ITRİ'DEN MOZART'A! Gelenek mi? Modernite mi? Peki ama Nasıl?

Modalı Canberk, her zaman olduğu gibi perşembe akşamları arkadaşlarıyla Moda'daki tematik kafe-barda sakince vakit geçiriyordu. Fonda Mozart'ın requem'i olarak adlandırılan parçasının "rex treamende majestatis" bölümü çalarken, mekanın sakinlerinden kimisi aralarında derin birsohbete dalmış, kimisi açtığı laptopunda projesiyle ilgileniyor, kimisi de Fransız moda dergisinden kendine kombin tasarlıyordu.
Mekanda çalan klasik eser de bu ''KÜLTÜRLÜ'' insanların ortamına bir nevi ciddiyet, kalite katıyordu. Bu ''modern kültürel'' harmoninin oluşturduğu ''huşû'' İTRÎ'nin "ALLAHÜ EKBER" eseriyle bir anda yok oldu!
 O ''demokrat'' insanlar; yüzlerindeki şaşkınlıklığa karışmış belirgin bir tiksinti ifadesiyle hep birlikte ses sistemine doğru döndüler. Ses sisteminin bağlı olduğu telefonun sahibi olan garson Bülent kendisine gelen mesajları kontrol ederken yanlışıkla kendisi için hazırladığı ilahi listesinden bir parça açmıştı, yaptığı hatanın farkına "ALLAHÜ EKBER" sesini duyar duymaz varan Bülent, azar işitme endişesinden dolayı elleri  titreyerek panik halinde hızlıca Mozart'ın requemini açtı, o demokrat kafe-bar sakinleri bir süre Bülent'e doğru baktılar, sonra birbirlerine bakıp gülerek  ''espirileri'' patlattılar:
"Bir an öldük sandım kankaaa",
"Bu ne moruk öldük de haberimiz mi yok",
"bir an kendimi ortadoğu bataklığında hissettim...''

(...)

Bu hikaye Türk toplumundaki derin kültürel yarayı siz okuyuculara aktarmak için gecenin ikisinde hızlıca yazdığım bir tecrübenin kısa aktarımı! Ancak zikredilen ortamları bilenler o ortamlarda ne kadar bizim medeniyetimizin en rafine ve mükemmel bir bestesi olsa da "Allah'u Ekber" nidasının bu etkiyi doğuracağını bilir ve aynı şekilde Mozart'ın herhangi bir bestesinin saygınlıkla karşılanacağını da bilir.

Itrî nin o meşhur eserinde her müslümanın aşina olduğu kelam olan "Allah'u Ekber" kelamı zikr edilir. Mozart ın o ünlü requem adlı eserinde ise "Rex tremendae majestatis" kelamı zikr edilir. Her müslüman "Allah'u Ekber" kelamının (ALLAH en büyüktür) anlamına geldiğini bilir, ancak "Rex tremendae majestatis" kelimelerinin ne anlama geldiğini doğal olarak bilmez!
Zira bu ifade latincedir ve latincenin birleştirdiği katolik avrupa her daim türk düşmanı olmuştur, ancak batı medeniyetini benimseyen ve bu parçanın Mozart'ın parçası olduğunu öğrenince saygıyla dinleyen türklerin belki de bilmediği birşey vardır; "Rex tremendae majestatis" cenazede söylenen meşhur bir katolik ilahisidir ve mezkur kelamın  anlamı "Azametli ALLAH cellecelalühüdür."

Peki neden bu memleketin en eğitimli kültürlü ve refah seviyesi yüksek kesimi kendi dini olmasa da atalarının dîni olan İslam kültüründen Arapça bir methiyenin yine kendi medeniyeti olmasa da atalarının medeniyeti olan osmanlı medeniyetinin en önemli bestekârı olan Itrî tarafından bestelenmiş halini "Allah'u Ekber" kelamını duyunca yüzünü ekşitir de, balkanlarda, ortadoğu da rumeli de anadolu da binlerce türk müslümanı katleden batının, bu toprakları bize vatan olarak bırakmış olan atalarımıza defâtle haçlı seferi düzenleyen vatikanın dînî dili olan latince "Rex tremendae majestatis" i yani latince azâmetli (Allah cellecelalühü) nidasını duyunca kendini çağdaş, entelleküel, ileri hisseder?

