Rab kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de tam 962 yerde Alemlerin Rabb’i olan Allah’u Azimuşşan’a doğrudan nisbet edilir. Malumunuz Firavun, ‘’Rabb’lik iddiasında’’ bulunarak Allah’ın Rububiyyetine karşı küstahça başkaldırıyor ve; sizin emir ve otoritesine boyun eğmeniz gereken en yüce efendiniz, RABbiniz benim!” (1) diyordu. Rivayet odur ki Efendimiz sav, ashabına imamlık yaptığı bir gün namazda, Naziyat Suresi’ni okuyor ve Firavun’un kullandığı bu ifadenin yer aldığı 24. Ayete geldiğinde, arka safta bulunan Hz. Ömer: ‘’Vallahi ben orada olsaydım o kafirin boynunu vururdum!’’ diyordu. Her aklı başında insanı öfkelendirecek Firavun’a ait olan bu ifade, Firavun’un ağzından Kur’an ile bize anlatılıyordu! Demek ki Musa’ların karşısında Rab’lik iddiasında bulunanlar hep olacaktı. O gün altınları, silahları, askerleri; parayı, ekonomiyi, iktisadı yöneten Karun’ları, Hak ve hakikati gizleyerek Firavun iktidarını sürdürebilmeleri için esoterik yetenekleri olan din ve bilim adamı kılıklı Bel’amları ve algı operasyonu güden trol ve medya ordusu kapsamında sihirbazları olsa da, Asâ-yı Musa karşısında yenilen ve mağlub olan Firavun’un, feyz kaynağı tabiî ki kendinden önce Rab’lik iddiasında bulunan ama nihayetinde kendisi gibi başarısız olan Nemrud’a bir öykünme taşıdığı aşikardı! Nemrud, kendinden önce İbrahim’e karşı (as) başarısız olmuştu ama Firavun kararlıydı! Musa as karşısında diz çökmeyecek, ‘’Rab’lik iddiasında’’, Nemrud gibi başarısız olmayacaktı! Tarih boyunca niceleri Rabb’lik iddiasında bulundular ve halen de bulunmaya devam ediyorlar! Şairin kinayeli bir ifade ile dediği gibi: ‘’Ahh! Nerede o eski Firavunlar!’’ diyecek hale geldik! Dün, Allah’ın mülkünde O’na isyan ederek fitne çıkartan, nesillere kasteden, hegemonyası altındaki insanları sistematik olarak fakirleştiren, cahilleştiren, köleleştiren, ‘’ıslah ediciyiz’’ deyip yeryüzünü fesada vererek ekini ifsat eden, bugünde olduğu gibi gıda-hayvan ve insanın genetiğiyle oynayan, suları kirleten, eko-sistemi bozan, nükleer testlerle okyanusları, dün; veba, taun gibi bugün ise; biyolojik silahlarla Sars, Domuz, Tavuk Gribi, Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Hastalığı ve Korona ile insanlığı hedef alanlar olmaya devam ediyor. Peki Kur’an-i birer kıssa olarak bize anlatılan bu iki muhteşem Nemrud ve Firavun örneği ‘’tarihsel’’ midir? O günlerde mi kalmıştır? Yaşanmış ve bitmiş midir? Bugüne ve yarına bakın bir yüzü yok mudur? Olmaz mı? O kıssaları anlatan ayetler, siz bu yazıyı okurken yeniden yeniden ve yarın yeniden inzal olmaktadır! Tıpkı, Firavun ve Nemrud’un başarısızlıklarında ki sebepleri analiz edip, yeniden Alemlerin Rabb’i ve O’na teslim olan Müslümanları ve bu kez tüm mazlum insanlığı hedef alanların bugün bir kez daha büyük bir cür’etle tekrar meydana çıkarak ‘’Rab’lik’’ ilan ettikleri gibi… Dün olduğu gibi bugün de, Allah’ın kendilerine verdiği zenginlik ve güçle şımaranlar; Nemrud ve Firavun’un o günkü donanımlarını bir kez daha kuşandılar, güncellediler, eksik-yanlış noktaları analiz edip bu kez sadece Rab’lik ilan etmekle kalmayarak, ‘’yeni yaratan, yeni yaşatan, yeni öldüren ve hatta ve hatta güneşe müdahale edenler’’ olmak iddiasıyla karşımıza çıkıyorlar!  Yeni normalleriyle zuhur ettiler! Her gün televizyonlardan, sosyal medyadan, dijital platformlardan onların; ehline sarih (açık) ama genele bugün için ‘’üstü örtülü’’ olan Rab’lik iddialarını izliyoruz! Büyük bir meydan okuma içerisindeler ve bunu ‘’Great Reset!’’ büyük yeniden başlangıç olarak lanse ettiler! Bize; ‘’para bizde, ‘’bilim ve din adamları’’ emrimizde, yeni Karun’lar ve Bel’amlar oluşturduk, size sunduklarımızı tartışmayın, sorgulamayın, sınırlarınızı bilin, kayıtsız ve şartsız itaat edin’’ diyorlar! ‘’Bizim istediğimiz şekilde eğitileceksiniz, idare ettiğimiz şekilde mürebbiniz olduğumuzu kabul edeceksiniz, emir ve otoritemize boyun eğeceksiniz, gören ve koruyan biziz, her hareketinizi izliyoruz, biliyoruz, görüyoruz! Dünden bugüne sistemi yeniden revize ve denklemize ettik, yeni normalinizi ilan ettik, yetkinlik biziz ve bizde’’ diyorlar.  Yeni sihirbazları medya-tv-internet eliyle aklımızı başımızdan alıp bizi korkutuyorlar, kapsıyorlar, kuşatıyorlar, tereddüt krizlerine sokuyorlar, kadim hekimliğe ve hanif dine olan inancımıza saldırıyorlar. ‘’Biz istersek gıda size ulaşır, tedarik ediciniz biziz, rızkınız; yed-i klavyemizdedir aksi halde birbirinize düşer, bir tuvalet kağıdı için marketlerde birbirinizi yumruklarsınız, açlıktan ölür gidersiniz, biz eğer istemessek aşınızı bile üretemezsiniz! Ya bize itaat edecek bu yeni norm, kural ve yaşam biçimine evet diyerek sadece ve sadece bizden isteyecek ve tâbi olacaksınız yada öleceksiniz!’’ diyorlar! Yukarıda kaleme alınan ifadeleri aşırı abartılı bulanlar olabilir. Daha iyi anlamak için geçmişteki ‘’Rablerin’’ meydan okuma örneklerinden birine gelin Bakara Suresi’nin 258. Ayet-i Mucize’sinden bakalım: ‘’Allah kendisine hükümdarlık verdi diye, O’nun bahşettiği zenginlik ve güçle şımarıp azgınlaşarak Rabb’i hakkında İbrahim’le tartışmaya girişen (Nemrut) adındaki kimsenin hâline bir baksana!  Hani İbrahim: “Benim Rabb’im hem dirilten, hem de öldürendir!” deyince, o: Ben de tıpkı senin Rabb’in gibi diriltir ve öldürürüm!” dedi. Sonra güya iddiasını ispatlamak için, ölüm cezası almış iki mahkûmu zindandan çıkarttı. Birini öldürdü, diğerininse hayatını bağışladı. Buna karşılık İbrahim, onunla kısır tartışmalara girmeden: “Peki, Allah güneşi doğudan getirir, haydi sen de kayıtsız şartsız itaat edilmeye lâyık bir otorite isen, onu batıdan getirsene!” deyince, o inkârcı şaşırıp kaldı, İbrahim’e verecek bir cevap bulamadı. Allah, hakîkati bile bile reddeden zâlim toplumu doğru yola iletmez.’’ Alemlerin Rabb’ine isyan eden ve o gün İbrahim as’ın karşısında aciz kalan Nemrud aklı bugün;  ‘’güneşin doğuşu ve batışını kontrol edemiyorsakta o halde güneşi karartırız’’ diyorlar. Alçak irtifa uydu projeleri ve yapay güneş çalışmalarıyla kainata istedikleri nizamı vermenin yollarını arıyorlar. ‘’Madem yoktan varedemiyoruz o halde varlığın başlangıcına müdahalede bulunur, ana rahmindeki ceninden başlayarak, dilediğimiz cinseyette, dilediğimiz dna özelliklerine sahip indigo çocuklar üretiriz’’ diyorlar, ‘’yaşayan insanı modifiye eder, transhumanizme dönüştürürüz, robotik, humanoid bireyler ‘’yaratırız’’, fıtrata müdahale ederiz, klonlarız, yaşayan tüm insanların kozmik-manevi etki alanı olan pineal’ine-epifiz bezine kadar müdahale ederek aklen ve fikren düşünemeyen, analiz yetisinden mahrum zombi-tam itaatkar insanlar haline dönüştürürüz. Yedikleri ekmekten, içtikleri suya kadar bu bedensel yapıya uygun gıdalarla beslenmelerini sağlarız, cinsiyetlerine müdahale ederiz, yaratılıştan var olan biyolojik hassalarını tıkayarak hormonal müdahalalerle bireye dönüştürür, kadını erkek, erkeği kadın yaparız, cinsiyetten gender’a evirir, onlar bize kul, bizde onların Rabb’i oluruz’’ diyorlar!

