Derin Gerçekler

“Paralı fetva”mı olur demeyin, var. Makam, mevki, korku belasına fetva satanlar dün de vardı, bugün de. “Ya kelleni gönder, ya fetvayı  gönder” diyen sultanlar da oldu. İmam-ı Azam gibi direnip Halifenin emri ile işkence altında Şehid edilenleri de. Ki, Ebu Hanife Hocasına rağmen Hilafeti savunuyordu! Sonuçta  işler öyle bir yere varır ki, “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” noktasına geldi. Osmanlı durduk yerde yıkılmadı. Lale devrini, papatyaları boşuna konuşmuyoruz.. Ziya Paşanın dediği gibi “Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir”.. “Yiyeceksek büyük yiyeceksin” diyor onun için bugün birileri. O zaman hadi “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yiyin”!?

Çalmanın da fıkhı (!?) vardır. Ve tabi ki uydurulmuş bir fıkıhtır bu. Allah’ın vahiyi değiştirenler, yemek istedikleri haltlar için fetva mı bulamayacaklar. “Isırıcı melikler” döneminde bugüne bir fasık bir halt yemek istedi de, fetvasını bulmadı mı, yemek isteyenler fetva verecek birini aradı da bulamadı mı? Bunların tarihten misal gösterecekleri bir çok örnekleri de vardır.

Bırakın depremde yıkılan evlerin ne zaman yapıldığını, çimento-demir çalınmış, hesap düzgün yapılmış mı, mizanı, şakülü, muhasebesi doğru mu. VE AYRICA, haram katılmış mı, israf var mı, kibir var mı, ehliyet, liyakat tam mı, kul hakkı yenmiş mi, işçisinin alın teri karşılığı verilmiş mi, bir de ona bakın. Alın size BEREKET’i yok eden  bir kamu yağması hesabı: Mesela, bu çete, yemek için önce %10 ile başlar ve ardından %20 ye çıkarlar. Bunu da zekat toplayıcıların topladıkları zekatta, toplama bedeli olarak komisyon alırlar. Bu fetvanın ilk dönemde bir anlamı ve değeri vardı. Uzak şehirlerden zekat olarak toplanan para, mal, sürülerin güvenli bir şekilde merkeze aktarılması, güvenlik, taşıma gibi bir takım maliyet ve riskleri de beraberinde getiriyordu. Sonuçta, her zaman ve her şart altında %20 değil, %20 den fazla olmamak üzere, yüzde olarak toplanan mal, para ve hizmet bedeline göre yüzdelik olarak alınan bir ücretten söz ediliyor.

Bu Maliye bakanlığı bürokrasisinin bütçesinin %20’den fazla bir gider yapmaması anlamına bir sınır getirilmesi anlamına geliyor aslında. Ama tabi bugün İslam ülkelerinde bu sınır burada kalmıyor, Özellikle kırallıklar, emirlikler, her türlü diktatörlük ve monarşilerde baştakiler malın sahibi. Yani “Malik’ün mülk”! Haşa! Osmanlı'da özellikle Kanuniden başlayarak gelen süreçte, özellikle Lale devri sonra o ilk safiyetini kaybetmeye başladı. Tanzimat bir kırılma noktası. İttihat Terakki kendi özüne yabancılaşma, İttihat Terakkinin askeri kanadı Osmanlının yıkılmasına sebeb oldu, siyasi kanadı da Cumhuriyeti kurdu ve laikçi uygulamaları ile inkara saptı. Mustafa Kemal, maliye bakanının soyadını boşuna “Kesebir” koymadı. Hilafet fonu, Osmanlı hazinesi ve halktan toplanan paralarla kurulan İş Bankası bir takım siyasilerin mülküne dönüştürülmedi.

%20 bir pay olarak birilerine gitmeye başladı. Sonra bir %20’de hakları gasbedilen İslami kurumlara bir bakıma geçmişte gasbedilen haklarına mahsuben tazminat şeklinde aktarılmaya başladı. Solcular, Cem evleri, kültür ocakları, ÇYDD, ADD için yapmadılar mı aynı şeyi, Kültür ocakları, halk evleri için.Ve tabi %20 de bu iktidarın siyasi organizasyonu ihtiyaçları için kaynak lazım. %20’de Vakıf, dernek, media sair sivil organiziasyonlar için lazım. %80 etti değil mi! Eee, %20’de kendi derin devletin için gerek. Aksakallılar, kara sakallılar, kayıt dışı milli mukavemek birliklerine ihtiyaç var. Özel istihbarat, özel güvenlik, her şey açık olmuyor ki! %100 oldu da, ihtiyaçlar bitöedi ki, birde İslam dünyasında, diğer ülkelerde özel birlikler oluşturmanız gerekiyor. Batılılar her yerde vakıf , dernek, media kurmuyor mu, başka ülkelere fon aktararak kendi taraftarlarına destek vermiyorlar mı? Bunların hepsi kaydi olmuyor. Kayıt dışı harcamalar yapmak gerekiyor. Etti mi %120 Bu kamu maliyesi içinde kar paylaşımı esasına göre pay edilebilir. Bir de krminal toplulukların, uyuşturucu, yasa ve kayıt dışı unsurlar, Mafya gibi yapıların malına çöküp alacaksın. Bunlar bunu halkın cebinden çalmış. Onları da alıp halkın ihtiyacı olacak konularda yedek akçe olarak ayrı bir fonda tutacaksın.

