İnsanın hayattaki en değerli hedeflerinden biri, neslinin rahat ve refahını kendince iyi bir konuma taşımak olarak kabul edilebilir.

Toplumların en zor şartlarda yaşayanlarından, en rahatlarına kadar, her ebeveynin çocuğu ile ilgili plan ve hayalleri vardır ve tabi bunlar; olduğundan daha iyi, daha varlıklı, daha rahat, daha güçlü ve daha, daha şeklinde uzayan bir liste olarak uzayıp gider.

Bizim gibi güçlü devlet geleneğinden gelen ve çağımızın ferdiyetçi/bireysel gidişatına ayak uydurmakta zorlanan toplumlar için, en ideal sığınak devlettir ve tabi bunun yolu da memuriyet.

Okul seçimleri ve başarı hedefleri, çoğu zaman devlette bir yere yerleşme amaçlıdır. Eğitimden maksat bir şeyler öğrenmek değil, sınavlarda başarılı olmak ve başkalarından daha tercih edilir, daha yüksek puanlar alan, daha kolay atanacak bireyler yetiştirmektir.

Bu gidişat o kadar benimsenmiş ve gönüllere sinmiş durumdadır ki; ebeveynler sorgulamaya gerek duymadan, yarışı kendi çocuklarının iyi bir yerde bitirmesi için gereken her türlü fedakarlığı yaparlar ve hatta bunu temel hedef haline getirirler.

Daha fazla ödev için öğretmene baskı yapanlarla, veli toplantısında aynı sınıfta bulunmasaydım, biraz zor inanırdım ama böyle veliler de var. Okul, dershane ve özel kurslarla teçhiz edilen çocukların başarısız olma şansları genellikle yoktur. Öyle ki, başarısız olanlar arasında intihar edenler bile çıkabilmektedir.

Ne yazık ki, bu durum bile sistemin ve mantığın sorgulanmasına sebep olmaya yetmiyor. Herkes, her şey çok normalmiş gibi davranmaya ve çocuklarını yarıştırmaya devam ediyor.

Sonuçta büyük bir çoğunluğu, diplomalı işsizler ordusuna katılmaktan kurtulamadıkları gibi, iş olan ve eleman ihtiyacı bulunan sektörlerde, artık geç kaldıkları için iş bulamıyorlar ya da eğitim durumları yüksek olduğundan dolayı kabul edilmiyorlar.

Bu gidişin yanlış olduğunu düşünen eğitimci dostlarımızın varlığı bir umut olsa da, etkileri maalesef değişime yol açacak boyutlarda değil. Meslek eğitimi ve kalifiye iş gücü eksiği hakkında konuşmak artık lüks sayılıyor.

Birkaç gün önce üniversite yerleşme sonuçları açıklandı, yarın ilk ve orta dereceli okullar uzun bir aradan sonra normal yüz yüze eğitim ile ders başı yapıyorlar.

Milyonlarca çocuk ve genç, bir umut ve heyecanla okullara gidip gelecek. Bunların iki katı bir nüfusu temsil eden aileler ise, ellerinde kendilerinde verimi artıracağını düşündükleri kamçılarla yerlerini alacaklar.

Bu durumun, dünya görüşü ve inançlarla bile değişmiyor olması ise ayrı bir muamma. Gerçek hayatın ahiret hayatı olduğuna iman eden, dünyayı ahiretin tarlası gören, neslini sadece dünyalık değil ahretlik yetiştirme derdi olduğunu söyleyen bizim gibi aileler de bu gidişe, bu akışa hatta bu sele kapılmış durumda.

Şöyle bir kendimize baktığımızda göreceğimiz manzara genelden çok da farklı değil.

Örgün eğitimden uzak kalma şansı olmayan çocuklarımızın hiç değilse bu selden korunması mümkün oysa. Evet okusunlar, başarılı da olsunlar ama hayatlarının bütün gayesi bu olmasın, olmamalı!

Hem her bakımdan temiz kalsın, hem de her yere girsin çıksın ve her yerde en önde olsun diye düşündüğümüz çocuklarımızın beklediğimizden farklı noktalara savrulmaları kaçınılmaz oluyor.

Sosyal medyanın ve toplumun etkisinden korunamıyoruz. Uzaklaşamıyoruz. Bir bakıma çağın tutsaklarıyız ve çocuklarımız da bizimle aynı kafeslere doğdular. Onlara dışarıda başka bir hayatın olabileceğini, özgürlüğün başkalarının gösterdiği gibi bir şey olmadığını anlatamıyoruz.

Mukaddes değerlerini kaybedenlerin, bu fırtınanın ortasında pusulasız bir geminin kaptanı gibi çaresiz kaldıklarını öğretemiyoruz.

Din ve ahlak, kültür ve medeniyet, hak ve hürriyet, adalet ve merhamet gibi vazgeçilemez mihenk taşlarını, çocuklarımızın akıl ve gönüllerindeki gediklere yerleştiremiyoruz.

Okuyorlar ve diplomaları oluyor, o kadar.

İnsana, hayvana, bitkiye ve çevresine saygısı olmayan bütün yetişkinler, bizim eğittiğimiz çocuklardan çıktı. İlk trafik tartışmasında cana kastedecek kadar canileşenleri biz eğittik. Yere tükürenleri, çöp atanları, canlı ve cansız varlıklara saygısı olmayanları, patlamaya hazır bomba gibi gezenleri biz yetiştirdik.

Veliler ve öğretmenler olarak bu toplum bizim eserimiz. Gurur duyacağımız bir eser bırakmak gibi bir derdimiz olsun, bir yolunu mutlaka buluruz.