iman etmiş olsaydı, onlar için daha hayırlı olurdu. Onlardan müminler olmakla birlikte, çoğunluğu fasıklardır.” (Âl-i İmran 110);  “Şayet melekleri onlara indirsek, ölüler onlarla konuşsa, her şeyi karşılarına toplasak, Allah dilemedikçe iman edecek değiller. Fakat onların çoğu cahillik ediyorlar.” (En'âm 111) “Şayet yeryüzündeki çoğunluğa uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar, sadece zanna uyarlar ve yalnızca tahminle iş yaparlar.” (En'âm 116);  “Onların çoğu sadece zanna uyuyor. Oysa zan hiçbir şekilde gerçek ve kesin bilginin yerini tutamaz. Allah, onların yaptıklarını çok iyi bilmektedir!” (Yûnus 36); “Andolsun ki cehennemi, kalpleri olup da onunla (hakikati) anlamayan, gözleri olup da onunla (hakikati) görmeyen; kulakları olup da onunla (hakikati) duymayan insanlar ve cinlerin çoğunluğu için yarattık/hazırladık. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta (hayvanlardan) daha sapkınlardır. Bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A'râf 179); “… Zaten onunla (Hz. Nuh) beraber çok az kişi iman etmişti.”(Hûd 40).
Aslında tekrar bu konuya döneceğiz de, bir iki noktayı daha bugün burada size sunmak istiyorum. Resulullah, kendisini “ahir zaman peygamberi” olarak tanımladığı için gelecek günler hakkında bazı ikazlarda bulundu. Hadislerde kendinden sonrası için ısırıcı melikler döneminden, “fitne zamanı”ndan söz edilir. Zulüm de payidar olmayacaktır. Onun için Kisra’nın, Mısır meliklerinin ve Bizans'ın, Hind-i Çin'deki zulüm saraylarının yıkılmasından söz eder. Gelecek günler için “sabır”lı olmamızı, “imanı kalpte tutmanın ateşi elde tutmaktan daha zor olacağı bir zaman”dan söz eder. Zaten kitap insanları Allah’ın nimetlerini azaltıp çoğaltarak imtihan edeceğini haber verir bize, her ikisinin de fitne olabileceğini hatta neyin hayır ve neyin şer olacağı konusunda dikkatli olmamız konusunda bizi uyarır.

Servet ve iktidar her zaman hayır değil, bazan gam ve gazap sebebi olabileceği konusunda uyarır. Biz de batılıları taklit etmeye başladık. Hani batılılar 100 yıllık planlar yapıyorlarmış ya, ee, biz niye yapmayalım!? Zahidlere göre, uzun emelli olmanın iki sebebi vardır: Biri dünya sevgisi, diğeri de cahilliktir. Resulullah’tan rivayet edilir ki, “Cenneti isteyen, uzun emelli olmasın, dünya işleri ile uğraşması, ona ölümü unutturmasın, haram işlemekte Allah’tan haya etsin!” Oysa herkesin bir rızgı, bir kaderi var, bunlar da onun imtihanıdır. Resulün ikazı o yönde ki “İnsan yaşlandıkça, mal hırsı ve tul-i emeli gençleşir”miş!? Bize denmedi mi? “Allah’tan utanın! Başkalarına kalacak şeyleri toplamakla vaktinizi kaybetmeyin! Kavuşmayacağınız şeyleri ele geçirmek için uğraşmayın; ihtiyacınızdan fazla bina yapmakla hayatınızı harcamayın!”
Biz ahir zaman için, alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Sadece kendi ailemiz, ülkemiz, Müslümanlardan sorumlu değiliz, yeryüzünden sorumluyuz, bütün insanlardan. Yaşadığımız zamana ve mekana şahidlikle ve Onun rızasının tecellisinin vesilesi olmakla emrolunduk. Bunun gereği olarak, boşa geçirecek bir saniye zamanımız, boşa harcayacak bir kuruş paramız, gözden çıkartacağımız tek bir can yok!

Selam ve dua ile.