Önceki yazımızda Efendimizin as bizzat kurduğu ‘’Devlet-i Âli Muhammed’’den bahisle; devletimizin, Efendimizden sonra gelenler eliyle nasıl sistemize edildiği sürecine değinmiş, Fatih Sultan Mehmed’in insanlığın ortak akli tecrübesini de baz almasıyla nasıl bir Cihan İmparatorluğuna ulaştığımızı özetlemiştik. Kurulan devletin özgün ve güçlü bir sisteme sahip olduğunu ve bu sistemin nasıl deşifre edilerek çöküş sürecine girdiğine değinerek yazımıza bu hafta devam edeceğimizi belirtmiştik.

Devlet ve Sistem! (2)

Anadolu, her daim; hak-batıl mücadelesinin merkez üslerinden biri olmuştur. Bu mücadelede sadakat ve ihanet, iki temel olgu olarak bu toprakların kaçınılmazlarındandır. Anadolu, sadıkların kahramanlıklarının menbaı olduğu kadar, hainlerin ve ihanetlerinde yatağıdır. Üstad’ın da dediği gibi ‘’oluklar çiftti’’ ne de olsa! ‘’Birinden nur akıyordu, birinden kir!’’ Ki düşmanlar, bu ihanetlerin oluşturdukları boşluklar üzerinden bize saldırma ve kılıç çekme cesaretini kendilerinde bulurdu. Anadolu'ya saldırı, eğer dış kaynaklı geliyor ise anlardınız ki içeriden buna çanak tutanlar vazifelerini çoktan ve sinsice yerine getirmişler bile.

(…)

Kadim akıl, Devlet-i Âli; sadakat ve ihaneti en zor zamanlarda hep dengede tutmayı başardı! Zaten başardığı sürece ayakta kaldı. Aksi durumlar ise; tarih sayfalarımıza hazin hikayeler yazdı. Patrona Halil isyanından, sığındığı yeniçeri ocağından çıkartılarak üzerindeki elbiseleri soyulan, eşeğe ters bindirilip tartaklanan, yuhalanan, tebasının kendisini taşladığı ve Yedikule zindanına götürülüp orada boğulan Genç Osman'a, ki o bir Sultan’dı! Ve bu yaşananlar Kanuni Sultan Süleyman’dan 55 yıl sonra oluyordu. At meydanının dili olsa da konuşsa! Nice Sadrazam’ların atlara iplerle bağlanarak cesetleri paramparça olana kadar meydanda yerlerde nasıl sürüklendirildiklerini anlatsa, Yassıada’da kurulan darağacına sorabilsek yada! Ve en son fiili tecrübemiz olan 15 Temmuz akşamına…

Bu nedenle Kösedağ'da mağlup olan bizdik! Yıldırım Bâyezid, Mürted’de ihanete uğradığında da yaşananların bugünlerde yaşananlardan bir farkı yoktu aslında!

Sadakat ve ihanet, devletin derinliklerine nüfus ettiği oranda etkisini arttıran birer kabiliyet ve zafiyet olduğunu bize hep gösterdi!

İşte tam bu nedendendir ki kontrol edebildiğimiz ihaneti, kontrol edemediğimiz sadâkate tercih ettik!

Buna mecbur kaldık.

18. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra devlet kademelerinde görevlendirmelerde var olan ve Devletimizi devlet yapan sistemin temel taşı; liyakat, ehliyet, emanet ve sadakat kriterleri sıralamasına istesekte uyamadık! Yaşanılan tecrübelerin getirdiği mecburiyetler karşısında, sadakat’i tüm bu kriterlerin ilk sırasına koyduk! Koymaya mecbur kaldık. Devlete, Sultan’a, millete sadık ama liyakat ve ehliyet sahibi olmayanlar göreve getirildi. Bu ise büyük sorunları tetikledi, kurumları çökertti! Liyakat sahibi olup dine-millete ve devlete sadık olmayanlar ise zaten satıyordu bizi! Üç kuruşa, kıytırıktan bir makama ve uçkur sevdasına.

Zaten o zamanlar iktidardan fikren çoktan düşmüştük!

