Üç yüz yıllık bir kuşatmanın fevkindeyiz... Önce ruhumuz sonra bedenimizi saran bir kuşatma...
İşgal edilmiş zihinlerimiz... Bize biçilen mahpusa kendi ayaklarımızla götürdü bizi... Biz namına taşıdığımız her değeri, sırtımızdan çıkarıp atmakla kalmayıp üzerinde tepindik! Üstelik celladımızın kurbanı olduk diye sevindik...
Şimdi... Akbabalar tarafından lokma lokma koparılan etimizin acısını dahi sineye çeker olduk. Bize ait olmayan bir iklimde, hür görünümlü esirleriz artık... Sadece Allah'a kul olmakla yükseldiğimiz devirler hoş bir hatıradan ibaret... Boş tenekeler gibi bolca gürültü çıkarıyor olmamız aldatıyor bizi... İliklerimize kadar işlemiş bir bağımlılık belasıyla, katiyen dost olmayacakların maskarası haline gelmiş olmamız yetmez mi?
Biz... Yapmamız gerekeni yapmadık. Elin usulünü uygulayalım derken asıl mevzuyu ıskaladık. Halbuki neyi nasıl, niçin ve niye yapmamız hususunda Peygamberimiz (s.a.v) herşeyi bize öğretmişti. Onun öğütleri ve örnekliğinde yürüdüğümüzde, herşey ne kadar kolaydı bizim için... Ne vakit pusulamız şaştı! O anda derdimiz dağları aştı. Karton kuleler gibi basit bir esintide yıkılıverdik.
Önce Allah'tan istedik lakin kul olarak üzerimize düşeni yapmadık. Dualar fiili dua ile birlikte edilmeliydi, etmedik... Peygamberimiz (s.a.v) kolaylaştırınız zorlaştırmayınız dedi. Biz hep kolayına kaçtık. Bükemediğimiz bileği öpmeye alıştık da; bileğimizin niye büküldüğünü kendimize sormadık. Kazara soran olduysa da soruyu yanlış sorduğu için yanlış cevaplarla tepetaklak etti fikri zeminimizi...
Şimdi... Bize yakışanı yapmak zamanı... Emredildiği gibi dosdoğru olmak... İmanın gereğince Allah'ın rızasını kazanmak için çalışmak zamanı... İçine düştüğümüz kapandan Allah rızası için hayır diyerek çıkabiliriz. Allah rızası için bilim, buluş, ticaret, yönetim, üretim yaparsak... İnşallah bu çark tersine dönebilir. Dönmese bile, biz en azından Rabbimizin rızası hilafına durmadığımız için rahmetinden mahrum kalmamış oluruz.
Çağrıya gönül kulağımızı hakikaten verip yeniden iman etmemiz... Artık bir lahza dahi ertelenemez! Ama nasıl diye sormak yerine Gazzeli mazlum kadın ve çocukların ibretlik imanına azıcık kafa yorun yeter. Mesele sadece Gazze ve Filistin değil... Hala anlamadık mı?
İfrat ve tefrite düşmeden... Bize giydirilen bu deli gömleğini yırtıp atmalı artık... Hem karşı karşıya hem kol kola olmuyor. Dümen suyuna girdiklerimiz boğazımızı sıkarken şu dünya siyaseti denen orta oyununda... Yalanın ve sahtekarlığın bini bir para... Tek dünya tek gelecek zırvalarına pey verdikçe... Âkıbetimiz karanlık... Medenilik çalımı satan köhne sistemlerin hepsine birden hayır demeli! Kördüğüm olmuş bir ip çözülmüyorsa kesip atmak tek çare...
Sömürü üzerine kurulu kapitalist ekonomik çarklar öğütürken gün be gün herşeyimizi... Kafeste pasta börekle semirtilen Hansel ve Gretel misali... İnsin şeytanı cadılara ziyafet olmak için mi bunca aymazlık? Mecburiyetimiz mi var? Niçin bu küresel saçmalıkların tamamına uygun adım marş eşlik edilir ki? Herşeyin uluslararası mengenelere sıkıştırıldığı bir mecrada, nerede özgünlüğümüz, nerede varlığımız? Dağların fare doğurduğu asırlar bitmeyecek mi? Korku dağları bekler demişler... İyi de... Allah'tan gayrısından korkmayana ne olur ki?
Herkesin gönlünü edelim derken verilmez hesaplara düştük âh!
Sahi... Bütün dünya müslümanları olarak gerçekten Gazze'de olup bitene dur demek istiyor muyuz? Şüpheliyim nicedir. Bombalarla paramparça edilmiş masumlar çok da umurumuzda değil sanki... İslam Dünyası (böyle bir dünya var mı?) Gazze üzerinden dünyalık devşirmenin politik hokkabazlığı peşinde olmasın?
Mümin, müminin kardeşidir malum... Kardeş kanı ve canı haraç mezat... Yazık... Şu satırları yazarken bile kaç bebek daha bu vahşetten nasibini alıyor!
Hayır! Hayır! Hayır!
Allah rızası için, rızaya mani olan herşeye gönülden hayır diyorum!
Demeliyiz!
Lafta kalmadan... Yaşayışımızı, fiillerimizi, tercihlerimizi... Velhasıl her işimizi Hak emriyle bezeyerek hayır demeliyiz. -mış gibi yapmadan...
Bin sene evvel Sultan Alparslan'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Biz temiz Müslümanlarız, bid’at nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki, Allahü teala, halis Türkleri aziz kıldı." Artık bir türlü aziz olamıyorsak halis ve samimi değiliz demek...
Samimi ve halis olamayan ağızlardan dökülen her kelime, Gazze'de şehit olanları incitmekten öte neye yarar?
Ayar çekmek!
Evet! Lazım!
Lakin akordu bozulmuş gönül sazımıza!
Ve teslim olmak alın yazımıza!