Gazze'yi yerle bir eden İsrail, ''başarısını'' hastaneleri, okulları, çadırları vurup, tarumar edilmiş şehir görüntüsü üzerinden ispat etme hatasına düştüğü gün kaybetmişti aslında! Uyguladığı yıkım, yaptığı katliamlar ve öldürdüğü ''düşman'' sayısı kadar başarılı olduğunun propagandasını ısrarla yürüttü durdu! Ârifan biliyordu ki Siyonistler; gerçekleştirdikleri yıkım ne kadar büyük olursa olsun, aslında bir o kadar büyük acziyete düçâr oluyorlar, yayınladıkları görüntüler üzerinden ise mağlubiyetlerini ayân ediyorlardı.
Siyonistler ve hâmileri; ''Önlerinden ve arkalarından çekilen setle perdelendiklerinden, gerçeği görememişlerdi''
Zaten göremezlerdi de...
Çünkü hakikatin kaynağında da göremeyecekleri yazılmış: ''Önlerine ve arkalarına sed çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.'' denmişti. Hane-i Resul'ün ve mağaranın önüne kadar gelip göremeyenler gibiydiler ve şairin dediği gibi ''örümcek, ne havada ne suda ne yerdeydi! Hakk'ı göremeyen gözlerdeydi!'' çünkü.
Düşman bunu farkettiğinde ise 7 Ekim'in üzerinden 471 gün geçmişti ve artık onlar için çok geçti!
İsrail'de sonunda; çaresizlik ve başarısızlığının, Gazze'nin yıkımı kadar büyük olduğunu anlamıştı!

Kabul eder misiniz ya da etmez misiniz bil(e)mem; Kassam Tugayları, Hamas ve Gazze; Alem-i İslam'dan çok daha büyüktür ve bunu ispatlamıştır. Ancak Kassam Tugayları, Hamas ve Gazze'den de daha büyük olan bir şey var ki o, işte o, Gazze'yi Gazze yapan şeydir!
O şey ki; hem düşmanların ve hem de dostların hakkıyla kavrayamadığı bir hakikattir!
Hamas'a savaş açanlar, tüm olasılıkları mutlaka kendilerince hesapladılar ama bu hakikati unuttular!
Aslında unutmuş olamazlardı!
Çünkü uzun yıllardır bununla mücadele ediyorlardı ve yok etmeye çalıştıkları şeyin tekrar karşılarına dikileceğini öngörememiş olamazlardı.
Bu öngörüyle de; ''yıkımı, katliamı arttırıp, insani yaşam şartlarını yok eder ve Hamas'a ve kurmay kadrosuna olan güveni sarsmayı başarabilirsek başımıza bela olan şeye bu kez diz çöktürebiliriz'' diye düşündüler belkide!
Ve İsrail bu amaca hizmet etsin, hareketin itibarı sarsılsın diye; ''Lider kadronuz Araplardan topladığı milyonlarca doları lüks otellerde harcayıp keyif yaparken siz burada açlık, sefalet, yokluk içinde ölüyorsunuz'' propagandasınıda bunun için yapıyor, Şehid İsmail Heniyye'nin bilmem kaçıncı genç karısının fotoğraflarını sosyal medyadan yayıyor, türk medyasından birileride kucağa düşüp tüm dünyayla birlikte bu kirli propagandanın amacı için algı çalışmasına destek veriyordu!

Niceleri, Aksa Tufanı başlayalı 5 ayı geçmişken bile; ''Heniye'nin genç karısının haber imajını'' whatsup gruplarında dolaştırarak; ''Heniyye 8 Mart 2024'te Katar'da 28 yaşında biriyle evlenerek 7. düğününü yapmış, haberi gördün mü?'' diye utanmadan birbirlerine sorup haberin linkini paylaşıp duruyorlardı! 
E daha Tufan'ın başladığı günün ertesinde ateşli konuşmalarıyla; ''Bu işin arkasında İran var'' hezeyanlarını kürsülerden iddia eden sarıklı adamlarda olunca, ''Mut'a Nikahı'' olasılığı ağır abilerin bile konuştuğu rezilliklere dönüşüyordu! Birileri; bilerek ya da bilmeyerek (gafletinden) gayretullaha dokunuyordu! Bu da yetmiyor; ''Şehid komutan Yahya Sinvar'ın İran ekolüne bağlılığından dem vurarak hareket içerisinde belirgin bir ihtilafın var olduğunu'' pompalayıp duruyorlardı.
Sömürgeci emperyâl akıl, bunları ve daha da fazlasını yaparken Hamas'ı, Alem-i İslam'dan bile daha büyük yapan o şeyi itibarsızlaştırmak, lekelemek ve mümkünse yok etmek istiyordu! Ve içimizden niceleri bu kirli emellere alet oluyordu!
Zalimler; direnişin liderlerini öldürüyor! Bebekleri katlediyor!
Şehir yerle bir ediliyor!
2 milyar müslümanın ellerini kollarını bağlıyor, prangalara vuruyor! Gazze'liler terkedilmişlik sendromunu hücrelerine kadar yaşıyor ama ''lanet olsun ki'' olmuyor, İsrail başaramıyordu!
Gazze'yi yerle yeksan etselerde, o şeyi bir türlü alt edemiyorlardı!

