Aradan 73 yıl geçmiş ama acılar daha dünkü gibi taze…

Tehditler, katliamlar, sürgünler, ölümler hep onlar için…

Yüzyıllardır yaşadığı vatanını, evini, köyünü, verimli toprağını terk eden ve ayrı ayrı ülkelere dağılan mültecilerin, kimsesizlerin, yetimlerin hikâyesi…

Yüzlerce değil, binlerce değil, yüz binlerce insanın dramı…

Film sahnesi olsa, yürek dayanmaz ama film değil, kurgu değil, hayal hiç değil…

Gerçeğin ta kendisi ama unutulmuş ve unutturulmuş gerçeğin…

Kardeşleri olan Müslümanların, çok ama çok yabancı oldukları bir gerçek…

Hâlâ aynı dramı yaşayan, hâlâ vatanlarından ayrı olmanın ızdırabını çeken, hâlâ mülteci oldukları ülkelerde hor ve hakir görülen Filistinliler…

Neler yaşadılar, ne çileler çektiler, nasıl öldüler, nasıl sürüldüler ve nasıl mülteci oldular?...

Çok uzak değil sadece 73 yıl ötede…

Biraz hatırlayalım, biraz düşünelim, biraz üzülelim…

Zahmet olmazsa…

***

Nasıl bir gidişti o, Ya Rabbi! Genç, yaşlı binlerce Filistinli yollarda. Çocuklar, bebekler, hamile kadınlar, seksenlik nineler ve dedeler adım adım ölüme doğru yürüyor... Hepsi açlıkla, susuzlukla, yorgunlukla imtihanda. Arada bir açılan taciz ateşinden ölenler şanslı. Hem dünya çilesinden kurtuluyor, hem de şehitlik mertebesini kazanıyorlar. Yaralananların ise tedavi edilmesi veya götürülmesi imkânsız.

Tek tük hayvanlara yüklenmiş yorgan, battaniye ve yiyecek torbaları, kadınların başlarında ve omuzlarında kocaman bohçaları, çocukların ellerinde kuru peksimetleri meçhule doğru bir yürüyüş... NEKBE...

Geride neler bırakmadılar ki! Dalları yerlere sarkmış o güzelim portakal bahçeleri, uçsuz bucaksız zeytinlikler, üzüm bağları, tarlalarda başaklarında kalıp kurumuş ekinler, aileden sayılan tavuklar, koyunlar, keçiler... “Sonra döner alırız, hele bir canımızı kurtaralım” deyip yollara düşmüş yüz binler...

Arkalarında bıraktıklarını düşünemeden, gittikleri yerde onları nelerin beklediğini bilemeden günlerce yürüyenlerin, en canlı şahididir tozlu yollar. Atılan her adımda yitirilen ümitler, her tepenin ardında kurban edilen canlar, bebelerin boğuk feryatları, ninelerin yakıcı ahları, babaların kahredici çaresizliği ve ümmetin sessizliği...

Acaba dünyada böyle bir sürgün yaşandı mı veya bundan sonra yaşanır mı?

Nekbe, büyük felaket, 15 Mayıs 1948...

***

Büyük Felaket nasıl başladı?

9 Nisan 1948 Cuma günü sabaha karşı, 600 Filistinli Müslümanın yaşadığı Deyr Yasin köyüne gelen 120 Irgun ve Lehi Siyonist Örgütü militanı, acımasız bir katliam yaparak çoluk çocuk demeden tam 254 kişiyi hunharca şehit etti.

14 Mayıs 1948 tarihinde David Ben Gurion Tel Aviv'de Theodor Herzl'in portresi altında İsrail'in bağımsızlığını ilan etti. 15 Mayıs'tan itibaren Haganah ve diğer terör örgütlerinin militanları İsrail Silahlı Kuvvetlerine katıldı ve 35 bin askerle bütün Filistin şehir ve köylerini işgale başladılar. Arap Birliği ise Ürdün, Mısır, Suriye, Irak, Lübnan kuvvetlerinden oluşan 21 bin kişilik göstermelik bir orduyu Filistin'e gönderdi.