Neden kafede çalışan garson Bülent; "Allah'u Ekber" nidasıyla hem sanat hissiyatını tatmin edip hem de huşû bulabiliyorken Moda da milyonluk gayri menkulu olan Canberk ve arkadaşlarının midesi bulanıyor? Sorun parçanın bir ilahi olması değil belli ki, zira öyle olsaydı (azâmetli allah cellecelalühü) anlamına gelen "Rex tremendae majestatis" de midelerini bulandırırdı! Sorun ilericilik-gericilik de değil belli ki, zira öyle olsaydı dünya tarihinde bir dinin nasıl sömürü aracı olarak kullanılabileceğini insanlığa öğreten katolik kilisesinin dili olan latince herhangi bir kelime Canberk ve arkadaşlarının midelerini bulandırmaya yeterdi! Sorun belli ki sanatsal seviyede de değil, zira Itrî, Mozart ın doğumundan 42 yıl önce ölmüş ve iki bestekarda temsil ettikleri mûsiki geleneğinin en önde gelenleri olmuşlardır.
Peki o zaman o soruyu birlikte soralım: Neden? Neden? Neden?!?!?

Araştırmacı Güven Bayar, 1950'lilerin esintisini taşıyan 'İstanbul'un resimli apartmanları'nı gün yüzüne çıkarıyor Araştırmacı Güven Bayar, 1950'lilerin esintisini taşıyan 'İstanbul'un resimli apartmanları'nı gün yüzüne çıkarıyor

Cünkü; memlekette halen daha bize son iki yüzyılda defatle insanlık suçu işleyen ingiliz ve Fransız milletinin kültürü el üstünde tutulurken, Atalarımızın kültür soykırımından sağ kalmış şah eserleri tukaka ediliyor.
Çünkü; 1918de istanbul'a gelenler gitmeden bu topraklardaki burjuvayı hipnotize ettiler, toplumumuzun en ileri gelenlerini kendilerinin üstünlügüne ve bizlerin alçaklığına ikna ettiler. Geldiler ve bizi bitirdiklerinden emin olmadan gitmediler. 2023 Türkiye'sinde halen daha en özenilen liseler ingilizce, fransızca, almanca eğitim yapan liseler.
Çünkü; bizler ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitede çağdaşlığı batı medeniyetini yüceltmek olarak benimseyen bir anlayışla yetişiyoruz. Yoksa neden bu memleketin en eğitimlileri hep bir batı hayali kursun?.
Çünkü; eğitim sistemimizin nihaî gayesi vatana millete hayırlı insanlar yetiştirmek değil batıya yedek insan kaynağı okuşturmaktır. Sorun işte tam buradan başlıyor. Bizlerin MİLLİ bir eğitim müfredatına ihtiyacı var. Dinsiz olmak bir tercihtir ancak hakim kültüre göre bizlerin MİLLİ dinsizlere ihtiyacı var, öyle İslam'dan iğrenip katolik sanatında huşû bulan gönlü katolik, aklı ateist çakma aydınlara değil.

Biraz da  bizim işçi kardeşimiz Bülent'i anlatayım size. Bülent 19 yaşında, Sivas'lı, Ümraniye çocuğu, babası inşaat ustası, kiradalar, babası Bülent'i liseye kadar her yaz kuran kursuna gönderdi, lise yıllarında ise yazın babasına inşatta yardım etti, kışın da tabiki okulda hep takdir edilen öğrenci oldu. Bülent Türkiye'nin en iyi ve en zor hukuk fakültelerinden biri olan Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyan bir öğrenci, Bülent bu fakülteyi kazanabilmek için bir milyondan fazla kişinin girdiği bir sınavda ilk 10.000 arasına girdi, hikayemizin geçtiği modadaki kafe-bar Bülent'in okuluna yakın olduğu için orada çalışmayı tercih ediyor, hem kendi parasını kazanarak babasına yük olumuyor hem de Türkiye'nin o BATILI(!) üst kültürünü iyice anlamaya çalışıyor.
Bülent'in hedefinde vatana millete hayırlı, hukuka ve ahlaka bağlı bir savcı olmak var.

