Fransız İhtilalinden bir müddet sonra Napolyon Bonapart Fransa’nın başına geçer. Fransız ordusunda büyük reformlar yapar. Muazzam bir teşkilatçıdır. Gözü kara ve çok cesaretlidir.

Bir vakit sonra İngiltere’ye kafa tutmaya başlar. Kısa zamanda İber Yarımadasını ve Orta Avrupa’yı kontrol altına alır. Bakar ki; İngiltere’yi Görünüşte kraliçe ama arkasında derin devlet varî Yahudi tüccarlar idare ediyor. Global sömürü için kurdukları  Doğu Hindistan Ticaret Şirketi (East India Company bunlardan bir tanesi) bütün Dünya’yı ahtapot gibi kuşatmışlar İngiliz Kraliçesi’ni de avuçlarının içine almışlar ve Dünya’yı yönetiyorlardı. Rothschild hanedanlığı İtalya, Avusturya, Almanya, ve Hollanda'yı kapasayan küresel banka ağını kurmuştu. Bu ağı Londra'dan yönetiyordu.

Napolyon, Fransa’nın Dünya liderliğini ele geçirmesi için, bu ticaretin baltalanması gerektiğini düşünür. Bunu yapmak için İngiliz Tüccarların kolunu budamaya karar verir. Napolyon’un emeli Rus Çar I. Aleksandr’ı, Britanyalı tacirlerle ticaret yapmayı durdurmaya zorlamak ve böylece Birleşik Krallığı zayıflatarak savaşı sonlandırmaya çalışmak, nihai hedefi ise ticaret yollarını ele geçirmekti. Bunun için o günkü Dünya şartlarında dev bir ordu hazırladı. Moskova’ya sefere çıktı. (24 Haziran 1812) Normal şartlarda Rusya seferine Nisan ayı başlarında çıkması gerekirken Haziran ayının sonunda çıkması sebebiyle yaz mevsimi kısa bir müddetten sonra bitti. (Hitler’de aynı hatayı yapmış 22 Haziran’da Rusya seferine başlamıştı.) Rus ordusu bütün ekili arazileri yakıp yerleşim yerlerini yıktığı için Napolyon girdiği (mahallinden) şehirlerde ikmal yapamadı ve ordusunu barındıramadı. Asker soğuk ve zor hava şartlarından güçsüz düşerek hastalandı. Rusya, Napolyon’un ordusunu ülke içine çekerek güçsüz bıraktığı için Fransa’ya karşı ciddi bir direniş göstermedi. Adeta doğanın (tabiatın) gazabına maruz bıraktı. Fransa ordusu ilerledikçe döküldü. Moskova’yı ele geçirmesine rağmen her gün artarak verdiği can kayıpları sebebiyle kazandığı zaferden bir şey anlayamadı. Fransız Ordusu’nun muharip mevcudu azalınca Napolyon kurtuluşu kalan askeri toplayıp geri dönmekte buldu. Neticede büyük ümitler ile çıktığı Moskova seferinden mağlup dönmüş oldu. Paris’te yargılandı. Marsilya açıklarındaki Elbe Adasına sürüldü. Bir müddet sonra Napolyon adadaki hapishane görevlilerini ikna ederek adadan kaçtı. Fransa’nın Akdeniz Sahillerinde karaya çıktı. Napolyon’un kaçtığı ve Marsilya sahillerine doğru geldiği Paris’te duyuldu. Napolyon’u tutuklamak üzere en yakın birliklere emir verildi. Oraya en yakın alaydan bir teğmenin komutasındaki takım Napolyon’u tutuklamaya gitti. Napolyon askerlerin kendisini tutuklamaya geldiğini öğrenince mareşal üniformalarını giydi. Yüksek bir kayalık üzerine çıktı. Fransız askerinin gelmesini beklemeye başladı. Bir müddet sonra teğmen takımıyla birlikte göründü. İleride kayalarının üzerinde eli arkasına bağlamış bir şekilde, ileri geri dolaşan Napolyon’u gördü. Tutuklama emrini tebliğ etmek üzere Napolyon’a doğru yaklaştı. Napolyon’un rütbesinin ve komuta edici azametinin karşısında titreyerek selam verdi. Napolyon teğmene döndü. Sizinle birlikte gideceğim dedi. Bunun üzerine teğmen hiçbir zorlukla karşılaşmayacağını anlayınca durakladı. Napolyon ileriye çıktı. Kamçısıyla yere sertçe vurdu. Fransız askerlerine yüksek bir hitabetle..

“Ey Fransız askeri sen benim eserimsin. Askerlik ruhunu ben size verdim. Ayağınızdaki bottan başınızdaki şapkaya kadar üniformanızı ben çizdim. Size büyük zaferler kazanmayı ben öğrettim. Fransa’yı şerefine iade etmek için benimle var mısınız?” dedi.

Askerler heyecanlandı. Teğmen Napolyon un emrine girdi. Beraber alaya doğru yola çıktılar. Bu haberi alan alay komutanı Napolyon’u nizamiyede karşıladı. Alay komutanı da kısa zamanda ikna oldu. Napolyon un emrine girdi. Alay bu defa Paris’e doğru yola çıktı.

  • Napolyon cezaevinden kaçınca Paris medyası: “Vatan haini hapishaneden kaçtı.”
  • Fransa Sahillerine çıkınca: “Maceracı sergüzeşt Fransa kıyılarına çıktı.”
  • Birlik Napolyon’u yakalamak üzere gidince: “Haini tutuklamak üzere Fransız ordusu teyakkuza geçti.”
  • Birlik alaya doğru yol alınca: “Fransız birliklerinde kıpırdanmalar başladı.”
  • Alay komutanı Napolyon ile birlikte Paris’e doğru yola çıktığında : “Fransız Ordusu Başkomutanını baş tacı ediyor.”
  • Napolyon gittikçe büyüyen askeri konvoyla Paris’e yaklaşınca: “Ebedi Başkomutanımız Fransa’ya şerefini iade etmek üzere Paris’e geliyor.”

Bu olay siyasette ikbal ve düşüşün birlikte anlatıldığı önemli bir tarihi olaydır. İnsan tabiatı sabittir. Bu Türkiye’de Dünya’nın dört bir yanında da böyledir.

Şeyh Şihâbeddin Sühreverdî hazretlerinin güzel bir sözü var.

İkbal zamanı seni sende olmayan nitelikler ile övenler, düşkünlük zamanı seni sende olmayan kötülüklerle yererler.”

Avrupa’yı kısa sürede fetheden ve Avrupa haritasını şekillendiren isim olarak kabul edilen Napolyon Bonapart İstanbul ile ilgili olarak şu cümleyi söyler:

“Dünya tek devlet olsaydı merkezi İstanbul olurdu.”

O zaman şu atasözümüzü de kulaklarımıza küpe etmemiz gerekir. Yükseliş zamanında sana dost gibi görünenler düşüşe geçtiğinizde etrafınızda olmazlar. Düşüş anında dost sandıklarınızın gerçek yüzünü görürsünüz. Bu yüzden Doğru karar alan yöneticilere karşı acımasız ve yıpratıcı kampanyaların açıldığını.. akın kara, karanın ak gösterildiğine günümüz Türkiye siyasetinde'de şahit olmaktayız.

“Domuz derisinden POST, eski düşmandan DOST olmaz.”

diyerek bu makalemizin de sonuna geldik.

Selam ve Dua ile Allah’a emanet olunuz.