Trump tüm dünyanın beklediği ‘vergi’ açıklamasını yaptı! Bu da bize MÜTEKÂBİLİYET (Benzeri İle Karşılık Verme) ilkesini hatırlattı. Önce bu ilkeyi hatırlatmak istedik. Bu ilkeyi Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri isimli eserimizde kölelik  bağlamında açıklamıştık. Alıntılıyoruz:

Yukarıda Kur’ân ve Sünnet zâviyesinden bakılarak yapılan mukayeseden anlaşılacağı gibi İslâm bir yönüyle değil bütün yönleriyle köleliği dondurmuş, oluşum yollarını tıkamış, alınacak esîrlere uygulanacak alternatif Savaş Esîrliği Sistemi’ni kurmuştur.

Gerçek budur. Böyle iken pek çok İslâm bilgini/düşünürü, İslâm Dîni’nin kabul gören yaygın bir dünya gerçeği olan köleliği tek taraflı olarak kaldıramayacağı için tedricen kaldırma yoluna gittiğini söylemektedir.

Onlar, Müslümanların mütekâbiliyet yoluyla köleliği yaşatmak mecburiyetinde kaldıklarını da şöylece açıklamaktadır[1]:

Sahâbîler döneminde batıda Bizanslılar, doğuda Persler’le yapılan savaşlarda Müslümanlar esîr alındılar köle edilerek pazarlarda satıldılar. Daha sonraki savaşlarda bu tür uygulamalar devam etti. Tarihî süreçte bu gibi köleleştirme işlemlerine karşı Müslümanlar da mütekâbiliyet esaslârını işletme mecburiyetinde kalarak aldıkları esîrleri köleleştirdiler. Bir kısmını köle olarak istihdâm ettiler. Bir kısmını da köle olarak sattılar.[2]

İslâm bilginlerinin/düşünürlerinin ileri sürdükleri bu görüşlerin Kur’ân’dan onay alması mümkün değildir.

Çünkü İslâm, kaldırdığı köleliğin yerini boş bırakmadı. Boşluğu özgün kuralları olan esîrlik sistemi ile doldurdu. Takas yoluyla Müslüman esîrleri kurtarma yolunu açtı. Fidye alma ilkesiyle maddi mağduriyetleri giderebilme imkânını sağladı. İnsanları köleleştirmeden mütekâbiliyet prensibinden beklenebilecekleri hayata geçirdi.

Mütekâbiliyet (benzeri ile karşılık verme) aslında Kur’ân’ın doğruladığı hukûkî bir kuraldır.[3] Meşrû savaş zâten bu prensibin uygulamasıdır. Ancak mütekâbiliyet İslâmî değerleri çiğneme, haramları helâlleştirme yolu yapılamaz. Bir diğer anlatımla mütekâbiliyet ancak İslâmî esaslara aykırı olmamak şartıyla yapılabilir.

Mütekâbiliyet Uygulaması İslâm’ın Meşrû Görmediği Alanlarda Uygulanamaz

Misal I
Mâide Sûresinin 2. Âyeti

Hüdeybiye’de Hz Peygamber ve Ashâbının Mekke müşrikleri tarafından Umre’den engellenmesi onlara pek ağır gelmişti. Dönüşlerinde Câhiliye geleneği çizgisinde Umre yapmak için Mekke’ye giden bir kafileye rastladılar. Ashâb-Kirâm, mütekâbil/karşılık olarak biz de onları engelleyelim, dediler. Bu olay üzerine dîn hürriyetini kısıtlamada mütekâbiliyet yoluna gidilemeyeceğini beyân eden Mâide sûresinin 2. âyeti indirildi:[4]

“…Mescid-i Haram’ı ziyaretle Umre yapmanızı engellemelerinden ötürü Mekke müşriklerine duyduğunuz derin kin ve öfke sizi (mütekâbiliyet yöntemiyle) saldırganlığa sevk etmesin… “

