1994 Temmuz ayında Diyarbakır Hani ilçesine bağlı Akçayurt köyünde yaşadığım bir olayı, deprem sürecinde Adana DSİ TOKİ'de bir fırında tekrarını yaşandı.

Akçayurt'taki Olay Şöyle:

Dönemin Tansu Çiller hükümeti, köy boşaltma kanunu adı altında akçayurt köyümüzü ateşe vermişlerdi. Bu masum bir köy boşaltma kanunu değildi. Nitekim askerin başındaki komutan, köy muhtarı Mustafa Günkan'ın eline benzin bidonunu vermiş, ardından kibrit vererek muhtarın evini muhtara yaktırmıştı. Sonra diğer bütün evler yakıldı.
Temmuz ayında buğdaylar hasat edilmek için Dicle Irmağı kenarında istiflenmiş, patos ile ayıklamayı bekliyordu. Komutan bu buğdayların da yakılmasını emretmişti. Oysa köylüler, asker köye girerken hayvanlarını sağıp sütünü askerlere veriyor, yoğurt yapıyor, yemekler pişirip tandır ekmekleri ile askerimiz geldi diye sevinçle askere hizmet ediyorlardı. Bir süre sonra komutan köyde ne var ne yok yakma emri verdi. Elde hiçbir şey kalmamıştı.


Ve Unutamadığım O Olay;
Köylüler yiyecek ekmek bulamaz haldeydiler. Buğday tanelerini bir araya getirip onu iyi kötü öğüterek, ekmek demeye bin şahit ister şekilde, sac üzerinde ekmek pişiriyordu. Ekmek pişiren komşumuzun yanına annem yaklaştı. Mahcup ve muhtaç bir ses edasıyla "çocuğum çok aç, bir parça ekmek verebilir misin?" dedi. Annemin arkadaşı "senin çocuğuna ekmek verirsem benim çocuğum aç kalır" dedi ve ikisinin de gözyaşları aktı. Bu olay benim zihnimden hiçbir zaman çıkmadı. Nitekim daha sonra bu komutanlardan bazıları Ergenekon davalarında yargılandılar.


Ve Depremdeki Olay:
Pazartesi sabah 04.17 geçe K. Maraş depremini sert bir şekilde Adanalılar olarak biz de yaşadık. Bir anda trafik felç oldu. İnsanlar evini terk etmeye çalışıyorlar. Derken Adana Yüreğir  DSİ TOKİ  evlerinde insanlar cami ve toplanma alanlarında bir araya gelmişlerdi. Komşumun anlattığı şu olay beni şok etti. TOKİ'de bulunan fırında çalışan birinden, bir anne çocuğuna mama yapmak için bir bardak sıcak su ister. Çalışan suyu verir ve fiyat olarak 5 lira ister. Kadın çaresiz parayı verir. Bu olay WhatsApp gruplarına konu oldu. O günden sonra ben bir daha bu fırından ekmek almadım. 


Devletimiz istismarları önlemek için birtakım kararlar almakta ancak gerek denetlemenin zayıf olması gerekse icra makamlarının ahbap çavuş ilişkileri ya da lakaytlıkları vatandaşa ciddi mağduriyet yaşatıyor. Bu durum hem hükümete hem devlete hem de vatandaşa pahalıya patlıyor.


Mesela deprem öncesinde TOKİ evlerinde kiralar 4-5 bin lira iken şu an yani depremden sonra aylık 10.000- 15.000 TL ye çıkarıldı. Ben burada yaşadığım için bunları net bir şekilde görüyorum. Mesela Mersin'de Adanalı bir danışanım 5-6 aylığına ev tutmak istiyor. Mersin'deki ev sahibi aylık 20.000 TL para istiyor. Konya merkeze taşınmak isteyen arkadaşım Hakan bey, ilanlardan bir ev buluyor ve bu evi  kiralamak istediğini söylüyor. Ev sahibi depremzede misiniz? diye soruyor. Kendisi de "evet" diyor. Hatay'da evlerinin yıkıldığını ve Konya'ya yerleşeceğini söylüyor. Konya'daki ev sahibi "depremzedeye verecek evimiz yok" deyip telefonu yüzüne kapatıyor. Oysa kiralık istiyor, hayrına değil. Oysa Konya Türkiye'nin müftü çıkarmakla yani yetiştirmekle nam yapmış, inancımızın kale illerinden biridir. "Konya'da deprem olmaz" bilgisinin de yerle bir olduğu süreci, geçenlerde Konya'da deprem olmasıyla anlamış olduk. Allah'ın gazabı insanların zulmünden dolayı her yerde. Bir an önce kendimize gelmezsek dahası gelecek, bu da ayet ile sabittir.


