Gerek dini vecibelerimiz gerekse insani vicdanlarımızla, imkanı olanlarımız, bir şekilde zor durumda olanlara, savaş ya da göçlerden dolayı mağdur olanlara yardımcı olmaya, ellerine el uzatmaya, yüklerine omuz vermeye çalışıyoruz.

Bu güzel faaliyetin, hem kişisel olarak bizim ihlasımızı bozmaması, hem de alan el durumundaki insanların onurlarını incitmemesi ise; vazgeçilmez ve göz ardı edilemez iki nokta olarak karşımızda duruyor.

Yardım etmenin, yardımlara vesile olmanın, bir ucundan tutmanın, insan nefsini körükleyen bir yanı olduğu malumunuz. Hele de son yıllarda müthiş bir ivme yakalayan ülke genelindeki yardım kuruluşlarımızın, oldukça profesyonel ancak çoğunlukla gönüllülük esasıyla yürüttüğü faaliyetlerine gölge düşmemesi için; gerek madden katkıda bulunanların, gerekse aracılık edenlerin mutlaka çok titiz olmaları gerekiyor.

Kaçınılmaz olarak hemen her kurum, yaptıkları faaliyetleri hem kendi iç denetimleri hem de bağışçıları için kaydetmekte, yazılı ve görsel olarak paylaşmakta, bu sırada ise ulaştıkları insanların görüntülerini aktarmanın yanında, halleri ile ilgili duygusal yorumlar da yapmaktalar. 

Özellikle Ramazan ayında zirve yapan, Kurban Bayramı ile ise, büyük bir kampanyaya dönüşerek dünyanın hemen her yerine ulaşan, bu muhteşem çalışmaların, temelinde mutlaka ama mutlaka ihlasın yani samimiyetle, yalnız ve sadece Allah(cc) için yapılması, biz Müslümanlar için dünyadaki her şeyden daha değerlidir.
Samimiyetin üstüne, görüntülerin ve övgülerin gölgesi düştükçe kökünün cılız bir ağaç gibi zayıflaması muhtemeldir. İnsan nefsinin kendine yaptığı oyunları, herhalde şeytan ona yapamıyordur.

Son yıllarda herkesin kabul ettiği toplumsal bir mesele olarak misafirlerimiz Suriyelilerle ilgili yapılanların dillendirilmesinden başlayarak, Afrika gibi garipliğin kol gezdiği coğrafyalara kurban bağışı götürme başarılarının hikayelerinin, büyük puntolarla ilan edilmesi, acıklı klipler ve fotoğraflarla vicdanlara hitap edilmeye çalışılmasının en büyük riski, ihlasın bozulması ve bu işin basit bir bencillik yarışına dönüşmesi mümkün olduğu gibi; bu ilan ve kliplerin o insanlar tarafından görülmeleri durumunda neler hissettireceğini uzun uzun düşünmek zorundayız.

Tabii ki, kurumlarımız faaliyetlerinin ilanlarını yapacaklar. Buna hem ispat hem de teşvik için ihtiyaç olduğu gerçeğini unutmuyorum. Ancak kardeşlerimizin onurlarını muhafaza etmek ve kendi ihlasımızı korumak herhalde onlar için en büyük yardım, bizim için de en büyük ameldir.

Her platformda söze başlarken, kendimizi ya da aramızdan bu işlere katkıda bulunanları övüyoruz. Şu kadar harcadık, bu kadar götürdük, şunu da yaptık, bunu da başardık. 
Sanki, dünya bizim de lütfedip bir kısmını onlar göndermiş gibiyiz.

Oysa; ne yapıyorsak kendimiz için, kendi geleceğimiz için yapıyoruz. Hem dünya hem ahiret ferahlığımız bu yaptıklarımıza bağlı. Yani bir kurban ile birkaç ailenin sofrasına ulaşmasına vesile olduğumuz Allah(cc)’in nimetlerinden dolayı, yine bizzat O(cc) bize misliyle zaten karşılık vereceğini bildirdi ki; O’ndan daha fazla ahdine sadık olan varlık yoktur.

Gerek zekat gibi farz ibadetlerimizi kabul ederek yerine getirmemize, gerekse diğer sadakalarımızı verecek el olmaları ve kurbanlarımızı ikram ederek Allah(cc)’e yakınlaşmamıza vesile olmaları nedeniyle; ihtiyaç sahibi durumunda olan, mağduriyetler yaşayanlara teşekkür borçluyuz.

Allah(cc), bazılarımızı yoklukla sınıyor, diğerlerimizi varlıkla!
Allah(cc), bazılarımızı barışla sınıyor, bir kısmımızı savaşla!
Allah(cc) bazılarımızı vermekle sınıyor, başkalarını almakla!

Neticede dünya imtihanını kaybedenin; nerede ve nasıl kaybettiğinin, zengin mi fakir mi olduğunun, sağlıklı mı hasta mı kaldığının pek bir önemi yok. Ölümden sonra geri dönüp telafi edilmesi mümkün olmayan bir hayat yaşıyoruz.

Hiçbir zengine, verdikleri için insanlık olarak minnet borcumuz yok! 
Hiçbir yurt sahibine, yurtsuz kalanlara yer açtığı için minnet borcumuz yok!
Hiçbir yardım kuruluşuna, faaliyetleri için minnet borcumuz yok!
Allah(cc) için iş yapanların insanlardan böyle bir beklentisi de yok!

Vefa duygusunun yerini ve değerini, insanlara teşekkür etmenin önemini daha önceki haftalarda anlatmaya çalıştığım için detaylandırmıyorum. Minnet mikrobunun koronadan daha tehlikeli bir virüs olduğunu söylemekle yetineyim.