Habervakti.com Yazarı Usta Kalem Abdurrahman Dilipak 1996 yılında kaleme aldığı ve  “İsrail de RP’nin iktidar olmasını istiyor!” başlığını attığı yazısıyla gündeme geldi. 

Gazeteci-Yazar Dilipak’ın yine o zamanda fazla anlaşılamadığını ve Refah Partisi'ne muhalefet olduğunu belirten dönemin şahitleri, aslında Dilipak'ın doğruları söylediğini belirtti.

Söz konusu yazısını Adnan Oktar’ın Refah Partisi’nin etrafında görünmeye çalıştığı sıralarda kaleme alan Dilipak’ın aradan geçen 27 yılın ardından ne demeye çalıştığı açık şekilde anlaşılıyor.

WhatsApp Image 2023-07-24 at 19.31.28

Gazeteci-Yazar Abdurrahman Dilipak'ın  “İsrail de RP’nin iktidar olmasını istiyor!” başlıklı yazısı:

“Batılı gazeteler, TV kuruluşları bu konuda uzman araştırmacılarını ülkemize gönderiyor.

Merak ettikleri şu:

Türkiye nereye gidiyor, ne kadar Batılı, İslâmi uyanış Batı’nın çıkarlarını ne ölçüde ve hangi yönde etkiler.

Yoksa insan hakları, demokrasi falan hepsi işin kreması.

Önemli olan Batı’nın çıkarları ve güvenliği. Eğer Batılılar İslâm adına iktidar olacak güçlerle bu noktada uzlaşabilirlerse, laiklerin de, Kemalistlerin de iplerini o an bırakırlar. Bu konuda çok da umutsuz değiller. En azından bunu denemek istiyorlar. Eğer bunu başarabilirlerse içi boşaltılmış bir İslâm, Batılılar için kullanışlı bir enstrüman haline gelebilir. Müslümanların dünya nimetlerine ulaştıkları ölçülerde nasıl dünyevileştikleri apaçık ortada. Daha önce de söyledim, İncil’e benzer bir Kur’an, kiliseye benzer bir cami ve papaza benzeyen bir imam ile bu iş biter. Ama ya evdeki hesap çarşıya uymazsa!

Evet, bunu görmek için önce RP iktidarını denemek gerekiyor. Bir yandan da RP’nin başarısını engellemek için, gölgelemek için ne lâzımsa yapacaklar.

Yani RP’nin umut olmaktan çıkması lazım. RP’yi icraatta başarısız kılmak gerek. Her türlü içi ve dış baskıyı deneyecekler. RP’nin imajını gölgelemek için icraatta rüşvet yolunu deneyecekler. Yani RP’lileri de kendilerine benzetmeye çalışacaklar. Halkın, RP’lilerin de farklı olmadığı kanaatine ulaşması gerek.

Yani İsrail, RP’nin iktidarını isterken, bunu hesaplıyor olsa gerek.

RP daha da büyüyüp, baş edilemez bir güç olmadan önünü kesmek gerek.

İktidarın dışında kaldıkça muhalefette hızla güçleniyor ve mazlum konumu ile toplumun ilgisini çekmeye devam ediyor.

Eğer bütün olumsuzluklara rağmen yine de başaracak olurlarsa, geriye tek bir yol kalıyor, Refah karşıtı Müslüman grupları da destekleyerek RP’yi Müslümanların eli ile engellemek ve RP’yi içinden bölmek.

Hatta RP hükümeti kuracak olursa, daha işin başında bunu deneyecekler. RP’yi bölmek.

Eğer içeriden bir bölünme sağlanamıyorsa, RP’yi İslâmi bir muhalefetle karşı karşıya getirmek.

Çünkü RP’ye dışarıdan gelecek bir baskı karşısında Müslümanlar sırt sırta veriyor, ama kendi aralarındaki fıkhi ve siyasi ihtilaflarda, ya da çıkar mücadelesinde daha acımasız hale gelebiliyorlar.

Herkes RP’nin iktidar olmasını istiyor, laikçiler ve Kemalistler hariç. Onlarda kendi geleceklerinden korktukları için.

Ama ister RP ile, ister RP’siz, Türkiye’nin geleceğinde bunlar yok. Türkiye bunları aştı.

Herkes RP’nin iktidarını istiyor, ama niyetler farklı.

