Yıllar önce bir yetkili ama etkisiz birisi akla zarar ziyan bir açıklamada bulunarak "Otistik çocukların beyinlerinde inanç alanı olmadığı için Allah'a inanmayı bilmiyorlar" demişti. Otistik çocukların anne babaları cenneti kazanırlarsa eğer alınlarının teri ile kazanmışlardır. O çocuklar değil ateist olmak cennete doğru koşar adım yürüyen çocuklardır. Toplumun yozlaştığının bir belirtisi de bu çocuklara toplum içinde hak ettikleri değerin ve yerin verilmemesidir.

Oysa ki otistik çocuklar aileleri tarafından binbir emek verilip eğitildikleri oranda insanlık için büyük bir berekettir. Otistik çocukların anne babaları kadar sağlık ve eğitim kurumlarında yıpranan çile çeken anne baba yoktur. Bu çocukların okul çağı geldiğinde anne babalar için büyük çile de başlamaktadır. Öncelikle okul müdürlerinin anlayışını, sonra da eğer sınıfına kabul edecekse öğretmenin ilgisini kazanmak için büyük bir çaba sarfetmeniz gerekiyor. Bu çocukların agresif saldırgan sinirli yapıları yoksa yüzde yüz kesinlikle normal çocukların okuduğu sınıflarda kaynaştırma öğrencisi olarak okumaları gerekmektedir. Çünkü bu çocukların asla ve asla zeka sorunları yoktur; hatta yerine göre çok zeki çocuklardır. Sorunları yaşıtlarıyla iletişim kuramamaları, sosyal olamamalarıdır. Onlar için dünya karmaşık anlaşılması zor bir yerdir. Öğrenme süreçleri ise onlarda korku uyandıran bir süreç olmaktadır. Onlarla iletişim kurmak zordur ama asla imkansız değildir. Otistik çocuklar hastanelerde tedavi edilmezler peki nerede tedavi edilirler? Her normal ve sağlıklı çocuğun gittiği okullarda bu çocuklara sosyal yaşam becerileri kazandırıldıkça yani bıkmadan usanmadan eğitildikleri takdirde bu çocuklar okullarda aslında tedavi olmaktadırlar.

Okul kapılarında çocuklarını sevgi adına koruma adına bekleyen bazı yüzsüz ve çirkef bir o kadar da bencil anneler otistik çocukları zaman zaman kendi çocukları için büyük bir tehlike olarak görmektedirler.

İstanbul sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği derken toplumsal değerlerimiz gün geçtikçe telafisi imkansız bir şekilde yok olmaktadır. Batı karşısında medeniyetimizin en güçlü yıkılmaz sarsılmaz kurumu olan aile çökmüştür. Öncelikle kadınlar karşısında erkeklerin iktidarı kadın örgütlerince yerle bir edilmiştir. Erkeklerin erkekliği yara aldıktan sonra da doğal olarak bu erkeklerin güçlü ve sağlıklı baba olmaları da sonlandırılmıştır.

Lacan'ın gelişim aşamalarında çocuğun gerçek hayatla karşılaşmasını sağlayan ve annenin sadece kendine ait olmadığını öğrendiği fenomen
Lacan’ın yasaklayan/hadım eden bir babanın sembolik varlığı olarak da tanımlanabilirse de;
"insan yavrusu, bu simgeyi kullanmakla kendini ötekinden ayırma imkanı edinir. İşte, bu noktada simgesel düzenin başlıca yasası babanın adı olarak ortaya çıkar. Baba, burada simgesel olarak fallus’a sahip olan yetkeyi temsil eder. Fallus, cinsel organ anlamında değil simgesel yasanın yetkesini temsil etme anlamındadır. Fallus’a sahip olan babanın adı’dır ve çocuk bu adı tanıyarak kültürün ve dilin dünyasına girer ve özne olarak o dünyaya tabi olur. Açıktır ki hadım edilme korkusu denilen süreçte aynı şekilde simgesel bir süreçtir." ( Okuması zordur ama biraz Lacan okursak Baba'nın Adı'nı öğrenmiş oluruz. )

Kadının Adı Yok denilerek başlayan sosyolojik süreçte artık Baba'nın Adı Yok olan bir süreç başlamıştır. Böylece medeniyetimizin kültürümüzün köklerine kibrit suyu dökülmüştür. Batı elinde bir çakmakla işimizi bitirmeye niyetlenmiş bir şekilde karşımızda değil içimizde çoktan yer etmiştir.

Son dönemde televizyon dizilerine bakarsanız; Çocuk, Benim Tatlı Yalanım, Zalim İstanbul dizilerini izlerseniz yakın zamanlarda artık Annenin Adı Yok sürecinin başlayacağını öngörebiliriz. Batı, medeniyetimizin ve kültürümüzün köklerine kibriti çaktığında cennet annelerin ayakları altından kayıp gidecek ve annelerimizin ayaklarının altında artık cehennem olacaktır.

Türkiye'nin Beka Sorunu Suriye, Irak yani Ortadoğu olduğu kadar da aile: anne ve baba yani kadın ve erkek sorunlarının çözülememesidir. Kadına şiddet sorununu çözelim derken devletin kurumları tarafından aile kurumu kökünden çökertilmiştir.

Ailemizin cenazesi yakın zamanda bir mahalle camisinin avlusundan ikindi namazı sonrası kalkacaktır. Cenaze namazına katılacak protokol üyelerinin bugünlerde işleri güçleri arasında aile ile uğraşacak vakitleri pek olmamaktadır.

Artık Adem'in çocukları Ahmetler Mehmetler dönemi bitmiştir. Çünkü Athena'nın çocukları Gökhanlar Hakanlar dönemi başlamıştır.

EK OKUMA:

Türk aile yapısı dizilerle böyle yozlaştırılıyor!

Televizyon dizilerinin Türk aile yapısının altını yonttuğunu belirten psikolog Hüseyin Kaçın, söz konusu diziler ve karakterlerle ne yapılmaya çalışıldığını çarpıcı dille kaleme aldı.

''Sihirli kutu televizyon ve Türk aile yapısı nasıl yozlaştırılır?'' başlıklı yazısında kadın psikolojisinin hedef alındığını belirten Kaçın, kadınların bu saldırıdan sonra hangi psikolojik rahatsızlıklarla uğraştığını da anlattığı yazısında çarpıcı açıklamalar yer aldı.

İşte Kaçın'ın söz konusu yazısı:
 

Sevgili Anne Babalar,

çocuk yetiştirirken artık bilinçlerinize değil bilinçlerinizin altına yolculuk yapın.

Bilinçaltı her insanın sırlı dünyasıdır.

Bilinçaltınıza erdiğinizde Şirin Baba'nın değil Tanrı'nın sesini bile işitebilirsiniz.

Bizden söylemesi...

Allah yolunuzu açık etsin...

Sihirli kutu televizyon ve Türk aile yapısı nasıl yozlaştırılır?