Osmanlı sultanları, savaşta,  düşman taraftan aldıkları ganimeti savaş tazminatı olarak alıyor ve onu da şehid aileleri dışında, ordunun logistiği için ve hazırlık aşamasında destek unsurlarının payı olarak bir kısmını ayırdıktan sonra kalanı, askerlere rütbe ve çabalarına göre taksim ediyordu. Sultanlar da bu kaynaktan pay alıyordu. Yiyenler silsile-i meratip üzerinden yemeye başlayınca, siyasetçisinden bürokratına, iş adamında akademisyenine, emniyetine, savcısına, hakimine, gazetecisine, hatta mafyasına, meslek örgütüne kadar bir çok  kişiye ve kuruma aktarımda bulunmanız gerekiyor.

Bakın bu bugünün işi değil. Tamam bugün batıda Blackwaterler, Straforlar da onlarda bu işi böyle yapıyorlar. Son zamanda bizimkiler hapur hupur yerken, üstlerine başlarına döktüler. Batılılar bu çökme işini daha usturuplu yapıyorlar. Yerli ve milli hırsızlar paralarını batılı ülkelerin Of-Shorelerine kaçırıyorlar.  Onlar da oralarda onlara çöküyorlar. Para sistemi onlarda daha güçlü, bu işi iyi biliyorlar. Bizimkiler onlara özeniyor ama altyapıları yok. İhtirazları zekalarından daha büyük.

Bu işler Firavun zamanında böyleydi, Nemrut zamanında da..  Para, makam, karşı cins Şeytanın bu çevredeki muhterisleri avlamak için oltaya taktığı yemlerdi. Kur’an-ı Kerim bunlar arasında dört karekteri bize dikkatli olmamız için misal olarak verir. Firavun iktidarı, egemen gücü temsil eder. İktidara yakın olup bürokrat kesimi temsil eden ise Haman’dır. Sistemin, sermaye, mal, para gücünü temsil eden, para babaları, bugünkü ifade ile Finans Kapitali temsil eden Karundur. O muhteris ve müstekbir, mütrefin iş adamlarını temsil eder bu Şeytani yapıda.  Ve inanç boyutunu temsil eden kişi,  yani halkın inançları üzerinde tahakküm sağlayan, toplumun dini inancını iktidara, güç ve servet sahiplerine kanalize eden, dini emir ve yasakları ona göre tahrif eden  kişi Bel’am olarak tanımlanır.

Şairin dediği gibi “Ebu cehil öldü diyorlar. Hayır Ebu Cehil ölmedi kıtalar dolaşıyor”. Bu 4 karekter bugün her ülkede var. Bunlarda Şeytan tüyü var. Bunların güç ve servetinden istifade etmek ya da bunların gücünden korkan yığınlar, bir şekilde bunların peşine takılabiliyor. Onlar da gasbettiklerinin ve çaldıklarının pek azını onlar için harcadığında toplumun teveccühünü kazanabiliyorlar. Tabi onlar da Gobbels gibi PR uzmanları ile kendilerini olduklarının dışında, çok farklı şekillerde tanıtabiliyorlar.

Tarih boyunca, o Kapitalist, Faşist şirk düzeninin sürdürülebilmesi için o malum Piramidal yapı ile resmedilen sistemler hiyerarşilerini sürdürebilmek için oldu bütün bunlar. Düzen öyle kuruldu. Bu yapıda herkes yer. En altından en üstüne kadar. Sadece devlette değil, yerel yönetimlerde, odalar, sendikalar, dernekler, vakıflar. Fuzuli “Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar” dediği Şikayetnamesini Bağdat’ta, Kanuninin Bağdat seferinden hemen sonra yazdı. Şikayet ettiği makam Vakıf idaresi idi. Bunun sivil’i siyasetçi’si, iktidar’ı muhalefet’i, sağ’ı so’lu, alevi’si sünni’si, Türk’ü, Arab’ı, Acem’i, Kürd’ü yok. Sünni’si, Sufi’si, Alevi’si, Vehhabi’si değil her çevreden birileri var bu Şeytani sofrada. Sloganları farklı olsa da bunlar aslında zihniyet ikizidirler. Elbette hemen her yerde Allah dostları da var. Yemek konusunda bunlar sadece PARA’yı değil, BELED’İ-YE, ADLİ-YE, HARBİ-YE, MÜLKİ-YE, MALI-YE, SAFİ-YE, ALİ-YE, TÜRKİ-YE, “YE” ile biten o kadar çok kelime var ki, doymadı iseniz BAHRİ-YE.. Bu işin şakası da, halimiz bu konuda hiç de iyi değil. Yetim malı sayılan kamu malına el uzatanları Allah iki cihanda zelil eder. Onların namazları bile kabul edilmeyecek. Bunlar karşısında sessiz kalanlar, onları destekleyenler de bu suça ortak olacak ve aynı akibeti paylaşacaklar. Allah, mazlum ve masumları bunların şerrinden muhafaza eylesin, bizler de onlara meyledenlerden, onların yaptıkları karşısında sessiz kalanlardan olmayalım inşallah!

Bu fetvalar, bu dünyada işe yarar. Mücerreptir. Ama öbür dünyada işinize yarayacağını hiç sanmam. Pişman olacağınız garantili. O zaman bu dörtlü çetenin gittiği yere gideceksiniz. O diktatörler, o hırsızlar, o darbeciler, yani bu zamane Deccalleri’nin zihniyet ikizleri için yolun sonunda acıklı bir azap vardır. Bunlar her zaman, Şeytanın olduğu her yerde vardırlar ve kıyamete kadar da var olacaklar. Allah’ın ipine tutunanlar için korku yoktur. Zalimler içinse yaşasın cehennem. Zor günlerdeyiz, Bugün birlik zamanı. Gelecek günler daha zor da olabilir, ama Allahın ipine tutunanlar için korku yoktur. Allah’ın yardımı bizimle ise ne gam.

Selam ve dua ile.