Anne ve annenin sütü...

Çocuk annesinin sütü ile dünyaya dair ilk ilişkisini kurmaktadır. Anneler öyle yada böyle sütleri ile gecesinden gündüzünden fedakarlık ederek besleyerek çocuklarının bedenlerini semiz semiz büyütmektedirler. Oysa ki erenlerimiz evliyalarımız demişlerdir ki: " adem vardır cismi semiz abdest alır olmaz temiz "

İslam medeniyeti ve Türk kültürü kuruluşundan yükselişine ve bugüne değin semiz değil temiz nesiller yetiştirmiştir. Sanayi devrimi ile şaha kalkan Batı medeniyetinin hastalıkları; çalışan kadınlar, feminist kadınlar derken İslam medeniyetinin de içine bir virüs olarak yerleşmiştir. İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmalarıyla kadın kadın değil, erkek erkek değil, aile aile değil, çocuk çocuk değil olmaktadır. Kadınlar artık çalışan yani özgür kadın, erkekler potansiyel olarak şiddete eğilimli kötü insanlar ve boşanma durumunda nafaka ödemeye mahkum kişiler, çocuklar ise yeni anne babalarımız, eşlerimiz yada sevgililerimiz olarak yaşamaktayız.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile Bakanlığı toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmalarıyla "Duygusal Ensest Aile Yapısı"nın temelleri sağlam bir şekilde atılmaktadır. İslam medeniyetinden güç alan "Türk Aile Yapısı" artık kendi kültürel değerlerimizden uzaklaşarak Batı medeniyetinin eğitim, bilim ve hukuk düzeninin kuşatması altına girmiştir.

Anneler babalar çocuklarının ruhlarını sağlıklı bir şekilde  besleyebilmekte midirler?

Özellikle anneler belki de babalar "ben çocuğum ile her şeyi paylaşıyorum" adı altında dertlerini kederlerini çocuklarına aktararak çocuklarının ruhlarını ezmektedirler. Terapi odalarına dertlerine derman arayan çocuklar da en temel olarak: "Annem babam benimle her şeyi konuşurlardı" demektedirler. Bu cümleler çocukların ruhlarının yara aldığının göstergesidir. Çocuklar daha hayatı öğrenemeden kendilerini aile sorunlarına çözüm bulmak zorunda kalmaktadırlar. Ebeveynler kendi sorunlarına çözüm ararken hissettikleri çaresizlik, endişe ve kaygılarını telafi etmek adına çocuklarına tutanarak yada yapışarak onlara nasıl büyük bir zarar verdiklerinin farkında bile değildirler. Kendini ifade etmekte zorlanan, bireysel ilişkilerinde yakınlık kuramayan, bir o kadar da ilişkilerinde sınır koymayı bilmeyen yeni bir nesil yetişmedir. Bu nesil, dindar değil deist ve biseksüel bir nesildir. Bu neslin en belirgin özelliği, ebeveynlerine ikircikli duygular yani bir yandan onları çok severken bir yandan da öfke yada nefret duyguları beslemeleridir.

Duygusal ensest ailenin temelleri nasıl atılır?

Çocuklara söylenen aşkım, bebeğim, bir tanem, tatlım, sevgilim gibi sözler duygusal ensestin belirtisi olarak değerlendirilebilir. Annecim, babacım, teyzecim diyerek hitap edilmesi çocuğun zihninde rol karmaşası yaratmaktadır. Çocuk bu sözleri işittikçe kendi zihninde anne baba yerine geçerken; anne baba da çocuk yerine geçmektedir. Çocuklar, anne babaları için onların mutsuzluklarını gidermek için oyuncak hükmündedirler.

Aile ilişkilerinde, kendi benliğimizin sınırlarını iyi belirlemediğimiz takdirde mutsuzluk kaçınılmaz olacaktır. Ailenin sağlıklı olması açısından birincil öncelik kişinin kendi benliğine önem vermek olmalıdır. Mutsuz ailelerde öncelikli değer kişinin kendisinde değil öncelik her zaman çocuk ve sonrasında da eşinde olmaktadır. Mutsuz ailelerde yoğun olarak rol karmaşası yaşanmaktadır. Kız çocuğu evin kadını yada annesi , baba evin kocası, anne ise çocuk rolüne girmektedir. Erkek çocuk ise evin kocası, anne ise erkek çocuğun karısı, baba ise evin çocuğu rolündedir. Sevgili gibi yaşanan; kız kardeş erkek kardeş ilişkileri, baba kız ilişkileri, anne oğul ilişkileri duygusal ensest aile yapısının kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Yüreği şefkat dolu anne gibi anneler, sokakta onuru ile dimdik yürüyen baba gibi babalar, teknolojinin tuzaklarına düşmekten korunmuş ve bunun sonucu olarak masumiyetlerini yitirmemiş erkenden büyümemiş çocuk gibi çocuk kalmış çocuklar gelecek günler adına barışın, esenliğin ve insanlığın umududur.

Fatih'te 4 kardeş ölü bulundu! haberlerini parasız pulsuz kalmak olarak analiz eden siyasiler, akademisyenler, köşe yazarları büyük bir yanılgı içindedirler. Toplumsal sorunların sebebi ekonomik olabilir ama çözümü psikolojik ve sosyolojik yaklaşımlar olmak zorundadır. Bu arada Gülten Dayıoğlu'nun

Dört Kardeştiler, ana babalarını art arda yitiren dört kardeşin kendi başlarına ayakta durma çabalarını anlatan kitabını da ilkokul dördüncü sınıfta okuduğum kadarıyla anımsıyorum.  Hayatta ayakta kalmak,  yıkılmamak ancak ve ancak ruhumuzu besleyen sağlıklı sevgi kaynaklarımız varsa mümkündür. 