Bülent'ler kurtuluş savaşını veren ordunun diniyle, medeniyetiyle kültürüyle hemhal olurken Bülent'lerin hocaları, patronları ise işgal ordularının diniyle, kültürüyle, sanatıyla hemhal oluyor. Peki Bülent'ler ne yapmalı?
Zira yükleri çok ağır. Internete girseler atasal degerlerine aykırı beyin yıkama, televizyonu açarlar aynı PROGRAMIN LACİVERTİ , bir kitapevinin ENÇOK SATANLAR rafına bakarlar AYNI BEYİN YIKAMA PROGRAMININ DAHA KOYU LACİVERTİ. Bülent'lerin işi zor amma kurtuluş Bülentlerle olacak, olmak zorunda.
Zira Bülentler ALLAH'ın Mehmetçikleri olmazsa bir sonraki nesilde Mehmedin adı kalmayacak.
''Bülent'im okuluna devam et, sakın namerde meyl etme, sakın gençliğine yenilme, sakın yaşlandağında atalarının yüzüne tüküreceği bir adam olma, pîrlere saygı duy, dinle ama aklını esir etme, eleştirel düşün, eleştir ama eleştirel düşünceyi ve bilimi geliştirdiği için batılı olamaya meyl etme.''

Canberk kardeşim gelelim sana! Biliyorum ki sen ve belki de senin baban yanlış bir niyetle hareket etmediniz, biliyorum ki tek yaptığınız devletin benimsediği sistemle kendinizi mümkün olduğunca düzgün yetiştirmek, biliyorum ki batıya özenmenizin ana sebebi o insanların bireyci mutlu hayatlarını, sosyal politikalarıyla ünlü batılı devletlerini görüp onlar gibi olma arzusu. Ancak Canberk kardeşim unuttuğun bir şey var, batının hiçbir zaman unutmadığı ve unutmayacağı bir şey: SEN TÜRKSÜN. Evet belki bireyci, modernist, bilimci birisin ama batı hiçbir zaman senin bilim üretmeni istemeyecek, batı hiçbir zaman senin sosyal politakalarıyla güçlü bir devlete sahip olmanı istemeyecek, çünkü batı kendisi olarak görmediğini asla aydınlatmaz, kendisi olarak görmediğinin daha ileri gitmesini asla istemez, kendi medenî havzasında bilime aykırı dînî ve siyasî fikirleri baskılarken senin ülkende, türkiyemizde, en sapkın fikirli tarikatları gizlice maddi manevi destekler.
Canberk kardeşim, yalancı mehdilerin ve onun gibi onlarcasının büyümesini kim destekledi?
Cevabı biliyorsun, bu cevaptan sonra kendine batının ciddi anlamda aklı, adaleti, bilimi ve toplumsal huzuru öne çıkaran bir hareketi menfâat gözetmeden,
saf bir aydınlatma içgüdüsüyle, ciddi anlamda en son ne zaman desteklediğini kendine sor, cevap çok acı değil mi?

İşte bundan dolayı batıda yaygın olan felsefi görüşlerden bazılarını örneğin bireyciliği, liberalizmi, sosyalizmi, deizmi ya da ateizmi benimseyebilirsin ancak aklın İslam'ı terk etse bile gönlün atadan bakiye medeniyete bağlılığını asla terk etmemeli, hele hele gönlün İslam'ı terk edip katolikliğe asla yönelmemeli, İslam etkisindeki sanattan tiksinip modernlik turuva atıyla katolik ilahisini yüceltmemeli Canberk kardeşim zira sen, Türkiye'de sosyalistsin ancak batıda türk sosyalist, sen Türkiye'de ateistsin ancak batıda İslam'î kökenli Türk ateist.
Sen unutsan da unutturmaya çalışsan da batı unutmaz...
BATI SENİN DEDENİN KİM OLDUĞUNU ASLA UNUTMAZ

Mahmut Kemal