Asam Kendir Enstitüsü Kurucusu Yalçın Koçak bugün Koronavirüs salgını ile ilgili olarak yaptığı açıklama şöyle:

"Asimetrik Savaş sonrası bir “biyolojik savaş” ve onu takip eden bir “Psikolojik savaş”, “Propaganda Savaşı” şeklinde gelişen olaylar karşısında ASAM Kendir Enstitüsü olarak bazı gerçekleri ve düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşma zarureti hasıl olmuştur.

Basında bu konuyla ilgili güvenilir uluslararası kaynaklardan derlenen rakamlar ortada. Korona’dan hayatını kaybettiği açıklanan rakam ilk vakadan buna güne 4636’dır. 

Aynı sürede bulaşıcı diğer hastalıklardan ölen insan sayısı 2.477.777.

Kanserden; 1.567.573,

Ölüm sebebi olarak Sigara gösterilen 954.149,

Düşük’ten ölen çocuk sayısı 8.111.566,

Doğum sırasında ölen anne sayısı 58.995.

Veremden ölen 3.014,

Zatürre’den ölen 2216,

Hepatit B’den ölen 2430,

AİDS’den ölen 2110,

Sıtma’dan ölen 2002 kişidir.

Her gün yediğimiz şekerin sebep olduğu hastalıktan ölenlerin sayısı bile Korona’dan ölenlerden çok daha fazladır. 

Diyarbakır ve Mardin belediyeleri için Mülkiye Müfettişleri görevlendirildi Diyarbakır ve Mardin belediyeleri için Mülkiye Müfettişleri görevlendirildi

Türkiye'de 2009-2018 yılları arasında, 12 milyon trafik kazası meydana geldi. Yaşanan kazalarda 52 bin 95 kişi yaşamını kaybederken, 2 milyon 694 bin kişi yaralandı. Trafik kazalarında dünyada her yıl yaklaşık 1.250.000 kişi hayatını kaybediyor ve dünyada her yıl trafik kazalarında yaralanan kişilerin sayısı 20 ile 50 milyon arasında. Dünya genelinde her 100 bin kişinin 18,2’si trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Bu rakam, 24 saniyede bir kişinin ve günde yaklaşık 3 bin 700 kişinin trafik kazalarında öldüğüne tekabül ediyor. Ölümlü kazalardaki 5 ana risk faktörü ise hız, alkol, kask kullanmamak, emniyet kemeri takmamak ve çocuk koltuğu bulundurmamak olarak öne çıkıyor. Gerçek bu iken çoğu kimse alkolden vazgeçmiyor, motosikletliler kask takmıyor, yolcular da kemer takmıyor.

Bu tür salgınlara karşı yurtdışından getirebiliyorsanız, ya da Üniversitelerde ARGE’si yapılan kenevir ürünü THC ve CBD den ürün bulabilirseniz kullanın. Saf kenevir yağı da faydalı olur, ama bulabilirseniz. Erbakan Haşhaş konusunda Amerika’nın dayatmasına direnmişti. Bugün 1970’lere geri döndük. Mevzuat müsait olmadığı için, kamu zararına bir bürokratik anlayışla halkın sağlığa kavuşması engelleniyor. Fakat TÜBİTAK 2020 Yatırım Çağrısında ön aldı ve CBD yağının tıbbi amaçlı kullanılması yönünde teşvikte bulundu kendilerine şükranlarımızı sunuyor ve ilginin devamını bekliyoruz.
İçerisinde Omega 3 – Omega 6 Omega 9 bulunduran bu mucize bitkinin haricinde 3’ü bir yerde olan başka hiç bir gıda, bitki yok. Türkiye’de maalesef kenevir ekiminin kısıtlı illerde yapılması ve serbest olan ilerler de ise bir takım engellemelerle karşılaşılması sebebiyle tohum ve ham madde sıkıntısı yaşanmaktadır. Tarım Bakanlığınca THC % o3 -% 99,5 saflıkta antrepoda ithaline izin vermediği 26.000 kg, Endüstriyel Kenevir tohumunu 33 aydır, ısıl işlem talimatından gümrükten çekilemiyor.

Ayrıca kaçak ekildiği tespit edilen kenevirlerin imhasının yerine, yed-i emin olarak Üniversite, TİGEM, Tarım ve Kenevir Kooperatiflerine devredilmesi. Sanayimize ham madde, Tıbbi çalışmalar için CBD - THC ve Ülkemizin tohum stoğu açısından önem arz etmektedir.
24 saniyede bir kişinin ve günde yaklaşık 3 bin 700 kişinin trafik kazalarında öldüğünü biliyoruz, ama böyle bir korku ve panik yaşamıyoruz. Ölüm sebepleri belli iken, çok ucuz, bedava, basit tedbirleri bile almıyoruz. Sigaradan da vazgeçmiyoruz şekerden de. Şeker “en tatlı ölüm” vesilesidir. Şimdi Korona’ya karşı tuzla gargara tavsiye ediliyor, ama şeker’i değil, tuzu masalardan kaldırıyoruz. Aynı mantıkla gidersek Kenevir Esrar bahanesi ile yasaklanırken, Solvent, Tiner ve Aseton yasaklanmıyor. (ki yasaklanmaması gerekir, sadece çifte standardı göz önüne sermek için) Burada bahse konu olan yaklaşık 250 hastalığın şifası için kullanılabilecek THC ve CBD’nin yasaklanmasının ne kadar yanlış olduğudur.
Mesela kuzey halkları fazla terlemez ve onlar tatlı su değil maden suyu içerler ve bu yoldan aldıkları tuz bizim doğrudan aldığımız tuzdan fazladır. Biz tuz açlığımızı ise tuzlu ayran, şalgam suyu, turşu suyu ile gideririz. Ama bizde tuz masadan kaldırılır, rafine şeker serbest! Hem de tuzla başlayıp bitirmek dini bir gelenek iken.
Batılılar ellerinde çantalarla dünyayı dolaşıp kenevir ekecek alanları kiralarken, yerli yatırımcılarımızın teşvik edilmesi yerine engellenmesi kabul edilemez. Gümrüklerde bekletilen tohumlara ihtiyacımız var. Korona aşısı 6 ay ister diyorlar. Nisanda daha fazla alana kenevir ekerek 4 ay sonra ki hasatla Türkiye bu alanda kendi öz kaynaklarından bu salgınlara karşı güçlü bir bariyer oluşturabilir. Bunun için bir an önce başta Tekirdağ ve Sakarya olmak üzere ekim alanlarının genişletilmesi, gümrükte bekleyen tohumların ithaline engel olunmaması, başta TİGEM ve Üniversiteler olarak yeni ekim alanlarının belirlenmesi, THC ve CBD ile ilgili tahditlerin kaldırılarak tarımsal denetimin TİGEM’e, Tıbbi üretim ve denetim için, sağlık bakanlığı ve SGK’nın yetkilendirilmesini, endüstriyel alanda Sanayi Bakanlığının Tarımsal alanda Tarım Bakanlığı, Çevre yönü ile Şehircilik Bakanlığının yetkilendirilmesi ve bu bakanlıkların politika kurullarının bu anlamda hızla yeni kararlar alarak yönetmelik, genelge ve kararnamelerin bu yönde ıslahını talep ederiz."