Hz. Ömer (r.a), halifeliği sırasında Şam’a gitmişti. Kendisini karşılayanlar arasında valiyi göremeyince etrafına toplanan şehrin ileri gelenlerinden, “Kardeşim Ebû Ubeyde nerede?” diye sorduğunda, “Şimdi gelir.” dediler. Az sonra Ebû Ubeyde geldi.

Hz. Ömer (r.a), valisinin yaşantısını görmek istiyordu. “Haydi kardeşim, sizin eve gidelim” dedi. Birlikte eve geldiler. İçeriye giren müminlerin emîri, evin içinde kılıcı, zırhı ve birkaç parça da ev eşyasından başka bir şey göremedi. 

Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a), “Senin bunlardan başka bir şeyin yok mu?” diye sorunca, Ebu Ubeyde (r.a), “Bunlar benim ihtiyacım için kâfidir.” diye cevap verdi. 

Hz. Ömer (r.a), “Misafirine bir şey ikram etmeyecek misin?” diye sorunca, Ebu Ubeyde kalkıp eski bir küp getirdi. İçinden kurumuş ekmek parçaları çıkarınca, gözleri yaşla dolan Hz. Ömer (r.a):

“Ey Ebû Ubeyde! Vallahi sen hariç, dünya, hepimizi değiştirdi” diyerek ağlamaya başladı!"

*  *  *

Çoğu insanların çok önem verdiği, makamların, mal-mülk ve para bakımından varlıklı olmanın, konforlu evlere, geliri yüksek işyerlerine ve lüks arabalara sahip olmanın, şöhret sahibi olmanın, şahsiyetini olumsuz olarak etkilemediği, karakterini değiştirmediği insanlar vardı.. 

Faziletli, vakur, emin.. 

Hep imrenirdik.. 

Yokluk içindeyken de takva sahibiydiler, varlık içindeyken de.. 

Açlıktan karınlarına taş bağlarken de, ezanı duyunca namaza koşarlar, dünya ayaklarının altına serilip, Bizans’ın, Kisra’nın hazinelerine sahip olduklarında da, ezanı duyunca namaza koşarlardı..

Güçsüzken, sırtını dayayabileceği erk sahibi kişiler ya da mal varlığı veya statüsü yokken de merhametli ve alçak gönüllüydüler, zenginleştiklerinde veya makam-mansıb sahibi olduklarında da merhametli ve tevazu sahibiydiler.. 

. . .

Dün asgari ücretle bir fabrika işçisi iken veya bir esnafın yanında çalışırken ya da alt düzey bir memur iken, namazını kılan, bugün şirket patronu veya makam sahibi olunca, sadece göstermelik olarak cumadan cumaya camiye uğrayanlardan olmamak.. 

Ellerinde para ve kendilerinde statü veya makam yokken takvadan bahseden, biraz mal ve makam sahibi olunca, ahlakını, kimliğini ve şahsiyetini kaybedenlerden olmamak..

Malları ve makamları artınca eski dostlarını, kardeşlerini, akrabalarını, garipleri terk edenlerden, hatta telefonlarını bile açmayanlardan olmamak..

Eski mahallelerinde otururken düğünlerini İslami prensiplere göre yapıp, havuzlu lüks sitelere geçip elit bir çevreye sahip olunca, yıllardır eleştirdikleri düğünlere bile taş çıkartacak, hiçbir prensibin ve ilkenin tanınmadığı sünnet, düğün ve nişan merasimleri yapanlardan olmamak..

Sayıları azken kardeşlikten ve davadan bahseden, kalabalıklaşınca, mallarını, makamlarını, statülerini, dünyalık kazanımlarını kaybetmemek için yıllardır tanıdıkları, bildikleri dostlarını ve kardeşlerini bile gözlerini kırpmadan harcayacak şekilde değişenlerden olmamak..

Kısaca, her türden dünyalık varlığın, malın-mülkün, makamın-mansıbın değiştirmediği, dönüştürmediği, o asil karakterli, yüce ruhlu, tevazu sahibi güzel insanlardan olmak!..

Ne büyük bir erdem!

Ne muhteşem bir fazilet!

Ne asil bir duruş!

. . .

Rabbim, bizleri, dünyalıkların olumsuz anlamda değiştirmediği, seküler mutantlara dönüştürmediği, onurlu, faziletli, salih kullarından eyleye..