“Ey mülkün sahibi Allahım, Mülkü(malı ve makamı) dilediğine verir ve dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz ve dilediğini zelil (rezil)edersin. Hayır ve şer Sen’in elindendir. Muhakkak ki Sen her şeye Kadirsin” (Al-i İmran 26)
Önceki yazılarımızda insanoğlunun amansız ve acımasız düşmanı olan şeytan ve nefislerimizin bizlere kurduğu onlarca tuzaktan en tehlikelisinin şehvet, servet ve şöhret (makam) tuzakları olduğunu belirtmiştik. Servet ve Şehvet tuzaklarından korunma yollarını siz dostlarımıza özetleyerek anlatmaya çalışmıştık. Bu haftaki yazımızda ise, bu tuzakların en tehlikelisi olan; hem servet tuzağını ve hem de şehvet tuzağını tetikleyen ağır imtihanlardan biri olan; insanın makamla sınanmasından yani ŞÖHRET (MAKAM ve MEVKİ) İMTİHANINDAN bahsedeceğiz.
Kur’an-ı Kerim’de adları Sure-i Celileye isim olmuş kahramanları; zalim ve putperest krala başkaldıran yedi aslan parçası olan iman ehlini, onlarla birlikte olan köpekleri Kıtmiri; yani Ashab-ı Kehf’i bilmeyenimiz yoktur. Bu mübarekler devlet erkanında görevli, önemli kadroların başındaki makam sahibi insanlardı!
İman ile küfür, zalim ile mazlum ve hizmet ile hezimet arasında yaptıkları seçimle çarpık düzene başkaldırmışlardı. Makamlarından hicret ederek koltuklarını feda etmiş, fakat çok daha büyük manevi makamlara kavuşmuşlardı. Adları ve mücadeleleri kıyamete dek şöhretle (makamla) imtihan olacaklara örnek olmuşlardı.
Ashab-ı Kehf’e koltukları ve makamları terk ettiren ruh, bir başka yerde ise maalesef aynıyla karşılık görmemiş ve bir ağır imtihan olarak koltuk, kuyuya dönüşmüştü! Melun şeytanın “Babanız Yakup, Yusuf’u daha çok seviyor ve kendisinden sonraki makama Yusuf’u hazırlıyor” iğvasına kapılan Hz.Yakub(a.s)’ın evlatları, haset ve hırslarından kardeşleri Hz.Yusuf’u (as) diri diri kuyuya atıp, ölüme terk etmişlerdi!

Makam öyle bir imtihan vesilesidir ki; oluşturacağı hırs ve enaniyet gözleri öyle bir kör eder ki, Hz. Resul’un halasının oğlu olan Sa’d bin Ebi Vakkas’ın oğlu Ömer’i “İsfehan valisi olacaksın ve o koltukta artık sen oturacaksın” vaadiyla Kerbela’da Hz. Hüseyin’i katleden ordunun başına geçiriverir ve makam uğruna cinayet ve ihaneti işletiverir.
Ortadoğu’da yaşanan olaylara baktığımızda bunun tipik örneklerini görürüz! Ehliyetsiz ve liyakatsiz makamlara gelenlerin, arkasına aşiretini ya da emperyal güçleri alan sözde kral ve yöneticilerin iktidar koltukları uğruna kendi vatandaşlarını acımasızca nasıl katliamla öldürdüklerine şahit olmuyor muyuz? Ülkesini ve halkını dış düşmandan korumakla görevli iktidarlar şimdi kendi yurtlarını ve yurttaşlarını düşmanları aratmayacak şekilde canice Neron gibi yakıp, katletmiyorlar mı?
Zalim Saddam ve benzerlerinin acı ve ibretlik sonu bu makamlara esir olmasının neticesi değil mi?
Ortadoğu böyle de kendi içimizde kardeşliğin, vefanın, ehliyet ve emanetlere sadakatın makamlar uğruna nasıl da unutulduğunu yaşayarak görmüyor muyuz?
Makam ve mevkilerin bazı kardeşlerimizi nasıl değiştirdiğini ve kendilerini dahi tanıyamayacak hale soktuğuna şahit oluyoruz... Tokalaşırken dahi nezaket kurallarını unutup eli cebinde, yüzünü başka yere çeviren, dünyayı ben yarattım havasında, mütekkebir hallere bürünen günümüz şöhretperest makamzedeleri gördükçe Yezid’in ve günümüz kralların neden ve nasıl adım adım zalimleştiğini daha da iyi anlıyoruz.
Eskiden hizmet etmek için makam sahipleri sivil toplum örgütlerine yalvarırdı. Şimdi ise istisnalar hariç hayır kuruluşlarına destek olur musun diye bu makamperestlerin kapılarında dilenci oldular.
Biz bunları sadece şimdi görmedik! Her iktidar döneminde samimi, ihlasla başlıyan hizmetler sonrası makamların ayağa getirttiği şehvet ve servetle azıp, Allah’a şükrü unutunca ve başarıyı kendilerinden sanınca, bu iktidarların zalimlerin tokadıyla nasıl darmadağın olduğuna şahit değil miyiz?
Tam da 12 Haziran 2011 tarihli Genel seçimler öncesine denk gelen bu yazımızın tesadüf olmadığı bilinciyle tekrar hatırlatmak isterim ki;
Makam; kendini aşamamış insanlar elinde çıkar ve zulüm aracıdır.
Makam; oturduğu koltuğa küçük gelenler için bir kibir aracıdır.
Makam; elindeki kalemle attığı ya da atmadığı imzalarla; ya ahiretini karalayan ya da ahiretini kazandıran bir araçtır...
Makam; oturduğun koltukta, sırada hizmet bekleyen vatandaşın ahını işittiğinde, sıradan vatandaş ile zengin vatandaşa farklı muamele yapıp adaleti sağlayamadığında, hele de bir zulme aracı olduğunda, dillerde makam sahibine beddua olabilir.
 Eğer birilerini mefaat ve çıkar ilişkileri o makama taşımışsa, oturdukları koltuk onları oraya taşıyanların ateşi oluverir
Tasavvufta kullanılan manasıyla “makam” ifadesinden kasıt; hâli sürekli yaşamak demektir. Hangi hâli? O makama gelmeden önceki çalışkan, gayretli, samimi ve dürüst hali devam ettirebilmektir.
Cenab-ı Hakk tam da bu seçim arefesinde milletvekili makamlarına getirilecek kişilerde aranması gereken hâlleri isabetle belirlemeyi ve seçimlerden sonra makam ve mevkilere gelecek olanların istikamet hâlini bozmamalarını lütfetsin!
Haftaya, makamlara aday gösterileceklerde aranacak hal ve davranışlardan bahsedecegiz inşaallah
Allah makamımızı hem dünyada hem ahirette âli kılsın! Amin