Biri RP’yi iktidarda boğmak için, iktidar koltuğunu bir tuzak olarak gördüğü için, ötekisi iktidar şartlarında çok daha fazla hız kazanıp, mesafe alacağını düşündüğü için.

Belediyelerdeki başarı, RP’lilerin umudunu artırıyor.

Herkesin bir hesabı var, Allah’ın da!

Galip gelecek olan onun hesabıdır.

Ve de unutmamak gerekir ki, her toplum layık olduğu gibi idare olunacaktır.

Sizce bu topluluk kime, neye layık!

Buna siz karar verin.

Selâm ve dua ile.”

"DEVAM EDECEĞİM"

İttifak Gazetesi derlediği haberde,  "Dilipak’a “İsrail de RP’nin iktidar olmasını istiyor!” başlıklı yazısını sorduk ve şu yanıtı aldık:" ifadelerini kullanırken.

Usta Kalem Abdurrahman Dilipak ise;

“O zaman bu uyarıları yaptığım için birileri kızıyordu. Bugün de birileri güncel uyarılarıma kızıyor. Ben yanlış gördüğüm konularda uyarılarımı yapmaya devam edeceğim.” dedi.

"DİLİPAK KİMİ NİÇİN ELEŞTİRİYOR?"

Dilipak, 2021 yılında Yeni Akit'te yayınladığı bir yazıya “Dilipak kimi, niçin eleştiriyor?” başlığını atarak adeta neden bu eleştirel dile başvurduğunu anlatıyor.

4 Kasım 2021 tarihli yayımlanan yazıda:

“Dilipak kimi, niçin eleştiriyor? Sosyal mediada birileri bu soruyu tartışıyor. AK Parti’yi eleştirmemi, hakkımda açılan davaya bağlayanlar var. Ya da gizli bağlantılarımdan söz edenler, çıkar ilişkisine dayalı yorumlarda bulunanlar var. Beni bilen biliyor. Hakkımda iftira edenlerin bir kısmı bizim mahallenin trol takımı, birileri karşı mahallenin çocukları; yangına körükle giden tipler.”

İfadelerini kullanan Gazeteci-Yazar, yazının devamında ise şunları söylüyor;

“Geçen gün eski yazıları gözden geçirirken yine önüme çıktı. 11.11.2009’da yazdıklarımı 5-6 ay önce yine yayınlamıştım. İsteyen şu yazıları internette okuyabilir: Ah Şu Bizimkiler 11.11.2009, aynı başlıkla 11.11.2011’de yeni bir uyarı yazısını bir daha yazmışım, 20.4.2014 “Ah şu bizimkilerin işleri!” diye 12 sene önce, 10 sene önce, 7 sene önce tekrar tekrar yazmışım. Ve işte bugün yazdıklarım. Dünkü uyarılar ve bugünün gerçekleri. Ben “Kum fe enzir” uyarımı yaptım ya Rab! Şahid ol. Ve kınayanlar kınamalarını sürdürsünler!”

İşte Dilipak'ın 2009 yılında kaleme aldığı 'Ah şu bizimkiler' başlıklı yazısı:

“Mevcut derin devlet tasfiye edilecek ve yeni derin devlet kurulacak. Bu defa, içeridekilerden bir kısmı kapıya konup, bizimkiler içeri alınacak..

Bizde kimse gitmez demeyin, zaten bahçe kapısındaki kulübede bekletilen, öteden beri onlarla iş tutan bir sürü adam var, ama onları içeri alacaklarını sanmıyorum.. Kapı dışına konulacaklar onları ihbar eder.. Onların şansı yok..

“Bizden bu işe bulaşacak kimse çıkmaz” demeyin, iş dünyasından, üniversitelerden, siyaset dünyasından, bürokrasiden, STK’lardan bir sürü insan bu işe teşne. Bilim adamları da öyle. İlahiyatçısı bile sorun olmaz. İktidar, güç, para, kadın kimilerinin başını döndürür. İhtiras gözü karartır..

Ama bu derin adamlar şunu bilmeli ki, Allah’ına ihanet edenden kimseye yar olmaz.. Hem kendilerini oraya getirenlere zarar verirler, hem de kendilerine.. Bir de çok çabuk deşifre olurlar..

Bahçedeki kulübede bekletilirlerken fazla fark edilmiyorlardı, ama iç odaya çağrıldıklarında durum değişir..

