Arkadaşları konyakçı ve doktor’la maceradan maceraya koşan Nevada’lı genç ranger Tommiks’i, ‘’Hay bin kunduz’’ diyen Çelik Bilek Teksas’ı, tatlıbelası Çiko’yla Darkwood ormanında ki bataklıkta yaşayan baltalı ‘’ilah’’ Zagor’u, Mister NO’yu ve diğer bir çok isim altında bir dönemin fenomen çizgi romanlarını bilenler hatırlayacaktır. Bir dönem gençliğinin, kitapçılarda arayıp bulmakta zorlandığı şimdi nostaljiler arasına girmiş, okuyucusunu maceradan maceraya taşıyan çizgi romanlar. Bana göre; internetten önceki (İ.Ö) kültürel iğfalller dönemi!

Yerini kimsenin bilmediği kafatası mağarasında yaşayan gerçek adı Kit Walker olan, Fantom ya da diğer adıyla Kızılmaske! Hakkında on kaplan gücünde olduğu ve ormanda ismini seslendiğinizde sizi bulup geldiği gibi rivayetler vardır ve Fantom'un yüzünü gören ölür! Fantom’un kim olduğu gizemlidir. Bengal sahillerinde Pigmeler'in bulup büyüttüğü biridir Fantom.

İşte bir çoğumuzun hafızasında bu çizgi romandan kalan PİGME’ler yaklaşık beş bin yıldır yaşayan, Afrika’nın en derin ormanlarında ‘’medeniyetin’’ ulaşmadığı, boyları 120 santimi geçmeyen, şu an dünyada ki toplam sayıları 120 bini bulan Kamerun'un Atlas Okyanusu'na yakın ormanlık alanlarında bambu ağacından kulübelerde yaşayan bir halk. "Komba" adını verdikleri ve her şeyi yarattığına inandıkları tek bir tanrıya tapınan Pigmeler, ölümden sonraki hayata da inanıyor. Pigmeler, atalarının ruhlarının her yerde yaşadığına inandıkları için ölülerini ağaç kabuklarında veya mağaralarda saklıyor. Pigmeler arasında Müslüman bir topluluk da bulunuyor. Tek Müslüman Pigme köyü olan Makure-1, Kamerun'un Kribi şehri yakınlarındaki ormanlık alanda yer alıyor. 2004'te Katarlı din adamlarının ziyaretinin ardından önce 3 kişinin Müslüman olduğu köyde yaşayan Pigmeler, 2009'da Türk sivil toplum kuruluşlarının ziyaretleriyle tamamen İslamiyeti seçmiş. Kendilerine ait Mabea adlı bir dili konuşan Pigmelerin, nesilden nesile geçen şiirleri ve destanları bulunuyor. Ümit Burnu'ndan Ekvator'a kadar uzanan geniş bölgede yaşayan ve yaklaşık 60 milyon nüfusa sahip Bantu yerlileri ile alışveriş yapan Pigmeler, Bantu dilini de konuşuyor. ‘’Pigme’’ adı bu topluluğa batılılar tarafından verilen ve yunanca ‘’cüce’’ manasına gelen bir isim. Pigme’ler kendilerini nasıl tanımlıyor bilmiyorum ama vahşi sömürgeci batı, girdiği topraklarda o halkların kaynaklarını sömürmekle kalmıyor, toplumları, kabileleri dahi isimlendiriyor, adlandırıyor, yaftalıyor! Sömürgeci işgalciler istediklerinde bizzat kendileri yada himaye ettikleri mandacı işbirlikçileri eliyle sömürgeleri altındaki halkların adını, yerlerin adını, şehirlerin dahi adlarını değiştiriyorlar! Değiştirdiler! 5 bin yıllık bir orman halkının adını değiştirip ''PİGME'' -Cüce- yaptıkları gibi!

Frenklerin, söz konusu İslam ve insan düşmanlığı olduğunda neler yapabileceğine dair örnekleri ‘’bu toprağın çocukları’’ adlı yazımızda, Hem de Fransız tarihçi Joseph François Michaud’un kaleminden aktarmıştık. Sömürgecilik tarihinin gelmiş geçmiş en dehşetli ve utanç yüklü, insanlık onurunu yerle yeksan eden vesikalarını onların kanlı tarihlerinde görürsünüz. Bu aslında Batı sömürgeciliğinin tipik bir prototipidir. Vahşi, doyumsuz ve sınırsızca. Gerek Fransa guyanasında ve gerekse Fransa’ya bağlı koloni, sömürge, manda ve himayeleri altındaki topraklarda yıllardır devam eden kanlı işgallerin en dehşetli örneğini adı filmlere konu olan Ruanda’da gördük. Çok değil 25 yıl önce Ruanda’da neler yaşandığını ve Fransa’nın oradaki rolünü anlamak için  Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın Le Figaro’ya 12 Ocak 1998’de yaptığı açıklamayı okumak yeterli olacaktır sanırım! Ruanda soykırımı için Mitterand şöyle diyordu:’’ O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değildir!’’