Küresel sömürgeci emparyalistler; ilan ettikleri savaşı Kassam'a ya da Hamas'a açmış olsalardı şehid olan her bir direnişçi, yıktıkları her bir bina, büyüttükleri her enkazla başarılı olmuş sayılmaları gerekirdi oysa.
İsrail ve avanesinin anlayamadığı ve asla yenemeyeceği hakikat ise bambaşkaydı!
O bir fiil, bir eylem tarzı değil, bir fikirdi çünkü!
O fikir ki; lider kadrosu katledildikçe, katliam ve vahşet arttıkça, direniş sürecini yöneten akıl sahipleri şehid edildikçe her daim büyüyordu. Sayı ya da şahıs üzerinden tanımlanması mümkün olmayan bir şeydi bu fikir!
Bu fikir; bir kimlik, duruş, direniş, dirilişti! Bir ruh, mana, bir dirayetti!

Sömürgeci emparyalistler bir kez daha başarısız olmuşlar ve anlamışlardı ki; bir fikre savaş açarsanız, bir ideale düşmanlık yaparsanız kaybederdiniz! İşte sömürgeci emperyalistlerin taşeronu ve paratoneli olan İsrail ve hâmileri o fikir karşısında mutlak mağlup oldular.
Gazze'yi Hamas, Hamas'ı Kassam, Kassam'ı mücahid yapan ve o mücahidi şehadete koşturan bu fikirdi!
Hangi ordular böyle büyük bir fikri altedebilirdi ki?
Bu büyük fikri, Alem-i İslam'ın nice büyük kitleleri dahi anlayamamıştı ki İsrail anlayabilsindi!
O fikir, bir kimlik
O kimlik, bir dava
O dava, bir Kassam
O Kassam, bir Hamas
O Hamas ise tepeden tırnağa Gazze oldu...

ve Gazze üzerinden bu fikir, sınırları aşmış ve Gazze bu yönüyle Alem-i islam'da ki tüm ''iddiaları'' ve ''dava''ları sarsmıştı!
Stratejik paradigmaları, eksenleri, paktları, konseptleri, politik argümanları, tüm analizleri, tüm himayeleri, siyasi ekolleri, sufist hareketleri, cemaatleri, STK'ları ve bunları ''dava'' olarak lanse edenleri, ''dava'' olarak görenleri bilenleri altüst ediyor, tabandan tavana cümle oluşumların; Gazze'nin TAKVA'sı ve CİHADI karşısında nasıl yapay ve iğreti kaldığını ifşa ederek cümlesinin zeminlerini kaydırıyordu!
Sadıklar ve hainler ayân oluyor! Bu ''fikir'', bir turnusola dönüşüyordu!
Alem-i İslam adına ise geride sadece Takvasıyla başbaşa kalmış, bir ölüp bin dirilen bir halk ve tevekkülerinden başka hiç bir şeyi kalmayan Gazzeliler kalıyordu!
Şimdi Türkiye dahil, tüm cihanda nefes alan cümle müslümanlar; içinde oldukları, kendilerini tanımladıkları ve aidiyet duygusuyla birer ferdi olduklarını düşündükleri tüm oluşumları, yapıları, cemaatlerini, liderlerini, şeyhlerini, yol göstericilerini, partilerini, STK'larını, yol ve dava arkadaşlarını, vakıflarını, derneklerini (adına ne derseniz ne varsa) cümlesini sorgulamaya başlayarak, yavaş yavaş yüzlerini Kudüs Davası üzerinden Kassam'a ve oradan Gazze'ye döndüklerinden, sırtlarını da sorguladıklarına dönmeye başlıyorlar!
Şeref, haysiyet, adalet, merhamet, kardeşlik, fedakarlık, paylaşma, sabretme, şükretme, direnme vb tüm Rahmani tecellilerin büyük yokluklar içinde Gazze'de nasıl var olduğuna bakıp, büyük varlıklar içinde olmalarına rağmen bunlardan nasıl mahrum edildiklerini anlamaya başlıyor ve içinde bulundukları matrix'ten uyanmaya başlayarak, Gazze'ye kıyasla içinde bulundukları şey ne ise onun ne kadar ''sığ'' ve ''yapay'' olduğuna şahid oluyorlar! Çünkü samimi bu insanlar içinde bulundukları ''davalarına'' ahiretini kurtarmak için dahil oluyorlardı.