Fatih’te üç kardeşiyle birlikte intihar eden Oya Yetişkin’in 33 yıllık arkadaşı ve sırdaşı Serpil Alkan, Hürriyet’e konuştuklarını irdelersek sorun ekonomik gibi gözükse de çocukluktan gençliğe ve gençlikten yetişkinliğe değin en başından beridir psikolojik sorunların Yetişkin ailesini yakasını bırakmadığını gözlemleriz.

Aslında bu intihar olayı;

kız çocuklarını erkek gibi, erkek çocuklarını da kız gibi yetiştiren annenin duygusal ensest aile yapısına uygun çocuklar yetiştirmesinnin sonucudur.

Serpil Alkan'ın söylediklerini çözümlemek yada analiz etmek için ekonomik açıklamalarla toplumu aydınlatan siyasetçileri, akademisyenleri, gazetecileri dinlememize gerek var mı?

Oya Yetişkin: "KARDEŞLERİNE BAKIYORDU"

Fatih'te 4 kardeşin intiharı hakkında 33 yıllık arkadaşları konuştu: "Ben ölürsem onlar da ölmeli"

"Oya benden 5 yaş küçüktü. 1986 yılında tanıdım, 18 yaşına yeni girmişti. Aynı yıl birlikte yaşadıkları anneannesi pencereden atlayıp intihar etmişti. Annesi kolundan tutup Cengiz Özer’in yanına getirdi. Kızımı dansçı yapın diye. Birlikte Cengiz Özer’in ekibinde şarkılar söyleyip dans ediyorduk. Alışveriş yapmayı çok severdi, hiç para biriktirmezdi. Annesi elindeki parayı hep alırdı. Kızına kötü davranırdı. Diğer kardeşlerine ve eve bakıyordu. İlk tanıdığım yaşlardan itibaren psikolojik tedavi görüyordu, ilaçlar kullanıyordu. Ek para kazanmak için modellik yapıyordu. Asabi biriydi, çabuk sinirlenirdi. Modellik dışında sporla da uğraşıyordu. Karate ve aerobik dersleri veriyordu."

Kamuran yetişkin: "ÇOK GÜZEL SESİ VARDI"

Fatih'te 4 kardeşin intiharı hakkında 33 yıllık arkadaşları konuştu: "Gençliğinde şarkıcılık yapıyordu. Diğer kardeşlerine göre daha olgundu. Bana ‘abla’ derdi. Evlerine çok giderdim, birlikte kalırdık. Neşe dolu bir insandı, ancak geçim sıkıntıları nedeniyle üzülüyordu. Yaşı ilerleyince ve annesi ölünce ağır depresyon geçirdi. Evden dışarı çıkmıyordu. Kilosundan dolayı sahne onu kaldırmıyordu. Bana ‘İş bul birlikte sahneye çıkalım’ diyordu. Çok güzel bir sesi vardı. En son geçen hafta konuştum. Erkek kardeşlerinin çalışmamasından şikâyetçiydi."

Cüneyt Yetişkin: "ANNESİ EN ÇOK ONU SEVERDİ"

Fatih'te 4 kardeşin intiharı hakkında 33 yıllık arkadaşları konuştu: "Anne Safiye hanım en çok Cüneyt’i severdi. Onu sakınırdı, dışarı bile göndermezdi. Bu nedenle evden dışarı çıkmayan, asosyal bir kişi oldu. Ben dışarı çık, gez, gör derdim. Ama sürekli evde bilgisayar başında dururdu. Saçları çok erken beyazladı. Çok bakımsızdı. Annesi onu askere göndermemiş. Bu nedenle asker kaçağıydı. Korkusundan bir yere gitmezdi. Yakalanırım diye abisi Yaşar’ın kimliğini kullanırdı bir yere gittiğinde. Korkak bir çocuktu, hayatında hiç çalışmadı. Hiç arkadaşı yoktu. Seni askeriyeye şikâyet edeceğim diye takılırdım. Bir odaya kapanır, konuşmazdı bile."
 

Yaşar Yetişkin: "BİR MOTORU VARDI SATTI"

Fatih'te 4 kardeşin intiharı hakkında 33 yıllık arkadaşları konuştu:

"Cüneyt’e göre biraz daha sosyaldi. Anneleri kız çocuklarını erkek gibi, erkek çocuklarını da kız gibi yetiştirdi. Yaşar sessiz, sakin, kimseyi incitmeyen bir kişiydi. Bir motoru vardı. Çiğköftecide kuryelik yaptı. Motorla ufak işlerle uğraşıyordu. Son yıllarda borçları nedeniyle motorunu sattı. Annesi öldükten sonra bunalıma girdi. Eve kapandı. Ablası Oya’nın kendi gibi modellik yapan Dora adında yabancı uyruklu bir arkadaşı vardı. Onunla bir süre arkadaşlık yaptı. Son günlerde iş bulmak için çabalıyordu. Keyfi yoktu."

Anlıyoruz ki: İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmaları Türk toplumuna büyük katkılar ve yenilikler sunmaya devam edecektir. Kadına şiddet haberlerinin birbiri ardına her gün televizyonlarda   artarak yayınlandığı yetmezmiş gibi  artık birlikte  intihar eden kardeşler haberlerini de sık sık duymaya başlarız yakında...  

Umarız ki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ailemizin çöküşüne yönelik yaşanan bu  sorunlara en kısa zamanda bilimsel çözümler üretirler.