Taberî’ye göre; yeryüzünden ikisi kâfir, ikisi mü’min olmak üzere dört büyük kral gelip geçti. Mü’minlerin krallarından biri Süleyman as, diğeri ise Zülkarneyn as idi. Kâfirlerin kralları ise Buhtunnasır-Nebukednezar ve Nemrud’du! Ki Nemrud ile Buhtunnasr (Nebukadnezzar) arasında bir soy ilişkisi kuran tarihçiler ve tefsircilerde olmuştur. Taberi, Nemrud’un nesebini Nemrûd b. Kûş b. Ken‘ân b. Hâm b. Nûh olarak verir. Nemrud, Nuh as’ın oğlu Hâm hz. lerinin soyundandır. Hakimiyeti altındaki krallık Fırat ve Dicle nehirlerinin doğduğu yerden başlayıp, Basra Körfezi'nde son bulan Mezopotamya bölgesini tamamen kapsıyordu. Ve karısı Semiramis'in de yönetim tarzı ve duruş açısından ondan aşağı kalan bir tarafı yoktu! Taberî’ye göre Nemrud kelimesi bir isim değil “sultan, kral” anlamında bir unvan niteliği taşıyordu, bu unvanla anılan kişinin de Akkad Devleti’nin kurucusu I. Sargon’du (m.ö. 2350) Yaptığı onca şeye rağmen çok ibretliktir ki Allah Teala onu Kur’an da asla ismen anmamıştır! Kur'an da adı dahi zikredilmez! Rabbimiz, Nemrud'un işlediği ilahi ve insani suçları anlatır!