Birleşik Arap Gücü askerleri güya yardıma geldikleri Filistinlilere tam bir ihanet içinde, onları korumak yerine ellerinden silahlarını alıp direnişlerini kırmaya çalıştılar. Ürdün Kralı Abdullah, Golda Meir ile kirli pazarlığa oturmuş, Batı Şeria ve Doğu Kudüs karşılığında Filistin işgaline göz yummuştu. Ürdün Genelkurmay Başkanı İngiliz Gallup Paşa (!) bile bu savaşın sahte bir savaş olduğunu, yazdığı hatıralarında belirtmişti. Kral Abdullah daha sonra 1951 yılında, Mescidi Aksa bahçesinde yapılan bir suikastta ihanetinin bedelini canıyla ödemişti.

Kudüs, Yafa, Lud, Remle, Hayfa, Akka, Safed ve Taberiye'den sürgün edilen binlerce insan perişan bir halde Gazze'ye, Lübnan'a ve Batı Şeria'ya gitmeye çalıştı. Katliamdan kurtulabilen binlerce Filistinli bu defa yollarda hastalık, açlık ve susuzluktan öldü. 750 bin Filistinli evinden, köyünden, toprağından sürülerek, kendi ülkesinde veya başka ülkelerde mülteci durumuna düştü. Mülteci Kamplarına ulaşanları ise sıkıntılı, zorlu ve sefaletle dolu bir hayat bekliyordu. İşte Filistinlilerin NEKBE dediği büyük felaketin başlangıcı böyle olmuştu. [1]

Cenin Mülteci Kampından Halid Raşid Mansur anlatıyor: "Hayfa'dan kaçarken şahit olduğum bir olayı unutamam. Bir kadın çığlıklar atarak ağlıyordu. Çünkü kaçarken bebeği yerine bir yastığı kucaklayıp çıkmıştı. Efsane gibi geliyor ama gerçek. Kendi gözlerimle şahit oldum."

Filistinliler evlerinden kısa bir zaman için ayrıldıklarını düşünerek, anahtarlarını yanlarına almışlardı. Filistinliler için evlerinin anahtarları geri dönüş sembolü idi. Yıllar geçse de bir gün mutlaka evlerine geri döneceklerini düşünüyorlardı. Kendileri dönemese de çocukları veya torunları evlerine dönecek, anahtarlarıyla kapılarını açacaklardı. Filistinliler mülteci olarak gittikleri ülkelerde sahipsiz ve kimliksiz geçirdikleri uzun yıllarda, ağır şartlara rağmen yaşamaya devam ettiler. 750 bin olarak başladıkları bu zorlu hayat yolculuğunda nüfusları altı milyonu aştı. Ama onlar, başta ABD ve Avrupa olmak üzere dünyanın büyük bir kısmı tarafından yok sayıldı. Hâlâ yok sayılmaya devam ediliyor.

73 yıldır anahtarlarını kutsal bir emanet olarak saklayan Filistinli mülteciler, hâlâ sabırla "avdetül-kübra" adını verdikleri büyük dönüş gününü bekliyorlar!

***

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER HANGİ KARARLARI ALDI?

* 27 Kasım 1947 tarih ve 181 sayılı karar: İngiliz manda yönetiminin Filistin'i terk edeceğini açıklaması üzerine alınan bu kararda, Filistin toprakları üzerinde birisi Arap, diğeri Yahudi olmak üzere iki ayrı devletin kurulması, Kudüs'ün silahlardan arındırılarak uluslararası bir statüye sahip olması öngörülmüştü.

* 11 Aralık 1948 tarih ve 194 sayılı karar: Bu kararın en önemli yanı yurtlarından sürülen Filistinlilere evlerine geri dönüş hakkının verilmesi ve Kudüs'ün uluslararası bir statüye kavuşturulması idi.

* 9 Aralık 1949 tarih ve 303 sayılı karar: Daha önce alınan 194 sayılı kararın benzeri konuları ihtiva etmekteydi.

* 4 Temmuz 1967 tarih ve 2253 sayılı karar: İsrail'in işgal ettiği Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze, Sina Yarımadası ve Golan Tepelerinden çekilmesi ve Kudüs'ün statüsünün değiştirilmesinden vaz geçilmesi belirtiliyordu.

