Mustafa Süs'ün söz konusu yazısı şu şekilde:

Son zamanlarda birbirine benzer konuları ele alıyorum yazılarımda.

Konularımız; kendisine verilen görevi hak edenler ve etmeyenlerle ilgili oluyor genelde.

Bu tür konular her birimizi doğrudan etkiliyor o yüzden ele almak zorunda kalıyoruz.

Hatırlarsınız, bizim bir Recep Yazıcıoğlu adlı valimiz vardı. Dillere destan olmuştu. Hâlâ da öyle, ne zaman adı anılsa ya Fatiha okunur ruhuna ya da saygıyla yâd edilir kendisi.

Trafik kazasında ölen değerli insanların suikasta kurban gittikleri konusunda milletçe hemfikiriz. Onun da şehit olduğunu düşünenlerdenim. Rabbim rahmet eylesin, mekânını cennet etsin.

Milletimiz o valimizden öyle çok memnun olmuştu ki, dikkat edilirse her yöneticiden aynı tavrı, davranışı bekler olduk.

Ama valimiz çıtayı epey yükseğe çıkardı, o çıtaya çıkmak öyle kolay değil.

Öncelikle şunu bilmemiz lazım.

Bazı özellikler, yetenekler doğuştan gelir. Sonradan ne kadar taklit edersen et başarılı olamazsın. Hatta çoğu kez sırıtır, küçük bile düşersin taklit ederken.

Hiç unutmam bir karikatürde görmüştüm yıllar önce…

“Genel müdür olan şahıs arabadan tam inecekken şoföre diyor ki:

Ben senin bildiğin genel müdürlerden değilim, kapımı kendim açarım, sen inip kapımı açma…

Kapıyı zamansız ve aceleyle açmaya çalışan müdüre şoför de diyor ki:

Çocuk kilidini kapattım, düşüp de öleceksin, oynama kapıyla, ben açarım…”

Böyle komik duruma düşenler de var.

Kimse yöneticilerden olağanüstü bir şeyler istemiyor aslında, her yönetici bir Recep Yazıcıoğlu olmayabilir.

Ama her yönetici adil olabilir.

Geldiği yeri unutmaz.

Birlikte çalıştığı insanlara zulmetmez.

Küçük bir iş yapacakken dünyanın en önemli işini yapıyor gibi ortalığı velveleye vermez.

Attığı taş ürküttüğü kurbağa değer yani.

Büyüklerine kuyruk sallayıp küçüklerini ısırmaz…

Kendisinden beklenen onca iş varken, makamının verdiği bir ağırlığı varken etrafındaki insanların kılık kıyafetiyle, oturup kalkmasıyla ilgilenmez.

Kendisini küçük düşürücü davranışlardan uzak durur ki saygınlığı azalmasın.

Birilerine bir iyilik yaptığı zaman tefeci gibi hemen karşılık beklemez.

Cemil Meriç ne demişti?

“İyilik yapan karşılık beklediği an tefecidir.”

Yazıyı okurken bazılarınızın iç sesini duyar gibiyim:

“İyi güzel hoş diyorsun da…

Kendisini o göreve getirenlerin emirlerini yerine getirmezse, onlara el pençe divan durmazsa o görevde nasıl kalacak o insan?

Nasıl adil olacak örneğin?”

Bu uyarınıza da kocaman “haklısınız” diyor ve ekliyorum…

Kim kimi nereye atarsa atasın, kim kime ne görev verirse versin, onlar da göreve getirdiği insanların hakkını korumak, onlara manevra alanı açmak adına, onlardan hakkaniyete uygun olmayan şeyler istemesin kardeşim, çok mu zor?

Evet, çok zor…

Her yöneticinin Recep Yazıcıoğlu gibi olmasını isteyen insanımız da yöneticilerden iltimas istediği sürece hepsi zor…