İçeride yine Kemalisti, solu, Alevisi olur ama, artık sakallı, başörtülülere de, daha fazla kapı aralanacak.. Bizimkiler iç odaya alınınca, bugüne kadar onları istemeyenlerle de aralarında ister istemez bir tartışma yaşanacak.. En azından kıskançlık, ya da harcanma korkusu ile kraldan fazla kralcı geçinenler arasında bir gerginlik olacak..

Bizimkilerin, para, iktidar / makam, kadın açlığı/iştihası birilerini umutlandırıyor gibi gözükse de, korkutuyor da olmalı.. Yine bizimkilerin gösterdikleri uyum performansı da ilginç..

Aslında bu işlere meraklılar, bugün birilerinin başına gelenlere bakıp ders almaları gerek. Çünki aynı şey kendi başlarına da gelebilir.. Bu işler dışarıdan görüldüğü gibi de değil. Çok çabuk adam harcanır o tezgahlarda.. Ve hiçbir zaman gerçek dostunuz olmaz. Vefa denen bir şey de yoktur.. Güç, iktidar ve servet adına yalnızlığı seçmek zorunda kalırsınız. Aile hayatınız biter.. Harut ve Marut’un sordukları gibi sormak gerek, bu yolun yolcularına: “Size zarardan başka hiçbir şey kazandırmayacak bir yola mı girmek istiyorsunuz?” Dünyanızı da, ahiretinizi de, onurunuzu da kaybedersiniz..

Bu işin “sizini-bizimi” yok.. Ya onlardansınız, ya değilsiniz. Masonluk gibi.. Onların arasına karışmışsanız, artık orada bir yabancı değil, sistemin bir parçasısınız.. Ancak sistem içinde kaldığınız sürece güçlü, etkilisiniz. Çıkmak isterseniz sistem sizi tasfiye eder.. Deşifre eder ve bitirir. Bu iş yokuş aşağı koşmak gibidir.. Hep koşacaksınız. Yavaşlayamazsınız da. Durduğunuzda düşersiniz..

Bu derin yapılar, şeytanın yeryüzündeki iktidarının karargâh merkezi gibi bir şeydir.. “Bir numara” şeytan, bu tezgâhta..

Toplumu ifsad projesi eş cinsel sapkınlık terörünün geldiği son nokta! Toplumu ifsad projesi eş cinsel sapkınlık terörünün geldiği son nokta!

Müthiş bir para dönüyor. Yakışıklı kızlar çevrenizde pervane. “Piyasaya kız yetiştiremiyor” birileri.. Faizden götürülen para milyar dolarla ifade ediliyor. Petrolden götürülen de öyle.. Geçen gün Yiğit Bulut bir röportajda bu durumu şöyle ifade ediyordu: “5 bin gerçek artı tüzel kişi yılda Türkiye'den 50-52 milyar dolar faiz alır. Bir kısmı yurtdışındadır, bir kısmı içeridedir. 70 milyon insan çalışır, kaymağı onlara verir. Türkiye'de ilk defa yerleşik düzenin beli kırılmaya başladı, faiz 8'e indi.” 40-50 milyar da petrolden de, buna bir de uyuşturucu ticaretini ekle. Yüz milyarlarca dolar, birkaç kalemde bu derin devlet ve Mafia denen çevrelerin cebine giriyor.. Birilerinin ağzını sulandıran, iştahasını kabartan da bu.. Tabii bu madalyonun bir yüzü. Öte yüzünde o şeytani gerçek var. Bu rakamlar oltaya takılan yem. Dev anasının memesini emmeye başladığınızda siz de o ananın evladı oluyorsunuz. Kaf dağının ya da 40. Odanın sırrı bu!

Görünenle gerçek her zaman aynı değil. Hatta taban tabana zıt da olabilir.. Yoksa şeyh ile fahişeyi aynı tezgâhta nasıl bir arada tutabilirler!.

Biz her gün gazetelerden birtakım haberler okuyoruz:

-Aydın Doğan şirketlerini satıyormuş..

