Dijital çağın, dışı mühimseyen ama özü önemsemeyen hegemonyası kasıp kavururken zamanı, neslimizin milli, manevi, ahlaki ve insani değerlerle donanmış olarak yetiştirilmesinin önemini bir kez daha güçlü bir şekilde vurgulamamız gerekiyor. Bu yeni süreçte, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın, emperyalizmin, sekülerizmin, bencilliğin ve konformizmin girdabında yok olup gitmesini istemiyorsak, eğitimin bir istiklal ve istikbal meselesi olduğunu tüm benliğimizle idrak etmeli ve buna göre hareket etmeliyiz.

Mesele son derece ciddidir ve kaybedecek bir saatimiz bile yoktur. Gerçekçi bir “medeniyet” tasavvuru geliştirip inşa edemediğimiz sürece, istiklâlimize kavuşamayız ve istikbale doğru emin adımlarla yol alamayız.

Ülkemiz, medeniyet havzamızın kalbidir. Gönül coğrafyalarımızdaki Müslümanlar, dünya mazlumları, hatta küresel emperyalistlerin vahşi sömürüsünde ruhları iğdiş edilmiş insanlık, derin duygularla, bizim, adalet ve merhamet medeniyetini yeniden inşa etmemizi beklemektedir. Sınırları ve iklimleri kapsayacak, kardeşliği söylemden çıkarıp gerçek bir yaklaşımla ete kemiğe bürüyecek bir adil dünya nizamını kurma iradesi, yalnızca necib milletimizin genetik kodlarında saklıdır.  

Biz, küresel emperyalistlerin, yeryüzü coğrafyalarına kurdukları ekonomik sömürü çarklarını dağıtma ve dini, kültürel yozlaştırma tezgahlarını bozma, şeytani düzenlerini yerle yeksan etme mücadelesini tarih boyunca vermiş bir milletiz. Biz, insanı ve insan haklarını, insan hürriyetini, insan emeğini hedef alan hiçbir zalimin ayakta kalmadığı adil bir dünyayı yeniden inşa edecek olan bir milletiz.

Bugün dünya, büyük bir kaos yaşıyor. Ülkemizde yaşanan terör olaylarından tutun da, sınırlarımızı çevreleyen işgallere ve bütün İslam coğrafyalarını saran zulümlere kadar, tüm kan ve gözyaşı vahşetinin temelinde, küresel emperyalistlerin, “petrolü, insandan daha değerli gören cinnet politikaları” olduğunu alenen görüyoruz. Bu küresel şer odaklarının yazdıkları ve bugün uygulamaya koydukları vahşi senaryoları bozguna uğratacak ve kurdukları zulüm kulelerini yerle yeksan edecek olan nesillerin yetiştirilmesi bu yüzden çok önemlidir.

Artık tarihin bize yüklediği sorumluluğu yerine getirmemiz, yani kadim medeniyet değerlerimizle beslediğimiz bu toprakların sözünü, yerelden evrensele haykırmamız gerekiyor. Eğer biz, öncelikle bağımsızlığımızı düşünüyor ve ülkemizin her alanda gelişmesini istiyorsak, birliğimizi ve kardeşliğimizi hedef alan devletlerin ve örgütlerin ifsadına karşı, oyunlarını bozma ve caydırma gücümüzün olmasını gerçekten arzuluyorsak, diğer yandan milletimizin maddi ve manevi refahını arttırmayı hedefliyorsak, dünya halklarının, sömürülmekten kurtulmasının , “insanı”, “emeği” ve “adaleti” merkezine koyan hakkani bir nizam ile yönetilmesinin derdinde isek, işte tüm bunların başlangıcı, milli eğitim müfredatımızın yeniden düzenlenmesinden geçiyor.

Daha net bir ifadeyle söyliyeyim, Milli Eğitim Sistemimizde kesinlikle yeni ve köklü bir müfredat değişikliğine acilen ihtiyacımız var.

Müfredat, çocuklarımıza öğreteceğimiz bilgileri, öğrencilerimize kazandırmak istediğimiz “ruh”u ve tüm bunların hangi yöntemlerle verilmesi gerektiğini kapsar. Çocuklarımızın kazanmalarını istediğimiz bilgi, beceri, tutum ve davranışlar, edinmelerini istediğimiz kimlik ve kişilik, hep müfredatın içindedir. Nasıl bir insan yetiştirmek istediğimizi, müfredatla gerçeğe dönüştürürüz. Yani müfredat, eğitimin asıl amacını ve işleyişini içerir.

    Hülasa; Milli Eğitim müfredatımızda ciddi ve köklü bir paradigma değişikliğine acilen ihtiyacımız var. Sahneyi değiştirmeden yeni oyun kurmamız mümkün değil. Yoksa yeniden şekillenen dünyada özne değil, nesne olmaya mahkûm oluruz.