Derin Gerçekler

Şu gerçeği unutmayalım. Bütün bu olanlar sonuçta bizler için bir imtihandan başka bir şey değil. İmtihan oluyoruz. Bu süreçte yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımız, söylediklerimiz ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizle, sonuç itibarı ile ya kendi cennetimize kendi sırtımızda odun, ya da kendi cehennemimize kendi sırtımızda odun taşıyoruz.

Ayet, “dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki der bize”. Biz de dua ederiz. Gerçekten aceba Allah’ın bizden istediği gibi bir dua mı  yapıyoruz, yoksa Allah’ı kendi beklentilerimiz yönünde ikna etmeye mi çalışıyoruz. Hani bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilirdi.

Birileri Allahtan bir şeyler ister ve bu imkanları O’nun rızası istikametinde kullanacaklarına  söz verirler de, sonrada o imkan kendilerine verildiğinde, onlar Allaha verdikleri sözü unutur ve aksi yönde hareket ederse Allah’ın laneti onlara ulaşır. Sonra ardından Allah’ın gazabı onlar yakalar ve bu dünyada rezil eder, ahirette de zelil eder.

İnkarcılara gelince, onlara verilen imkanlar ve  süreler daha uzun olabilir. En uzun süre mühlet verilen Şeytanın ta kendisidir. Yani bu onlara ikram değil, gazabın büyüklüğü ile ilgilidir.

Zalimlere verilen sürenin sebebi ikidir. Ya onların çevresinde, yanında karşısında olanlar sapkınlık içindelerse, Allah bunları birbirinin başına musallat eder.  İman ettik deyip de sonra Allah’ın ipini bırakanları bu zalimler topluluğunun eli ile edeplendirir. Ta ki, zulme uğrayanlardan bir grub Allaha verdikleri sözü hatırlayıp, Zalimlerden ve zulümden yüz çevirir, zalimlere karşı direnmeye söz verirlerse, Allah onlara yardım eder, onların eli ile de zalimleri cezalandırır. (Bakınız Talud-Calud olayı.) Yani Şeytan ve onun dostları da Allah’ın iradesi içinde, onun rızasının gerçekleşmesinin vesilesi olurlar. Allah (cc) aynı şekilde Şeytanları mabedin inşasında görevlendirdi. Şeytan Allah’ın muttaki kullarına bir zarar veremez. Ama insani Şeytanlaşmış tipleri Şeytanı kıskandıracak işler yapabilir. İnsan meleklerden üstün olabileceği gibi, Şeytanlıkta Şeytandan da üstün olabilir! Onların kim olduğunu bilmek isterseniz, onların söz ve işlerine bakın. Ellerine, dillerine, elbiselerine, harcadıklarına, makamlarını, servetlerini, mallarını nasıl elde ettiklerine, nasıl harcadıklarına bakın. Allah’ın onları neyle meşgul ettiğine bakın.

Halbuki Allah bize ne buyurmuştu: (Nisa 135) “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.”

Biz “galu bela zamanı”nda ne söz vermiştik. Günde 40 kez okuduğumuz fatihada ne diyoruz. Ya da Amentü’de dil ile ikrar ettiğimizi kalp ile tasik ediyor muyuz. “İman ettik” demekle yakamızın bırakılıvermeyeceğini bilelim..

Sonunda, er ya da geç bir gün bize bu işlerin hesabı sorulacak. Bilelim ki “zulm ile abad olunmaz”.

Zulüm dediğiniz şey  adaletin yokluğudur. “İnni küntü minezzalimiyn” diyemiyoruz bir türlü. Ve sonuçta Tevbe de etmiş olmuyoruz. Suçumuzu Allah biliyor, ama biz nefsimize itiraf edip, nefsimizi tedip etmiyoruz. Sahi siz İslam dünyasında bu ayet ile nefsini terbiye eden kaç siyasi biliyorsunuz!

Allah (cc) (Maide 8)’de ne buyurmuştu:  “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır”.

(Maide 42)’de Allah  gazaba uğrayacakları haber verirken “Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir” der ve devamında “Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever” der. Düşünelim bakalım, biz böyle mi yapıyoruz?. Evet Allah (cc) “Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir” diyor (4/Nisâ 58). Emanetler ehline verilmezse bu zulüm sebebidir. Maddi emanetler önce emanetlerin en başında yöneticilik gelir. Zalim bir yöneticiyi atayanda, onun emrine uyup zulme alet olan da, hepsi bu olandan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. Zalim ve hırsız, yalancı yönetici karşısında hakikati söylemek, en azından klaben ona buğzetmeyenler “dilsiz Şeytan” olma itihamının muhatabı olurlar. Onlara karşı direnmek cihad’dır.

Ey iman edenler! Sizin, ebeveyninizin veya yakın akrabalarınızın aleyhine dahi olsa Allah için adaleti ayakta tutan (adil) şahitler olun. (Şahitlik yaptığınız) zengin ya da fakir olursa (zenginlik ve fakirliğe göre değerlendirmeyin.) (Şahitlik yaparken) Allah(ın hakkını gözetmeniz) daha evladır. Hevaya tabi olup adaletsizlik yapmayın. Şayet lafı ağzınızda geveler ya da (adaletten) yüz çevirirseniz şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır”. (4/Nisâ 135). Çevrenize bakın bakalım, Müslüman geçinenler böyle mi davranıyorlar. Tarikatları, partileri, aşiretleri, örgütleri, kurumsal ve mesleki aidiyetlerinden olanların işleri söz konusu olduğunda nasıl davranıyorlar? “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan adaletli şahitler olun. Bir kavme olan öfkeniz/kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sevk etmesin. Adaletli olun! O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır”. (5/Mâide 8).

Allah (cc) peygamberine şöyle diyor: “Ey Davud! Seni yeryüzünde halife kıldık. (Öyleyse) insanlar arasında hak ile hükmet. Sakın heva’ya/arzuya uyma, yoksa seni, Allah’ın yolundan saptırır. Hiç şüphesiz, Allah’ın yolundan sapanlara, Hesap Günü'nü unuttukları için çetin bir azap vardır”. (38/Sâd 26). Bu uyarı din büyükleri, siyasi ve idari yöneticiler,  herkes için geçerlidir.

Evet, amenna ve saddakna! (Yunus 54): “Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir.” Haksız kazandığınız ne varsa, para, makam, unvan, mal ve bu yolla dünyanın en zengin, en güçlü kişisi de olsan, din günü, cehennem kapısına geldiğinde tüm sahip olduklarını fidye olarak teklif etsen de hem kabul edilmeyecek, hem de onların sağladığı rahatlık, haz, refahtan çok daha büyük, bu serveti elde ederken ve kullanırken sebeb olduğun acılar kadar büyük acı çekeceksiniz.

Siyaset, bürokrasi, sermaye sahibi birilerini  Kur’an ayetleri ile korkutmak istedim. Kur’an korkutan ve müjdeleyen kitaptır. Eğer kamunun sorumluluğunu üslenmek konusunda cür’et ve cesaret sahibi insanlar, talep ettikleri işin vebalinin gerçek anlamda farkında olsalardı, herhalde bu ateşten gömleği giyme konusunda bu kadar istekli olmazlardı.

Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olacak işler yapmak için çalışan çabalayan herkes için ve elbette bu zor göreve tayin olup da o görevi hakkı ile yapan, haksızlık yapma konusunda Allahtan korkan, Ömer misali salih kulları için altından ırmaklar akan cennetler vardır ve onlar pişman ve mahzun da olmayacaklardır.

Selam ve dua ile.