Ve Gazze üzerinden anlıyorlar ki; yola çıktıkları âna göre geldikleri noktada akılları, kalpleri, dimağları, zihinleri, cüzdanları, nesilleri yıllardır tarumar edilmiş ve; kişiyi Rabb'ine adadığı takvasından başka hiç bir şeyi kurtaramayacakmış! Nicelerinin ''dava'' dedikleri; Taht, Makam ve Post kavgasıymış!
Gazze'de özelde 471 gündür, ortalamada 16 yıldır süren muhasarada, 76 yıllık İsrail esaretinde ve 108 yıllık işgalde direnişin kurucu iradesi ve öncü liderleri ne şahıslarını ve şahsi çıkarlarını, ne Gazze'yi, ne Hamas'ı ve ne de Kassam'ı hiç bir zaman öne çıkartmadı!
108 yıllık işgal boyunca olgunlaşarak, yücelerek gelen bir ahlak inşa ettiler!
Taht, Makam ve Post kavgalarına çekilmek isteselerde hep o cedelleşemeye sırtlarını döndüler!

Onlar hep; O fikri, O kimliği, O davayı, O ruhu, O manayı işaret ettiler!
Hep buna odaklandılar! Ve söylem ile eylemlerinde asla tenakuz ve çelişkiye düşmediler!
Şehid edilen Deyf'ın ailesini, yaşadıkları yeri görmediniz mi?
Onlar hep; ''Şahsımızın hiçbir önemi yok! Evlerimizin! Mallarımızın! Sevdiklerimizin! Bizi sevenlerin! Anne, baba, eş, evlat, kardeş! Hepsi ve herşeyimiz; fikrimizin/kimliğimizin/davamızın/imanımızın/idealimizin karşısında önemsiz'' dediler! ''Yaşam ve şehadet arasında sadece ince bir çizgi var ve tüm varlığımız kutlu davamıza feda edilmek için var!'' dediler!

Kendisini İstanbul ziyareti esnasında ziyaret edip kucaklaştığımız, Şeyh Yasin Hazretlerinin yıllarca özel kalemliğini yapan Siyasi büro şefi Şehid İsmail Heniyye Hazretleri; ''Benim torunlarımın Gazze'de şehid edilen çocuklardan bir farkı yok'' derken işte tam da buraya işaret ediyordu.
''Bize lütfen taziyelerinizi iletmeyin! Bizi bu şehadetlerden dolayı tebrik edin'' derken de o ölümsüz(lük) fikrini perçinliyor, bize Allah'ı hatırlatıyor, takvasına/takvaya hayranlık duymamızı sağlıyordu.

Girdiği 100'den fazla savaşta tek bir yenilgi yaşamayan yüzakımız Halid bin Velid, adeta asırlar öncesinden (Ebu Halid-Muhammed Deyf)'e ve bizlere seslenircesine; Hürmüz’e yazdığı mektupta, “Sizin hayatı sevdiğiniz kadar şehadeti seven bir topluluk ile üzerine geliyorum!” derken o fikrin-kimliğin-davanın-imanın-ruhun-idealin-mananın ne olduğunu özetliyordu.

