Şahid olarak yaşadı Şehid olarak Rabbine kavuştu.
Ey Mücahid,
Ey Yiğit Komutan,
Ey Büyük Dost,
Ey Ebu İbrahim Şehadetin mübarek olsun…
"Müminlerden Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir (şehid olmuştur); kimi de (şehidliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir. "(Ahzab Suresi 23. Ayet)
Yahya Sinvar, adı direnişle, mücadeleyle ve kararlılıkla özdeşleşmiş bir komutan. İşte tam da bu ayette ifade edilen erlerden biri gibi yaşadı. Sözünü hiç bozmadı. Şahid gibi yaşadı, şehid olarak sözünü yerine getirdi.
Hayatını Filistin davasına adayan Sinvar, her adımında halkının özgürlüğü için savaşan bir lider olarak tarihe geçti. Onun yaşamı, Filistin halkının işgal altındaki mücadelesinin bir yansıması ve nesiller boyu direnişin sembolü olarak hatırlanacak bir örneklik oluşturdu.
Sinvar’ın kendi ifadelerinde belirttiği gibi, o, ölümden değil, Allah yolunda, dini, vatanı ve mukaddesatı için ölememekten korktu.
“Evet, ölümden korkuyorum. Yatağımda yaşlı develer gibi ölmekten, kalp krizinden, koronadan veya trafik kazası ile ölmekten korkuyorum. Allah yolunda, dinim, vatanım ve mukaddesatım uğrunda ölmekten asla korkmuyorum.
Canımız ve kanımız en küçük şehidimizin kanından daha değerli değildir.”
Düşmanlarımın beni öldürmesi bana verbilecekleri en güzel hediyedir. Direnişle geçen ömrümü şehadetle taçlandırp rabbimin huzuruna şehid olarak çıkmak benim en büyük arzumdur.
İşte böyle demişti Ebu İbrahim.
Düşmanlarının onu öldürmesi, ona göre alabileceği en güzel hediye, Rabbine kavuşmanın en onurlu yolu olan şehadet anlamına geliyordu. Sinvar’ın bu inancı, onun direniş liderliğindeki kararlılığının en büyük kaynağıydı. Onun için savaşmak ve direnişi sürdürmek, her sabah yeniden hayat bulmak demekti. “Eğer o gün bana ölüm yazılmamışsa, düşmanlarım bana hiçbir zarar veremez. Ama eğer o gün ölüm yazılmışsa, hiçbir güç ve hiçbir strateji beni koruyamaz,” diyerek, direniş yolundaki cesaretini ve kader anlayışını en net biçimde ortaya koyuyordu.
62 yıllık hayatının her karesi, işgalci güçlere karşı direnişle doluydu. Sinvar, hem cephelerde hem de esaret altında inançlarından ve davasından ödün vermeyen bir mücahid olarak yaşadı. 20 yılı aşkın bir süre, Filistin davası uğrunda işgalci güçlerin zindanlarında parmaklıklar ardında geçirdiği yıllar, onun davasına olan bağlılığını ve sabrını daha da güçlendirdi. O, hiçbir zaman mücadeleden vazgeçmedi; aksine, hapisten çıkar çıkmaz yeniden cephelere döndü ve Filistin’in, Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için savaşmayı sürdürdü.
Sinvar, sadece bir komutan değil, aynı zamanda halkının özgürlüğü için cesurca savaşan bir direniş kahramanıydı. Mücadelesi, Filistin halkının işgalci güçlere karşı sürdürdüğü onurlu direnişin simgesiydi. O, halkının en ön safında çarpışarak, canını vatanı için feda etmekten çekinmeyen bir liderdi. Düşmanları onu sığınaklarda ararken, o ön cephede, düşmanlarıyla göğüs göğüse çarpışarak şehadete yürüdü. Onun şehadeti, yalnızca Filistin halkına değil, tüm İslam ümmetine bir cesaret ve direniş mesajı oldu.
Aksa Tufanı’nın mimarı olan Ebu İbrahim, özgürlüğün bedelinin ağır olduğunu biliyordu ve bu bedeli ödemeye hazırdı. Hamas ve diğer direniş grupları, Filistin halkının meşru haklarını savunmak ve işgalci düşmana boyun eğmemek için başlattıkları büyük mücadelede özgürlüğün bedelinin ağır olduğunu en başından kabul etmişlerdi. Sinvar’ın liderliğinde, bu kararlılık ve mücadele ruhu her geçen gün daha da güçlendi. Filistin’in özgürlüğü için verilen mücadele, tıpkı "Aksa Tufanı" savaşında olduğu gibi, işgalcilerin tüm baskılarına ve soykırım girişimlerine rağmen diz çökmedi.
Yahya Sinvar, Aksa Tufanı Operasyonunda ön cephede işgalcilere karşı sonuna kadar savaşarak, direnişe adadığı hayatını şehadetle taçlandırdı.
