4 çocuğumla birlikte ilkokulu ve ortaokulu okumuş olduğum Doğankent’te ailemi ziyarete gittim. Havanın güzel olduğunu görünce çocuklarımla birlikte biraz yürüyüş yapalım dedik. Derken okumuş olduğum ilköğretim okulunun yanına geldik. Amacım biraz da çocuklarımın okuduğum okulu görmesini sağlamak ve eğitim hayatı ile alakalı hatıraları onlara anlattığımda, gözlerinde mekânı canlandırabilmelerini sağlamaktı. Lakin okulun yanına geldiğimde Okul duvarlarının üstü komple tel çekilmiş ve tellerin üzeri de kesici tellerle kaplanmış olarak gördüm.

Bunları görünce çocuklarıma söyleyecek çok da sözüm olmadı. Çocuklar da şaşkındı.

Peki, söz konusu tekil olarak bu okul değil asıl mesele nasıl bir ortamda kimleri yetiştirdiğimizdir.

Hapishane mi Okul mu?

Etrafı keskin tellerle çevrilen, öğrencilerin kendini ifade edebilmek için öğretmenlerin fikirlerine karşı çıktığında, not silahıyla vurulduğu, test eğitim sistemi ile öğrencilerin ufkunun daraltılıp aptallaştırıldığı ve mantık muhakemelerinin ciddi anlamda hasara uğratıldığı, 12 yıl okuduktan sonra iyi bir üniversite kazanamadıktan dolayı hiç okumamış gibi mesleksiz ve ayakları üzerinde duramayan bir nesil ve bütün bunlara sebep olan çarpık eğitim sistemi…

Sahi Biz kimi yetiştiriyoruz?

En başarılı öğrencilerin en başarısız öğrencilerle aynı sınıfta okuduğu, öğretmenlerin ortalamaya göre dersi anlatıp medeniyet inşa edecek olan en iyi öğrencilerin pasifize edildiği, asla akademik başarı sağlayamayacak olanları orta hale çıkarmak için gayret ederken harcadığımız, bir eğitim sistemi…

Hiçbir bilimsel yönü olmamasına rağmen, Fransız devrimini yapan ateistlerin, kiliseye olan kinlerinden dolayı kız erkek ayrı eğitim veren kilisenin sistemine karşı karma eğitimi getirmeleri ile, tam bilimselmiş gibi sarıldığımız ve öğrencilerin kendini ifade edip bildiğini söylemeyi engelleyen bastırılmış bir gençlik ve sebep olan eğitim sistemi…

Okuduğu derslerin içeriğini mesleğe başladığında anlatmaya uygun olmayan YÖK müfredatı ve eğitim sistemi…

İlkokul yıllarında disiplin kavramı ile terbiye edilmeye çalışılan, temel ahlak ve karakter ile birlikte okuma yazma öğretilmesi gereken çocuklara dayatılan yoğunlaştırılmış test kitapları ve yarış hakemi misali öğretmen anlayışı…

Kendi tarihine ve ecdadına düşman olarak yazılmış kitaplar ve celladına âşık olmuş olarak yetiştirilen bir gençlik…

Yine Allah'ın tamamen bertaraf edildiği ve ders kitapları içeriğinde ateizmin hüküm sürdüğü bir eğitim sistemi…

Peki, bir nesil yetiştirmek için eğitim felsefemiz var mıdır? Kendi eğitim felsefesini oluşturamayan, fıtrat odaklı, kız ve erkeğin ayrı okuduğu, başarılı ve başarısızın ayrı okuması gereken ve okumaması gereken öğrencilerin keşfedilmesi, nihayetinde bir mesleğe yetiştirme istikametinde olan bir eğitim anlayışı, öğretmenine, öğrencisini hoşgörü ortamında yetiştirmesi gereken bir eğitim sistemi, kendi milli ve manevi değerlerini barındırması gereken ders kitapları içeriği… Tüm bunları ve dahasını içeren eğitim sistem…

Bizim bir nesil yetiştirmemiz gerekiyor ve bu da ancak bir bütün olarak Türk eğitim sisteminin ıslahat değil inkılap ile yeniden kendi milli ve manevi değerlerini referans alarak şekillendirilmesi ile olacaktır. Bunun için yeteri kadar eğitimci-bilim adamımız mevcuttur. Yarın değil, bugünden kolları sıvamazsak bugünün yetişmeyen gençliği hem kendinin hem vatanın hem milletin hem ümmetin ve dahi insanlığın imtihanı olacaktır. Şimdi değilse ne zaman? Biz değilse kim?
Gelecek neslin bizi yuhalamaması için derhal kolları sıvamamız gerekiyor…

Bu bir vatan savunmasıdır. İnsanlık hizmetidir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti sadece kendisinin değil ümmetin ve insanlığın umududur…
Adnan Kalkan