* 19 Aralık 1983 tarih ve 38/180 sayılı karar: BM Genel Kurulu bu kararında İsrail'in "barışsever" bir üye olmadığını belirterek Kudüs dahil 1967'den beri işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısı yaptı. Bunun "Ortadoğu'da kapsayıcı ve adil bir barışın sağlanması için ön şart olduğu" belirtildi.

Bütün bu kararlar uluslararası hukuku hiçe sayan İsrail tarafından dünyanın gözleri önünde defalarca çiğnendi ve çiğnenmeye devam ediyor.

Başta Ürdün, Lübnan, Suriye olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış altı milyon Filistinli mülteci, ABD’nin en son açıkladığı barış (!) planında yok sayılıyor. Birleşmiş Milletler'e bağlı UNRWA'nın desteğiyle çok kötü şartlarda da olsa hayatını devam ettirmeye çalışan Filistinliler, 73 yıldır anahtarlarını saklayarak bir gün evlerine dönecekleri günü beklemektedir. ABD, İsrail'e desteğini açıkça göstererek, UNRWA'nın bütçesine yaptığı katkıyı önce azalttı, sonra kesti. Dünyanın gözü önünde bu insanları açlığa, hastalığa, eğitimsizliğe, daha doğrusu ölüme mahkum etti. Buna karşılık sadece Türkiye ve bazı ülkeler yardımlarını artırdı.

***

Kıymetli okuyucular.

Mübarek Ramazan’ın sonuna yaklaştığımız şu günlerde hepinize Allah’tan sağlık ve afiyet içinde huzurlu ve bereketli bir bayram diliyorum. Bu arada yeni öğrendiğim bir etkinliği sizinle paylaşmak istiyorum. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın kararıyla 2014 yılından beri 15 Ramazan Dünya Yetimler Günü olarak idrak ediliyor. Türkiye’de de yetimlere hizmeti kendisine görev sayan bir kuruluş var. Yetim Vakfı 2017 yılının 15 Ramazan Yetimler Günü’nde kurulmuş, faaliyetleri Türkiye dışına taşmış bir vakıf.

Dünyadaki yetimlerle ilgili açıklanan rakamlar, havsalamızın sınırlarını zorlayacak ve duyarsız kalmamızı imkânsız kılacak kadar bana çarpıcı geldi. BM rakamlarına göre dünya üzerinde 200 milyon yetimin olduğu, ancak bu rakamlara Kuzey Kore, Çin, Myanmar gibi ülkelerin dâhil edilmesiyle 400 milyon civarında bulunduğu tahmin ediliyor. Türkiye'de 268 bin yetim, 81 bin öksüz çocuk var. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'ne göre 2020 yılı Ocak ayı itibarıyla Türkiye'de bulunan 3 milyon 583 bin 584 Suriyeli mültecinin 1 milyon 680 bin 214'ü çocuklardan oluşuyor. Türkiye'deki Suriyeli yetim çocuk sayısına ilişkin sağlıklı veri bulunmuyor ama saha çalışmalarına göre bu rakamın 300 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Yetim çocuklar için yaptığı faaliyetler ve hizmetler ile onların sevgi dolu ve şefkatli bir çevrede, ruh ve beden sağlığı bütünlüğü içinde gelişmelerine katkıda bulunacak ortamı oluşturmayı amaçlayan Yetim Vakfı, Reyhanlı’da örnek bir Eğitim Köyü kurmuş. Burada Anaokulu, Milletlerarası İlkokul, Proje Anadolu İmam Hatip Ortaokulu ve Lisesi hizmet vermektedir. Vakfın sayılamayacak kadar çok faaliyetlerini öğrenmek her türlü yardım ve destekte bulunmak için www.yetimvakfi.org.tr adresi ziyaret edilebilir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şehadet parmağı ve orta parmağıyla işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetimi himaye eden kimse cennette böyle yakın olacağız.” (Buhari: Edeb 24)

 

[1] Geniş bilgi için: Nurettin Taşkesen, Nekbe Büyük Felaket, Mihrabad Yay. İstanbul, 2018.