62 yaşında olan yiğit komutan, yaralı haliyle işgalci askerlerle çatıştı ve bulunduğu binaya işgalci askerlerin girmesine izin vermedi. İşgalci askerlerle yaşanan çatışmada yaralandı. 3 kişilik ekibinden ayrılarak tek başına bir binaya sığındı. Düşman tankları bulunduğu binayı hedef aldı. Sinvar üst kata çıkarak çatışmaya devam etti. Tanklar bir kez daha bulunduğu katı vurdu. İşgalci piyade birliği Sinvar’ın olduğu binaya girmeye çalıştı ancak yiğit komutan onlara iki el bombası fırlatarak işgalcileri geri püskürttü.
İşgal güçleri, binaya girmeye cesaret edemedikleri için drone gönderdi ve ayağı ve kolu yaralı, yüzü kapalı bir adam tespit ettiler. İşte nesiller boyu unutulmayacak o kare; Yahya Sinvar bir kolu ve ayağı yaralı olduğu halde saklanmayıp sağlam olan koluyla işgalcilerin drone’una tahta parçası fırlatarak karşılık verdi. Ardından tanklar binayı bir kez daha hedef aldılar.
İşgalciler, ertesi gün binada yapılan aramada, dün tank mermisiyle vurularak ölen kişinin Yahya Sinvar’a benzediğini farkettiler. Daha sonra yapılan tetkiklerle binada tek başına işgalcilere karşı savaşarak şehid ettikleri kişinin Yahya Sinvar olduğunu tespit ettiler.
İsrail, her zaman olduğu gibi Sinvar’ı sivillerin arasında saklanmakla suçlayarak birçok katliam yaptı. Yahya Sinvar’ın tünellerde saklandığını ve Gazze dışına kaçmak istediğini iddia ederek iftiralar attılar. Ancak Sinvar, cephede ölümüne direnen bir savaşçıydı. Komutan Sinvar, son nefesine kadar işgal ordusuyla çarpışarak şehid oldu.
Şehid Komutan Yahya Sinvar, kendisinden önceki komutanlarımız; Ahmed Yasin, Rantisi, Yahya Ayyaş, İzzeddin Kassam, Salih Aruri, İsmail Heniye, Hassan Abbud, Abdullah Azzam gibi işgale ve işgalcilere karşı özgürlük ve kurtuluş mücadelesinde en ön safta savaşırken şehid düşerek şehidler kervanına katıldı.
Hamas Liderleri ve Mücahidleri, sadece Filistin’in direniş tarihinde değil, İslam ümmetinin tarihinde en önemli dönüm noktalarından birisi olan Aksa Tufanı operasyonunu başlatma kararını aldığında, özgürlüğün bedelinin çok ağır olduğunu biliyorlardı. Siyonist işgale ve işgalcilerin zulümlerine boyun eğmeyip karşı çıkmanın bir bedeli olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu bedel Hareketin Liderlerinden, Mücahidlerinden ve halktan kurbanlar verilmesini gerektirecek kadar ağır bir bedel olsa da Mescid-i Aksa için, Kudüs ve Filistin için, İşgalci İsrail’in “vadedilmiş topraklarda Büyük İsrail devleti” projesini engelleme adına İslam ümmeti için ödenen bu bedel ucuz bir bedeldi.
İslam düşmanları tarih boyunca, İslami hareketin ve direnişin liderlerini şehid ederek bu davayı durdurabileceklerini zannediyorlar. Zalimlerin anlayamadığı nokta; Şehid liderlerin kanlarının, direniş ve mücadele yolunu aydınlatan birer meşale olduğu gerçeğidir.
Yahya Sinvar’ın hayatı, direnişin bir sembolü olarak nesiller boyu hatırlanacak. O, sadece bir direnişçi değil, aynı zamanda özgürlüğün, cesaretin ve şehadetin anlamını yeniden tanımlayan bir kahramandı. Şehadeti, onun hayatının en doğal sonucuydu; çünkü o, her zaman en büyük arzusunun Allah yolunda canını vermek olduğunu ifade ediyordu. Sinvar’ın kanı, Filistin’in özgürlük yolunu aydınlatan bir meşale oldu ve işgalci güçlere karşı mücadele eden tüm Filistinli mücahitlere ve özgürlük savaşçılarına ilham verdi.
Yahya Sinvar’ın arkasında bıraktığı miras, Filistin halkı ve İslam ümmeti için bir umut kaynağı olmaya devam edecek. Onun direnişi, sadece Filistin’in özgürlüğü için değil, tüm mazlum halkların mücadelesine bir ışık tutacaktır. Filistin halkı, Sinvar ve onun gibi şehid liderlerin bıraktığı bu onurlu mirasla, işgale karşı verdiği mücadelesini sürdürecek ve en nihayetinde zafer, inananların olacaktır.