İslâmî kaynaklarda Nemrud’dan hep bazı ilkleri gerçekleştiren kişi olarak söz edilir. Buna göre o ilk defa kötülüğe teşvik eden, başına ilk defa taç giyen, ilkin yıldızların durumunu ortaya koyan, ilk defa ateşe tapan ve insanları kendisine tapınmaya davet eden kişidir! Döneminde yıldız ve gezegenlerin ilimleri konusunda  Harran; Ay, Güneş, Venüs gezegenleri ve yıldızların kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin, önemli merkeziydi. Harran'da Astronomi ilerlemişti. Daha sonra Hıristiyanlar, Harran'a, Putperest şehri anlamına gelen "Hellenopolis" adını vermişlerdi. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisininde, "Harran ekolü" olduğunu bu vesile hatırlatalım. Edward Bocon'un,  MÖ 5-6. yüzyıllarda, Urfa'ya giden Aeteria'dan aktardıklarına göre; Urfa'da, Ay, Güneş, Jüpiter, Merkür, Satürn ve Mars'a (Merih’e) tapılmaktaydı. Şehrin kapılarından birinin adı, Beth-Şemes'dir. Ve yine Hıristiyanlıktan önceki Urfa paralarında, hilal şeklinde Ay bulunduğu da ifade edilir. Yani Nemrud döneminde güneş, ay ve yıldızlar ve bunların hareketleri üzerinden elde edilen Batıni-esoterik ilimler çok revaçta idi. Öyle ki Nemrud, İbrâhim as’ın dünyaya gelişiyle ilgili olarak rüyasında yeni doğan bir yıldızın parlaklığının ay ve güneşi bastırdığını gördüğünde ciddi bir endişeye kapıldı! Kim di ki o yıldız da; güneş olan kendisi ve ay olan eşi Semiramis’in parlaklığından daha parlaktı? Rüyayı yorumlayan kâhinler, ona ülkesinde doğacak olan bir erkek çocuğun halkın dinini değiştireceğini ve kendisini öldüreceğini söylediler. (Taberî, I, 220-221). Bunun üzerine Nemrud en ‘’kolay olan çözümü’’ hayata geçirdi. Doğan erkek çocukların öldürülmesini emretti ve şehirdeki bütün erkekleri şehir dışına çıkararak hanımlarıyla ilişkiye girmelerine engel oldu. Kendince kadınların doğum yapmasını engelleyecek bir yöntem geliştirdi. Daha sonra bu yöntemleri en acımasız şekilde kullanacak Firavun’da İsrail oğullarının erkek çocuklarını katledecekti. Bugün daha  zalimanesini yapan günümüz ‘’yeni Rab’leri’’ ise hem Nemrud’a ve hem de Firavun’a adeta rahmet okutacaklar; kürtaj, nüfus kontrolü, gdo’lu ürünlerle ve çeşitli aşılarla kısırlaştırma projeleriyle çocuklar kız mı erkek mi olduğu bile bilinmeden ana rahminde katledileceklerdi! Kadim kaynakların anlattığına göre Nemrud’un şirazeden çıktığı bir çok tevessülü vardır! Bunlardan biri  Allah’la savaşmak için göğe çıkışıyla ilgilidir. Dört kartalın taşıdığı bir sandığa oturarak göğe doğru yükselen Nemrud, yeteri kadar yükseldiğini düşündüğü sırada göğe bir ok atar; ok geri geldiğinde üzerinde kan lekesi görüp haşa Allah’ı vurduğunu düşünür. (Taberî, I, 274-275) Babil kulesi hakeza yine bir Nemrud aygıtıdır! Heyzen’in teklifiyle bugünkü Guta’da yaktırdığı devasa Nemrud ateşi ve mancınık yine tarihi bir vakıa olarak Nemrud’ların övüncü uygulamalardandır. (Yine meşhur anlatımlara göre o ateş Urfa’da yakılmıştır. Rivayetler farklıdır!) Allah’a meydan okuyan Nemrud’un, haşa ‘’Allah’ı vurduğunu’’ düşünmesine sebep olan kanlı oktan türeyen topal ve kör bir sivrisinek tarafından öldürüldüğü literatürümüzde yer almaktadır. Sivrisineğin sebep olduğu şiddetli ağrılar yüzünden sürekli olarak kafasını tokmakla dövdürmek zorunda kalan Nemrud, sonunda büyük bir acıyla ölmüştür. Ah o küçücük sivrisinek! Alemlerin Rabb’inin Bakara Suresi 26. Ayette (2) misal vermekten çekinmediği o sivrisinek yok mu? Tarihçi Timothy Winegard, ‘’The Mosquito: A Human History of Our Deadliest Predator’’ adlı kitabında sivrisineklerin insanlık tarihinin seyrini nasıl şekillendirmeye yardımcı oldukları üzerine fikirlerini açıklarken; ‘’Tabiat Ana'nın ekolojik dengesi içinde sivrisinekler Malthusçu bir denetimdir. Yeri gelmiş sıtma vb hastalıklarla milyonlarca insanın ölmesine sebep olmuşlardır. Yeri gelmiş sivrisineklerle dolu Pontine bataklıklarıyla çevrili Antik Roma'dan Yunan'a ve hatta Amerikan iç savaşına kadar bir çok kırılma noktasında tarihin seyrini değiştirmişlerdir. Yerli Roma halkı sıtmaya karşı dirençliydi ve bu nedenle Antik Roma'yı fethetmek zordu! Bu durum şiddetli sıtma krizine yakalanan Roma’nın düşmanlarını yüzyıllarca dışarıda tutmuştur ve nice dünya liderleri yine sivrisineklerin sebep olduğu hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybetmişlerdir’’ diyordu! Nemrud’da bunlardan biriydi ve Nemrud’lar için sivrisinekler; kendisine meydan okudukları Allah Teala’nın o harikulade orduları içinde sıradan bir askeri bile değildi! Rab’lik iddiasında bulunanlar, tecrübeleri gereği küçücük bir sivrisinekten korksunlar! Yine belki bir ''sivrisinek'' bir şekilde çıkar ve insanlığın başına bela olan yeni normalin rablerinin başına tasallut edilir… Kimbilir?