Misal II
Hz. Ebû Bekirin Tepkisi

Bir Hıristiyan din adamının başını keserek hilâfet merkezi Medîne’ye gönderenlere yerici ve derin öfke duyduğunda, bu davranışlarını, mütekâbiliyet uygulaması olarak meşrûlaştırmaya çalışanlara İslâm’ın çocuğu olan Halîfe Hz. Ebû Bekir şöylece kükrer:

– Ben Farslıları ve Bizanslıları mı kendime örnek alacağım.[5]

Örneklerimizi şöylece de çoğaltabiliriz:

Düşmanın Müslüman esîrleri aç, susuz ve çıplak bırakması, işkence ile öldürmesi, organlarını parçalaması ve kadınlarımıza tecâvüz etmesi, bize onlara benzerleri ile karşılık verme hakkını vermez.[6] Bunu söyleyebilen bir tek İslâm müctehidi de yoktur. Düşmanın, elindeki rehineleri öldürmesi bile bize rehineleri öldürme hakkını vermez.[7]

Değinilen fiillere onay vermeyen İslâm, hür doğan ve özlerinde geleceğin müminleri olma potansiyelini de taşıyan bu insanların bir ömür boyu köleleştirilmelerine ve köle olarak pazarlarda mal gibi satılmalarına ve milk-i yemînle cinsel partner kılınmalarına onay verir mi? Elbette vermez.

Öneminden ötürü burada altını çizmemiz gereken husus şudur:

Savaş esîrleri konusuna ilişkin özetlediğimiz kuralların konulmasından sonra, İslâm Toplumu’na Câhiliye döneminden intikal eden erkek ve kadın köleler de esîrlik statüsü içine alınmıştır, böylece kölelik dönemi kapatılmıştır. Kıyâmet Günü’ne kadar devam edecek olan özel statülü İslâm Savaş Esîrliği Sistemi dönemi başlatılmıştır. Hz. Peygamber’in irtihâliyle Kur’ân’ın indirilişinin tamamlanmasından sonra ise bu durum kesinleşmiştir.

Bunun içindir ki Kur’ân’ın ve Nebevî uygulamaların özünü kavrayan Râşid Halîfeler ve onların son temsilcisi olan Ali bin Ebî Talib alınan on binlerce esîr konusunda Halîfe-i Müslimin Hz. Ömer’e, onun da benimseyip büyük bir coşkuyla uyguladığı şu görüşü sunmuştur:

“Ey Ömer! Bunların hepsi Bizans’ın zulmü altında inleyen sefil ve biçare insanlardır. Artık bunlar bizim halkımızdır. Bunların kolları ve cesetleri kazanıldı, şimdi de yüreklerinin kazanılmasına sıra geldi. Görüşüm şudur: Hepsini kayıtsız şartsız serbest bırak! İslâm’ın sevgi, merhamet ve adâleti altında saadetle yaşasınlar. Varsınlar çoluk çocuklarına kavuşsunlar.”[8]

Hz. Ömer’in anlayışı ve uygulamaları da bu çizgideydi. Vereceğimiz misal de bunu doğrulamaktadır:

Hz. Ömer fethedilen arazilerin beş bölü dördünün sahipleriyle birlikte mücahitlere dağıtılması talebine karşı çıkarak (Haşr 6-10 çizgisinde) Ebû Ubeyde b. Cerrâh’a, gerekçelendirerek şöylece talimat vermiştir:

–Arazileriyle birlikte taksim edilmek istenen insanlara gelince… Bu talep gerçekleşirse müslümanlar sağ oldukları müddetçe onları sömürmekte devam ederler. Netice itibariyle bizler hayattan çekilince bizden sonra gelecek çocuklarımız da onların çocuklarını sömürmekte ve onları köle olarak kullanmakta devam ederler. Artık onlar İslâm Dîni hâkim oldukça müslümanların kölesi olurlar. Ben buna aslâ razı değilim. Sen onlara cizye koy. Kadınlarının esîr edilip köleleştirilmelerine de mâni ol. [9]

Tam burada sorulması muhtemel şu soruya cevap vermek istiyoruz:

ALİ RIZA DEMİRCAN

MİRATHABER.COM  -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

[1]. Seyyit Kutup ve Katılamadığımız Görüşü
Allah mekânını Cennet kılsın üstadımız Seyyit Kutup da katılamadığımız bu görüşü söylece seslendirmektedir:

“Müslümanlar’la düsmanları arasında da esirleri köleleştirmek muamelesi cereyan ediyordu. Müslümanlar da elbetteki mukabele-i bil misilde bulunmak ihtiyacını duyacaklardı… Bu yüzden kölelik düzenini kökten kaldırmadı.” (Fî Zılâlil-Kur’ân 7/320,10/301)

[2]. Tam burada köleliğe fiilen baş kaldıran Halîfe-i Müslimîn Hz. Ömer’in Mısır valisi Amr b. Âs’a, İslâm’la özdeşleşen haykırışını hatırlatmadan geçemeyeceğiz:

– Ey Amr! Ne zamandan beri analarından hür doğan insanları köleleştirmeye başladın? (İbn Kayyim Sîret-ü Ömer; M. Ebû Zehra İslâm’da Savaş Kavramı s. 110)

[3]. Bakara 178, 191, 195; Nahl 126; Şûrâ 40.

[4]. İbn Kesîr Mâide 2. Taberîden nakledilen bir diğer örnek için bak. Kur’an Yolu, Mâide 2, 2/205.

[5]. Beyhakî, ws-Sünenül-Kübra, Haydarabad 1344,9/132;  DİA, 11/385.

Baş Kesme, Müsle Olarak Haramdır

Hz. Ebû Bekirin sert tepkisi, Hz. Peygamberin ölü düşman askerlerinin organlarının parçalanması nevinden müsle olarak nitelenebilecek tecâvüzleri yasaklamış olması sebebiyledir. Böyle iken, aşağıda sunulacak örnekte görüleceği üzere Osmânlı’larda da bu tür haram işlemlerin yapıldığını görebiliyoruz:

“İslâm Hukûku’nda kesilen başların bir yerden diğer bir yere nakli, cesetlerin burun ve kulaklarının kesilmesi yasaklanmış olmasına rağmen, Osmânlılarda bu uygulamalar asırlarca tatbik edilmiştir. Kesilen başların ve zaman zaman cesetlerden kesilen burunlarla kulakların yüzer yüzer bir sicime dizilerek pâyıtahta gönderilmesinde, düşman kayıplarının sayısını delillendirmek ve sayımda kolaylık sağlama düşüncesi vardır.” (Nihat Engin, Osmânlı Devletinde Kölelik, s. 172)

[6]. Bazı araştırmacılar “Esîr kadınlarla cinsî ilişkiyi İslâm’ın tamamen mukâbele bilmisil esasına göre uygulattırdığı,” gibi görüşler serd etmektedirler. (Bak. Ahmet Özel, İslâm Devletler Hukûnda Savaş Esîrleri s. 66)

İslâm’ın evli kadınlarla ilişkiyi “mukabele bilmisil” esasına göre câiz göreceği söylenebilir mi? Bu gibi görüşler İslâm’ı değil, sâhiplerini bağlar. Böyle iken İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu bu ilişkiyi Kur’ân ve Sünnet’e yamayarak milk-i yemîn yoluyla onaylamaktadır.

[7]. Serahs, el-Mebsût 10/169’dan naklen Ahmet Yaman İslâm Devletler Hu­kûku’nda Savaş s. 146.

Abdullah b. Ömer’in Anlayışı

Abdullah b. Ömer, öldürmesi için kendisine verilen esîri, ”Biz bununla emrolunmadık.” diyerek red etmişitir ve Muhammed sûresinin 4. âyetini okumuştur. (Âsârul-Harb s. 424)

[8]. Filibeli Ahmet Hilmi, İslâm Târihî, shf. 287.

Hz. Ömer’in Kur’ân ve Sünnet çizgisinde esîrleri köleleştirme karşıtı olarak yaptığı çalışmalarla ilgili olarak bak. Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, 2/235-244.

[9]. Ebû Yûsuf, Kitabül-Haraç. Terc. Ali Özek 28. Bölüm s.229.