-Genelkurmay adına açıklama yapan Adli Müşavir Hıfzı Çubuklu vaziyeti kurtarayım derken yaptığı bir açıklamadan dolayı bazı gerçekler ortaya dökülünce, işte onlarla idare ediyoruz, vakıayı anlamak için.. Fotoğrafın tamamını bir arada görmek nerede ise imkansız. Bu parçacıkları bir araya getirince birtakım ipuçları yakalıyorsunuz o kadar.. Hani Genelkurmay’ın andıcı hikayesi var ya. Hükümetin talimatı ile dememişlerdi. Hükümet yalanlayınca 2000 yılında dediler. Ama arşivlerde öyle bir belge yok. Ecevit öldü ya, sorumluluk ölenin sırtına yıkılacak anlaşılan. Düşünebiliyor musunuz, AK Parti, kendine karşı komplo kursun diye TSK’ya emir veriyor.. İlk anda böyle bir anlam çıkmıştı.. Ama bu işler böyle. Onlarla işbirliği yaptığınızda, kendi davanıza, inancınıza, cemaatınıza hizmet etmek şöyle dursun, bakarsınız sizin elinizle cami minberinde silah, uyuşturucu saklatırlar size!..

-Karargâh evlerinde çıkan belgede, birtakım Marksist örgütlerin de izine ulaşıldı.

-Zaten Apo ve PKK’nın kimler tarafından ve niçin tezgâhlandığını bilmeyen kaldı mı? (Bilmek istemeyenler hariç)

Cumhuriyet’i bombalama emrini Veli Küçük vermiş. Bombalayan da, emri veren de, bombalananlar da aynı davada sanık. Maksat ortalık karışsın. Birileri de dumanlı havada avlansın.. Son duruşmada ifade veren Osman Yıldırım, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yıldırım, Cumhuriyet gazetesine el bombası atılması olayıyla ilgili, "Saldırı emrini Veli Küçük verdi. Alparslan Arslan'ın arkasında Veli Küçük var" dedi. Bu işler böyle.. Yiğit Bulut’un şu tesbitlerinin de altını çizmek gerek: General Eisenhower başkanlık görevini devrederken, "Amerika'yı bir askerî sınai kompleks ele geçirmiştir, bunun önüne geçmek artık mümkün değildir" diyor. Arkadan Kennedy geliyor. Vietnam'daki savaşı durdurmaya çalışıyor. Binlerce helikopter kayboluyor Vietnam'da. Nerede kaybolduklarını ve kaynağını soruyor. Vuruluyor gidiyor. Dünyada her zaman askerî sınai kompleksler ile finansal entelektüel yapılar arasında bir kavga vardır. Bu ABD için de geçerlidir, Türkiye için de... Ülkeleri zaman zaman askerî sınai kompleksler, zaman zaman da diğer yapı ele geçirir. Ama özünde, dünyanın bütün sistemini yöneten askerî sınai kompleks vardır. Sivilleşme imiş, demokratikleşme imiş!.. Ne oldu, Obama geldi, Afganistan'a daha fazla asker gönderdi ABD. Finansal güçler ile askerî sınai kompleks iç içe. Bugün İsrail ile çatışır görünür Araplar. New York'ta İsrailli bankerle Arap ailesi komşudur. Ailenin parası, bankerin kasasındadır. Dünyada suni tehdit algılaması oluşturulmuş bölgeler var. Biri de Ortadoğu'dur. Böyle bir tehdit oluşturmadan petrol fiyatını 30 dolardan 150 dolara getiremezsiniz. Bir soygun düzeni ve ülkelerde uzantıları var. Finansal ve siyasi Ergenekonlar... Bugünkü iktidar yerleşik düzenin belini kırma noktasında çok önemli adımlar attı. Çok eleştirebilirim, büyük hatalar da yaptı ama yerleşik düzenin beli kırıldı mı kırıldı. Bu faiz başka türlü 8'e inmez. Düzen buna izin vermez, çünkü Hazine bonoları onların elinde. Yüzde 80 faiz varken, 8'e razı olur mu?. 1945 sonrası kurulan dört bacaklı dünya sistemi (BM, Dünya Bankası, NATO ve IMF) kâğıt ekonomilerine dayanıyordu. Sistemin kendisi vardır, bir de siyasi ruhu. Siyasi ruh, ABD; karşısında da büyük güç Rusya. Diyalektik vardı. 1989'da Rusya'yla birlikte diyalektik çöktü. Rusya'nın yerine yeni düşman gerekiyordu. Bulundu: “Ortadoğu kaynaklı İslâmi terör...” NATO’nun, tehlikenin rengini kızıldan yeşile çevirmesi boşuna değil.. Yeşil tehlikenin yanına, ılımlı İslâm tercihi de boşuna değil..

Bu işler böyle. Bu işlere heveslenen bizim takımdan birilerini uyarmak istedim sadece.

Selâm ve dua ile.”