Hayat dengeler üzerine kaimdir. Her inişin çıkışı ile her terazinin iki kefesi olması bu dengenin alametlerindendir. İnsan bu hayatın neresinde ve hangi şartlarda yaşarsa yaşasın, dengesini koruduğu müddetçe daha bir mutlu ve umutlu, sağlıklı ve huzurlu olabilmektedir.

Adaletin sembolünü terazi yapan insanlık; zalim ile mazlumun, suçlu ile mağdurun arasındaki dengeyi nasıl bulacağını hep tartışmış ama sonuç genelde çok az başarı, daha çok hüsran olmuştur.

Büyük meselelere kafa yormakla yorulmanın çok bir anlamının kalmadığı günümüzde, her birimiz kendi küçük dünyasında, kendince dertler edinip onların efkarı ile hicrana kapılıp, umutsuz ve bedbaht bir devrana kendimizi mahkûm ediyoruz.

Oysa biraz denge hepimize çok iyi gelebilir.

Dengeyi sağlamak için itidal ile davranmak hepimizi çok iyi gelebilir.

Denge terazinin iki kefesinin eşit ağırlıkta olmasıdır ve ne gariptir ki; iyi ile kötünün hayattaki eşitliği adalet değildir.

Adalet ya da itidal ile davranmak; manavda meyve alırken, ağırlık ile ürünün dengesini sağlamak gibi bir mantıkla ölçülmesiyle sağlanamaz. Adalet terazisi, mazlumdan yana ağır basmalı, zalimin ve haksızın haddi bildirilmeli, onun kefesi yere çakılmalıdır.

İtidal ya da adaletle davranmak için, mahkemede hâkim olmaya ya da arabuluculuk yapmaya gerek yok. Sıradan güncel meselelerde tepkilerimiz de en az mahkeme kararları kadar adaletli olmalı.

Hakkındaki bilgimizden emin olmadığımız bir meselede, başkalarına ahkam kesmenin, ileri geri hükümler vermenin, iyi ve kötüyü tayin etmenin hiç mi hiç gereği yoktur.

Bu çağın insanında görülen cüret ve hadsizliğin, cehaletten kaynaklandığının en belirgin örneklerinden biri; kulaktan dolma ve uydurma bilgi ve duyumlarla, kanaat belirlemek, tavır almak ve hatta kavgaya girmektir.

Biraz itidal istirham ediyorum; bildiklerimiz hakkında, söylediklerimiz hakkında, savunduklarımız ve tartıştıklarımız hakkında, dostlarımız ve düşmanlarımız hakkında, zenginlik ve fakirliklerimiz hakkında, sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz hakkında, biraz itidal…

İtidal; “orta halde bulunma, ölçülü ve ılımlı olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük, doğruluk” şeklinde tarif edilir. Adaletli olmak da itidalin en net karşılıklarından biridir.

Siyasi ya da sosyal, fert ya da toplumu ilgilendiren meselelerde, itidal üzere olmak öncelikle kendimize yapılmış en güzel iyilik olacağı gibi, çevremize ve sesimizin ulaştığı her yere bir sükûnet ve ferahlık verebilecektir.

Uluslararası büyük bir olay oluyor. Herkes bir şey söylüyor ve biz hoşumuza gideni alıp onu üstünden aleme ferman yazıyoruz.

Mahallede kavga oluyor ya da trafikte bir kaza, hepimiz mevzuyu gayet iyi biliyor ve hükmü veriyoruz. Kim haklı kim haksız kesin bizdedir cevabı.

Konuşmakta ve susmakta itidalli olmak gerek ne haksızlığa sessiz ne de haklının sesini bastıracak kadar yüksek sesli olmamak lazım!

Gereksiz gürültü yapanların, doğru ve güzel sesleri bastırdığı olmuştur ve olacaktır. Ancak iyi ve güzel, sesinin bastırılmasıyla değişmez, tıpkı kötü ile çirkinin sesinin çok çıkmasıyla değişemediği gibi.

Hemen her konuda bir şeyler yazıyor ve konuşuyoruz ama alemde bizim yazdığımızın veya konuştuğumuzun ne kadar karşılığı olduğu bir muammadır. Kendini dev aynasında görmek, çocuk yaşlarda lunaparkların aynalı eğlence bölümlerinde komik veya şirin olabilir ama hayatın gerçekleri, burnumuzu sürttüğünde canımız çok sıkılacaktır.

Bunları yazan birinin neden bir gazetede köşe yazdığı sorusunun cevabını ben de bilmiyorum. Ama neticede, yazının burasına kadar okuyanların cevaba dair bir fikirleri vardır belki. Bana da iletirlerse sevinirim.

Dünya bu kadardır; ne derinlerinde başka bir hayat var, ne de uzaklarında başka bir yaşam formu!

Değiştiremediklerimizle harcadığımız vakitlerin ve hakkında bilgi sahibi olmadan kestiğimiz ahkamın, kimseye bir faydası olmayacağı gibi, geri dönüşü de mümkün değildir.