Ölümsüzlüğü arayan bir niyetin/fikrin karşısında hangi güç ve irade muvaffak olabilirdi ki?
Ayağında terlik, üzerinde eşofman, çıplak elleriyle Markeva tankına sıfır mesafaden el yapımı bomba bırakan adamdan bahsederken ister O'na Kassam, ister Hamas'lı, ister Gazze'li, Filistin'li deyin, O'nu bu kelimelerle tanımlayamazsınız ki!
Afgan cihadında hareket halindeki Rus tanklarının altına beline bağladığı bombalarla yatıp, pimi çeken ve kendisiyle birlikte tankıda havaya uçuran mücahidi Afganlı, Özbek, Peştu, Tacik diye tanımlasanız ne tanımlamasanız ne?
O, artık orada bir ırk, ideoloji, mezhep, meşrep değildir!
Arap, Acem, Türk, Kürt değildir!
Haritada işaret edilebilecek bir coğrafi yer üzerinden de O'nu tanımlayamassınız!
O ne doğduğu köye, ne yaşadığı şehre ve ülkeye ve nede dünyaya sığmıyordur ki artık!
Bu dünyaya ait olan cümle ayartıcılıktan ve herşeyden sıyrılmış, geride sadece ebedi hayatı kendisine kazandıracak takvasıyla başbaşa kalmış biridir artık O!
O, mutlak tevekkülün zirvesinde, takvanın serbülendindedir!

Şehid edilen bir Kassami'nin cebinden çıkan not defterinde günlük vird olarak okuduğu zikir olarak yazan ayet-i celilenin (Tevbe 51)  dediği gibi: ''De ki: "Bizim başımıza, asla Allah'ın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez! O bizim yüceler yücesi Mevlamızdır; o halde, inananlar (yalnızca) Allah'a tevekkül etsin!" قُلْ لَنْ يُص۪يبَنَٓا اِلَّا مَا كَتَبَ اللّٰهُ لَنَاۚ هُوَ مَوْلٰينَاۚ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ

Karanlık deccaliyet sistemi işte bu takva/tevekkül/fikir karşısında bir kez daha mağlub olmuştur.
Bedir'de, Hayber'de, Malarzgirt'te, Ayn Calut'ta, Hıttin'de, Çanakkale'de olduğu gibi...
Câlud'u yere yıkan genç Davud'un, ateşlere atılan İbrahim'in; düşmana galebe çalmak için mümkin dairesine mahsus ellerinde hangi imkanları vardı ki? Evi kuşatılmış, mağaranın önüne kadar gelmiş tam teçhizatlı suikastçilerin karşısında Ahmedi Mahmud'u Muhammed Mustafa'nın peki?
Tüm dünyanın kabalist, satanist, faşist tam donanımlı ordularının karşısında Kassam'ın, Hamas'ın, Gazze'nin ''nesi'' vardı?
İşte her şeyi yakıp yıkan, tarumar edenler bir kez daha; o ''nesi''ni yenememişti!
(...)
Siyonistlerin aylardır; ''çoktan öldürdük'' diye gururla propagandasını yaptığı, İzzettin el Kassam Tugayları Genel Kurmay Başkanı Şehid (nam-ı diğer Ebu Halid) Muhammed Deyf Hazretleri, Gazze'de varılan ateşkes antlaşması sonrası El Cezire’nin yayımladığı "Aksa Kasırgası! Operasyon Odası!" belgeselinde yer almış ve; ''Ben Gazze'de, sevdiğim topraklarda, binlerce tohum ektim. Zalimler bizi kökümüzden sökme çabası içinde ama o ekilen tohumlar filizlenecek...'' demişti...
Ne Gazze'si!
Ne Gazze'si!
Ey Şehid Komutan!
O fikri/takvayı sen/siz tüm dünyada ki çorak yüreklere ektin-iz!
Tüm Kassami'ler gibi; ''Kılıca Karşı Kılıcını Çek! Biz Muhammed Deif'in Adamlarıyız." diye haykıracak milyonlar var artık!

‘’Neyse ki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Hamd eder ve ismiyle başlarım ki O; Son Ahit Kur'an'ı indiren, iki kıblenin, üç mescidin ve Alemlerin Rabb'i Kuddüs olan Allah'tır cc!
Salât ve Selam; iki kıblenin ve üç mescidin İmamı, Son Fıtrat, Nebiyy'unel Mücahid'uş Şehid Muhammed Mustafa'ya...
O'nun kanından, canından ve yolundan gelenlere olsun...
Yüzünüzden tebessüm, dilinizden; mazlumlar için dua, zalimler ve işbirlikçiler için ise; beddua hiç eksik olmasın!
Ma'asselâm...

Bülent Deniz
Habervakti.com Genel Koord.
Filistin'e girişi yasaklı Kudüs Mihmandarı/Rehberi
insta: @bulentsea
X: @bulentdenizim
www.bulentdeniz.com