Cumhuriyet kurulduktan sonra yeni anayasa için kolları sıvayan ilk hükümet, çalışmalar esnasında gündeme getirilen önerileri müzakere etmişti. İşte bu müzakereler arasında yer alan 'devletin dininin ne yazılacağı' konusundaki tartışma halen daha gündeme gelmeye devam ediyor.

KAZIM KARABEKİR'İN HATIRATINDA YER ALIYOR

Mahmut Esat Bozkurt'un meclise 'devletin dini Hristiyanlık olsun' önergesinde bulunduğuyla ilgili bir meclis tutanağı yok, ama anayasa değişikliği için yapılan müzakerelerde böyle bir ifadenin geçtiği Kazım Karabekir Paşa tarafından hatıratında dile getirildi. Karabekir Paşa'nın ''Teşkilatı Esasiyede dinimizin İslâm olduğu yazılıdır Tevfik Rüştü Bey. Hangi kanaatı haykıracaksın? Hıristiyanlığı mı?'' açıklamasına Mahmut Esat Bozkurt çok sert bir şekilde ''"Evet hıristiyanlığı.. Çünkü İslâmlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez.." açıklamasında bulunduğu hatıratlarda yer aldı.

kazım karabekir

İşte Kazım Karabekir'in hatıratında yer alan müzakere günü yaşananlar:

18 Temmuz 1923 günü Ankara İstasyonundaki binada Teşkilat-ı Esasiye'de yapılması düşünülen değişiklik müzakere ediliyordu. Bu ikinci müzakere günü imiş. Bana haber vermemişlerdi. Bugün ben tesadüfen hazır bulundum.

Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında şu zatlar bu işle meşguldü:

İç İşleri Bakanı Fethi Bey (Okyar), İktisat Bakanı Tevfik Rüşdü Bey (Aras), Nafia Bakanı Fevzi Bey, Maliye Bakanı Hasan Bey, Ziraat Bakanı Sabri Bey, Basın Yayın Genel Müdürü Ağaoğlu Ahmet Bey, Mebuslardan Ziya Gökalp, İhsan Bey, Sivas mebusu Rasim Bey. Başbakan Rauf Orbay ve Maarif Vekili Sabri Bey’ler esasen seçim komitesinde bile bulunmamışlardı.

Ben geldiğim sırada Tevfik Rüştü Bey (Aras) konuşuyor ve şöyle diyordu:

"Ben kanaatımı millet kürsüsünden de haykırırım.. Kimseden korkmam.. Teşkilat-ı Esasiyemizde dinimiz apaçık yazılmalıdır.." diyordu.

Ben söz aldım ve sordum:

“Teşkilatı Esasiyede dinimizin İslâm olduğu yazılıdır Tevfik Rüştü Bey. Hangi kanaatı haykıracaksın? Hıristiyanlığı mı?"

Mahmut Esat Bey (Bozkurt) söz aldı ve sertçe cevap verdi:

"Evet hıristiyanlığı.. Çünkü İslâmlık terakkiye manidir. Bu dinle yürünmez mahvoluruz. Ve bize de kimse ehemmiyet vermez.." dedi.

Ben de söz alarak dedim ki:

"İslamlığın terakkiye mani olduğu Avrupalıların uydurmasıdır. Bu meseleyi istediğiniz kadar münakaşa edebiliriz. Fakat münakaşaya tahammülü olmayan bir mesele varsa, din değiştirme gayretidir. Netice İslam kalırsak mahvolmayız, fakat din değiştirme oyunu ile bizi kolay mahvedebilirler.. Hıristiyan Bizans'ı Müslüman Türk yıkmış ve yerine geçmiştir. Fransızlar 1855’te Müslüman Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak yaparak hristiyan Rus İmparatorluğuna karşı harp yaptılar. İçinden yeni sıyrıldığımız Dünya Savaşında Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan yine Müslüman-Türkle ittifak yaptılar. Ve hrıstiyan İtilaf Devletlerine karşı birlikte savaştılar. Yüzümüze kimse bakmazmış ne demek?.."

Fethi Bey (Okyar) söz alarak bana gayet sert ve katı cevap verdi:

"Evet Karabekir.. Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslâm kalmayacağız.." dedi.

Ben de aynı sertlikle şu cevabı verdim:

"Fethi bey, bu yabancı fikri şiddetle reddederim. Geri kalmaklığımıza sebep bir değildir. Fütühatçılık, temsil kudreti gösterememek, Avrupanın ilim ve irfan cephesiyle temassızlık, idarede istibdat gibi mühim sebepler vardır. Aynı yanlışlıkları yapan hıristiyan Devletlerinin de yıkılıp gittiğini bilmez değilsiniz. Bir zelzelenin hakiki sebebini araştırmayıp, onu gülünç bir sebebe bağlamak kadar, İslamlık terakkiye manidir fikrini de garip bulurum. Bu yabancı ve tehlikeli fikrin, aramızda da münakaşaya tahammül edemeyecek kadar taraftar bulmasından çok müteessir oldum. Fakat ben iddia ediyorum ki, Türk Milleti ne hıristiyan olur, ne de dinsiz kalır. Hakikat budur.. Bir milletin asırlardan beri, en mukaddes duygularını bir hamlede atabileceğine inanışınız objektif bir görüş değil, hayâlinizdir. Böyle bir harekete cüret, memlekette kanlı bir istibdat ile başlar ve İstiklal Harbinin birliğini de birbirine katar. Nasıl bitebileceğini de söyleyebilirim: Düşmanlarından kanı pahasına istiklâlini kurtaran Türk Milleti, hürriyetini kendi evlatlarına boğdurmayacak.. Buna cüret edenlerin de hakkından gelecektir Fethi bey.."

Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben de sözlerime şöyle devam ettim:

"Paşam, maddî cephemiz zaten zayıftır. Güvenebileceğimiz manevî cephemizi de düşmanlarımızın yaldızlı propagandasına kurban edersek, dayanabileceğimiz ne kalır? Bizi silah kuvvetiyle parçalayamayan düşmanlarımız görüyorum ki bizi fikir kuvvetiyle mahvedecekler. Buna müsaade edecek misiniz? Siz ki millete karşı bizi bu hale getiren belânın istibdat olduğunu, zaferden sonra milletin tamamiyle iradesine sahip olarak yürüyeceğini millet kürsüsünden dahi defalarca haykırdınız. Millet Meclisini tekbirler, sâlatlar arasında açtınız. İslamlığın en yüksek bir din olduğunu hutbelerle ilan ettiniz. Hepimiz aynı iman ve kanaatle aynı yolda yürüdük. Şimdi ne yüzle ve ne hakla bir kanlı maceraya atılacağız.." dedim.

TBMM Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa sözümü burada keserek dedi ki: "Müzakereler çok hararetlendi, burada kesiyorum."

Atatürk bu tutumuyla, hem söz hürriyetine saygı gösterdiğini, hem de mukaddes İslâm dini üzerindeki münakaşalardan hoşlanmadığını açıklamak istemişti herhalde.