Rab’lik iddiasında bulunanları hakkıyla analiz etmeden, Nemrud’u; kurum, kurul ve kabiliyetleriyle değerlendirmeden bugünün Karun, Bel’am ve Sihirbazlarıyla mücadele etmek noktasında zayıf kalırız! Hakk’ı üstün tutarak, kişisel ve siyasi hiçbir kaygı gütmeden, ideolojik ayartıcılığın dalgalarına kapılmadan, kınayıcının kınamasından korkmadan dünün sahte Rab’lerini anlatan, vahiy merkezinden yola çıkarak bize bugünün sahte rablerini bugünün diliyle anlatacak, oyunları bozacak ilahiyatçılar, fikir ve bilim adamları, Musa’lar lazımdır! Harun’lar gereklidir! Ateşe atılmayı göze alarak, yeri geldiğinde zülfiyare dokunacak, Hakk’ın hatırını her şeyin üstünde tutup, hikmetli bir dil ve uslupla bizi bu yaşananlara karşı uyaracak İbrahim’ler lazımdır! Bugün hedef sadece cennet vatanımız ve aziz milletimiz değildir! Sadece Müslümanlar da hedef değildir! Tüm insanlığı ifsad ederek, eşref-i mahlukatı hedef alanlara karşı burada ifade etmeye çalıştığım ve bir çoğunu da edemediğim oyun ve planlara karşı mancınığa oturmaya namzet biri-leri yok mudur? Hira Nur’da ilk inen ayette; ‘’İkra! Bismi RABbi-kellezi halak!’’(3) diye buyuran Rabb’imiz, ilk inen surede ‘’Elhamdulllahi RABb’il Alemiyn!’’(4) buyurarak, kulluk mücadelemizde karşımıza çıkacak o zorlu yokuşu ve o engeli aşmanın ipuçlarını bize lütfediyordu oysa. Ehli, bunun derinliğini zaten anlamıştı. Uyarmak isteyenler ve yetisi olanlar, elinde Asâ olanlar, ‘’söz sihirdir!’’ de ki anlamı kuşananlar ise ‘’yeni Rab’’ tarafından istenmeyenler, ateşe atılacaklar listesinde olduklarını zaten biliyorlar. Sebepler tükenmiş, İbrahim as ateşe atılmıştı! Musa’nın as, arkasında deniz gibi bir düşman, önünde düşman gibi bir deniz vardı! Nusreti İlahi’yi celbederek galeyana getirecek hiç kimsemiz yok mudur? Mele’ul Alâ’nın tecellisine gark olup, daldığı ummanlarda Firavun ve ordusunu boğacak yok mudur?