Daha birçok mağduriyet olayı vardır. tabii ki her mağduriyetin olduğu yerde bir de vicdansız mağdur edenler vardır.
Bütün vaziyetler gösteriyor ki deprem 11 il olarak bizim canımıza ve malımıza zarar verdi. Vicdansızların, ahlaksızların ve fırsatçıların da deprem kalbine vurmuş. Kalpleri enkaza dönmüş, hissetmiyorlar. Diğergamlık ve empati kuramıyorlar. Kendini, "her şeyi gayet yolundayken, evi, arabası, işi varken bir anda sıfırlanan depremzedelerin yerine koyamıyorlar. 2.000 liralık vinçleri 7500 liraya depremzede ailelere bir saatliğine kiralıyorlar. 3000 liralık evleri 10.000-15 000 liraya kiralamaya çalışıyorlar. Bir bardak suyu bir bebeğin maması için 5 liraya veriyorlar. Asıl deprem bunların kalplerini enkaza çevirmiş.
"Summun, bukmun, umyun" ayetine muhatap olmuşlar da ya farkında değiller ya da facir olmuşlar. Kulakları feryatları işitmez, gözleri enkazları görmez, kalpleri yaşanan acıları hissetmez duruma gelmişlerdir.
Vatandaşlar bu mağduriyetleri yaşatanların gözyaşlarına bakmamalı, hatırlarını dinlememeli ve hatta onları insan yerine bile koymayarak devlete şikayet etmelidir. Bunların cezalarını Allah zaten ahirette en ağır şekilde kesecektir. Lakin dünyada da gerekli cezaları almaları için şikayet edilmelidir. Savcılar ve hakimler gereğini yapmalıdır. Vatandaş şikayet etmediği takdirde, vicdansızlar vicdansızlıklarını devam ettirip daha nice insanları da mağdur edeceklerdir. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" kaidesine kulak vermemiz gerekiyor. Herkes susarsa devlet ne yapsın? Yaşadığımız şu zor süreci fırsatçılar elbette fırsata çevirmeye çalışacaklar ve çeviriyorlar. Allah bunlara fırsat vermesin. İcra makamları gereğini yaparak cezalarını vermelidir.

Ve Eğitimciler, Anne Babalar!

Eğitimcilere sormak istiyorum:

Şimdiye kadarki eğitim metodlarınız böyle canavarlar yetiştirdiğinin farkına vardınız mı? Verdiğiniz eğitimle böyle canavarlar yetişiyorsa, eğitim metotlarınızı tekrar gözden geçirin. Akla, kalbe ve ruha hitap edecek metotlar geliştirerek, fıtrat pedagojisini esas alarak nesil yetiştirmeye çalışın. Anne babalar mala, mülke, dünyaya değil de; vicdanlı, merhametli, inançlı insanlar yetiştirmeye çalışın. Aksi takdirde katiller yetiştirirsiniz, vicdansızlar yetiştirirsiniz. Sonra da öldükten sonra arkanızdan dua edecek birilerini istersiniz. Mümkün mü? Elbette değil...

Elbette bu zor zamanlar geçecek. Ancak insafsızların, vicdansızların ve fırsatçıların yaptıkları insanlığın zihinlerinde kalacak ve ahirette hesapları görülecek, defterleri de dürülecektir.

Peki Ya Çözüm?

S- Herşeyden evvel bize lâzım olan nedir?
   C- Doğruluk.
   S- Daha?
   C- Yalan söylememek.
   S- Sonra?
   C- Sıdk, sadakat, ihlas, sebat, tesanüddür.
   S- Neden?
   C- Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki; hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır
(Tarihçe-i Hayat - 87).

[email protected]