Sömürgeci Fransız için, 1994’de başlayan katliamda Tutsi ve Hutu’lar arasında çıka(rtıla)n iç savaşda 100 günde, 800000 (sekizyüzbin) insanın palalarla ve yakılarak katledilmesinin, Ruanda’da yaşayan kara derililerin ne önemi var ki? Hutu liderliğindeki hükümet ve milisler Ruanda'da 100 günde 800 bin kişiyi öldürdüğünde yıl 1994'tü, ve öldürülenlerden 300 bini çocuktu. Çoğu dövülerek linç edilerek öldürüldü. 1994'te Ruanda'daki soykırımı finanse ettiği iddia edilen iş insanı Felicien Kabuga’nın 26 yıl süren firarının ardından Mayıs 2020'de Fransa'nın başkenti Paris'te yakalanmış olması bir tesadüf müydü? Kabuga, soluğu Fransa’da alan tek Ruanda soykırımı suçlusu da değildi. Katliam sırasında Ruanda Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan Laurent Serubuga da 1998 yılında Fransa’ya sığınmış, Paris yönetimi 2014 yılında Serubuga’nın ülkesinde yargılanması için Ruanda’dan gelen sınır dışı edilmesi yönündeki talebi de reddetmişti.

İç savaşı ve soykırımı başlatan ise Ruanda’da yayın yapan RTLM radyosuydu! Katliamın arkasındaki Fransa nasıl oluyorsa Birleşmiş Milletler’in onayıyla 23 Haziran’da “Turkuaz Operasyonu” adlı harekatla ‘’katliamı durdurmak’’ için Ruanda’ya ulaştığında, Kabuga’nın RTLM Radyosu Hutu toplumuna “Fransız Müttefikleri” en iyi şekilde karşılamaları için çağrı yapıyordu. Dün canlı yayında, ‘’bulduğunuz yerde Tutsi’leri öldürün’’ çağrısı yapan RTLM radyosu; ‘’fransızları çiçeklerle karşılayın’’ diyordu! Biz bu senaryoyu daha sonra Irak’ta Kesnizaniler’le görüyorduk. Yangını çıkartan Fransa, çıkardığı yangını söndürmek için itfaiyeci kılığına giriyordu! Hem de BM onayıyla!

Ruanda’da yaşayan halkların yüzde biri de Pigmelerden oluşuyordu! Adlarını, batılı sömürgecilerin verdiği 5bin yıllık bir orman halkı olan Pigme’ler! Yani ‘’Cüce’’ler. Topraklarını, yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömüren, kültürlerini sömüren de Batılılar! O halka isim veren de yine Batılılar! Sömürge olmak ne acı!

Şimdi Fransa, Afrika’da ki sömürgelerinde planlarını bozan Türkiye’ye; Libya, Suriye ve Ermenistan üzerinden büyük bir öfke duyuyor! Öfkeleri olmayan akıllarını zail etti! Ayasofya’nın açılması ise bunun tuzu biberi oldu! Ve Cizvit papaz okulu mezunu, Kızıl Kalkan Rothschild’in dünkü muhasebecisi, bugünkü şovalyesi Macron(a), Müslüman Anadolu halkının ve tüm İslam aleminin kutsalına, dinine ve Peygamberine alenen savaş açtı(rıldı)! Kahpelikle dolu karikatürleri resmi devlet kurumlarının binalarına yansıtıyorlar, yetmiyor okullarda kitaplara basıyorlar, en son yetmedi Devlet Başkanımız Tayyip Erdoğan’ı kelimelerle ifade edilemeyecek bir alçaklıkla resmederek İslam’i değerlerimize saldırıp sinir uçlarımızı yakmaya çalışıyorlar. Stratejik aklımızın ve hamlelerimizin karşısında geldikleri nokta çaresizlik! Söyleyeceği sözü, yapacağı hamlesi kalmayanın başvurduğu yönteme başvurdular! Hakaret ve küfür ediyorlar!

Bizim; başta Fransa olmak üzere tüm emparyellere; sömürge olmadığımızı ve bizi isimlendiremeyeceklerini de devlet başkanımızın boykot çağrısına sembolik ve etkili bir duruş ekleyerek ortaya koymanın şimdi bir kez daha tam zamanıdır! Madem FRANSIZ mallarını boykot ediyoruz, Anadolu’nun kurucu lideri, İstanbul fethinin sembol ismi, Medar-ı İftiharımız Eba Eyyub-el Ensari’nin medfun olduğu Eyüp ilçemizin en meşhur ve ünlü tepesinin adını bir FRANSIZ DENİZ SUBAYI, Osmanlı düşmanı ve Nazım’ın dahi şiirlerinde lanetlediği PİERRE LOTİ (LUTİ) olmaktan çıkartıp, 1934’e kadar adını taşıyan İDRİS-İ BİTLİS’İ TEPESİ olarak ne zaman değiştireceğiz? Eyüp Sultan Tepesi! Ya da Necip Fazıl Tepesi olarak! Ayasofya'dan sonra çok zor olmasa gerek!

Bizi ‘zamanında isimlendirmiş’’ olmalarına isyan edelim!

Biz, ‘’Pigme’’ değiliz!

15 Temmuz’dan sonra bir kez daha haykıralım ve mühürleyelim!

Macron’da, Rothschild’de, Kaballar'da duysun! Akan salyalarında boğulsunlar!

..

.

Bülent Deniz - Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

www.bulentdeniz.com