Bütün sebepler tükendi mi?  Kimse yok mudur?

Hiç tartışmadan! Sorgulamadan! Yorulmadan! Cü’reti aşmadan! Tam bir teslimiyetle! Sınırlarımızı bilip farkında olarak; Mahlûkatın terbiye edicisi, eğiticisi, mürebbisi, idare eden, emir ve otoritesine boyun eğilecek sadece O’dur! Gözetip koruyan, ıslah eden O’dur! Mevcudatta sistemi kuran, denklemize eden, norm koyan O’dur! İddia da bulundukları ve karşımıza diktikleri o şey neyse; yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip gelişmesine müsaade eden de O’dur! Ve yalnızca O’na hamd ederiz! ‘’Ey! Bizi Allah terbiye etmesin!’’ diyenler, Rubûbiyet, Esmâ ül Hüsnâ’nın hükümlerini aşikâre çıkartırken neyin iddiasındasınız? Rabb’imiz O’dur! O’nun karşısına çıkma-çıkartma cüretinde bulunduğunuz niyetiniz, sisteminiz, denkleminiz ve normlarınıza bizde alenen meydan okuyor ve haykırıyoruz ki: LA Galibe İllallah!

“Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Bülent Deniz – Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

http://www.bulentdeniz.com

(1)- Naziyat Suresi 24 - Mahmut Kısa meal ve kısa tefsiri

‘’Ve Allah’ın mesajına karşı küstahça başkaldırarak, “Sizin emir ve otoritesine boyun eğmeniz gereken en yüce efendiniz, rabbiniz benim!”

(2)- Bakara Suresi 26 - Mahmut Kısa meal ve kısa tefsiri

‘’Oysa Allah, insanlara yol göstermek için bir sivrisineği de, küçüklük bakımından onun üzerinde olan bir şeyi de örnek vermeyi ayıp görmez. İnananlar, bunun Rab’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise, küçücük bir sineğin bedenine yerleştirilmiş olağanüstü, taklit edilemez ilâhî yapıyı görüp de, Yaratanın sonsuz ilim, hikmet ve kudreti karşısında acizliklerini idrâk ederek secdeye kapanacakları yerde:
“Allah bu örnekle ne demek istemiş acaba? Böyle sinek, örümcek, karınca, arı gibi ‘değersiz’ şeylerden bahsetmek ve hayatımızdaki bu kadar basit ayrıntılarla uğraşmak Allah’ın hikmetine ve şânına yaraşır mı? Allah bizi yaratmış ve serbest bırakmıştır, ne diye hayatımıza karışsın ki? derler.
İşte Allah, bu örneklerle bir çok kimseyi saptırır, bir çoklarını da doğru yola iletir. Fakat bunlarla, bile bile kötülük ve çirkinliği tercih ederek sapıklığı hak eden o fâsıklardan başkasını da saptırmaz. İman sahipleri, bu hikmet dolu ayetleri düşünüp ibret alarak doğru yolu bulurlar; önyargılı ve kötü niyetli insanlar ise, sırf itiraz edebilmek için bu misallere takılıp kalır, küçük ve önemsiz gördükleri bu örneklerde nice dersler ve ibretler olduğunu kavrayamazlar.’’

(3)- Alak Suresi 1- Mahmut Kısa meal ve kısa tefsiri:

‘’Ey insan! Yaratan Rabb’inin adıyla oku! Sana Rabb’in tarafından gönderilen ve bundan böyle ayet ayet, sûre sûre muhatap olacağın bu kitabı, onu güzelce anlamak, zihnine nakşetmek, hayatına yansıtmak ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla oku fakat bâtıl değerler, sahte ilâhlar adına değil; onların rızası için, onların istediği doğrultuda değil; yalnızca Rabb’inin adıyla oku!’’

(4)- Fatiha Suresi 1 - Mahmut Kısa meal ve kısa tefsiri

 ‘’Hamd, âlemlerin Rabb’i Allah’a aittir. Her türlü övgüye, teşekküre lâyık olan sadece O’dur. Gerçek anlamda övülmek O’nun hakkıdır ve yalnızca O’na yaraşır. Çünkü kâinatı yoktan var eden, tüm canlıları besleyen, terbiye eden, yöneten ve yönlendiren gerçek efendiniz, sahibiniz, yöneticiniz O’dur. Her varlığı kendi yaratılışındaki hikmete uygun niteliklerle donatan, onları dâimâ iyiye ve güzele doğru yönlendirerek her şeye hedefini ve yolunu gösteren; kulağa duymayı, göze görmeyi, güneşe ışık vermeyi, kelebeğe uçmayı, çiçeğe açmayı, ağaca meyve vermeyi öğreten O’dur. O hâlde, bütün iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olan Rabb’inizi tüm kalbinizle överek yüceltmeli, en derin saygı ve şükran duygularıyla O’nun hükümlerine boyun eğmeli ve yalnızca O’na kul olmalısınız.’’