Elimizde ne bir sistem nede bu sistemi onarabilecek liyakat sahibi, ehil, emin, cesur, sadık kimseler kalmamıştı. Var olanları ise sisteme çöreklenen o sadakatsizler çoktan devletten, liderden, vazifeden uzaklaştırmışlardı bile. Hesabiler, Hasbi’leri çoktan kapı dışarı etmişlerdi! Karanlık dönem başlamıştı! Osmanlı yıkılmıştı! Kurulan sistem çökmüştü! Peki devleti kurtarabilir miydik? Devlet küllerinden yeniden doğabilir miydi birkez daha?

Karanlık şeytani akıl, küresel haçlı-siyon terör örgütü intikam üstüne intikam alıyordu ve almaya devam edecekti! O günlerden sonra darbeler ve cunta hareketleriyle terbiye edilen; partiler yada milletin nezdinde Devlet-i Âli idi! Yağlı urganın ucunda asılan Menderes, zehirlenen Özal, suikastle şehid edilen Muhsin Başkan, partileri kapatılan merhum Erbakan değildi! Yine Devlet-i Âli idi!

Filistin'de İzzettin Kassam, Libya'da Ömer Muhtar, Kafkaslarda Şeyh Şamil değildi esir edilen, zindanlarda çile dolduran yada katledilen! Devlet-i Âli idi!

Düşen Şam, Bağdat, Kudüs, Medine değildi!

Devlet-i Âli idi!

(…)

Osmanlı’nın yıkılmasından sonra başlayan tek adam ve milli şef dönemleri sert geçen zemheri soğuklarıydı. Ölüme karşı sıtmaya razı olduk. Çok partili parlamenter yapıya geçtiğimizde bize üçlü teslis modelini yasama-yürütme-yargı konseptinde dayattılar! Hayır demedik! Hakeza genelde Atlantik, Batı Konseptini ve yeryerde Avrasya’yı! Ve karşılığında halen artçıları süren ağır bedeller ödedik! Bu dönemleri fırsata çevirmek adına ağır bedeller öderken diğer yandan siyaset ve kanaat önderlerimizle mevzileri geri almaya; siyasi, kültürel, ekonomik olmak üzere hayatın her alanında varolmaya, rol çalmaya çalıştık! Menderes’le birlikte Erbakan’lar, Özal’lar, Muhsinler, Aliya’lar, Dudayevler, Ahmet Şah Mesutlar, Şeyh Yasinler yetişti. Cihan İmparatorluğu idik ve tüm cihanda yeni cihangirlerle ayağa kalkacaktık! Tunus’tan Afganistan’a, Balkanlardan Filistin’e ve merkez üs Anadolu’ya kadar! Yöntem, mehteran usûlü idi! İki adım ileri, duruş ve her iki cenaha daim tedbirle bakış!

(…)

Dengeler, konseptler, planlar, kurgular, teknolojiler ve stratejilerini bize karşı kullananlar en son 15 Temmuz 2016’da karşımıza çıkmışlardı. F-16'ye levye attıran, tankın önüne yüzükoyun yatıran, Skorsky'den gelen yaylım ateşinin üzerine koşturan ve toplumsal cezbenin etkisiyle ormanda çıkan yangında yanan kozalakların, ısının tesiriyle patlayarak yüzlerce metre uzaktaki çam ağacına sıçrayarak diğer kozalakları tutuşturması gibi Küresel bir intifadaya dönüşebilecek bir duruş, direniş ve diriliş örneği sergiledik ve akabinde 24 Haziran 2018 seçimleriyle ‘’Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’’ni gerçekleştirdik.

Gözlerden kaçsada yüzyıl sonra tekrar fabrika ayarlarına dönmek için bir fırsat oluşturduk. Dün, sistemi olan ama uzun yıllar lider sorunu yaşayan hareket, yüzyıl boyunca sistemi olmayan ama iyi liderler yetiştiren bir yapıdan; şimdi liderle, sistemini tekrar buluşturma fırsatını yakalıyordu. İşte tam da bu nedenle büyük resmi görenler, ısrarla ve tehditvari bir dille ‘’mevcut sistemi kan dökmeden değiştiremeyeceğimizi’’ söylüyordu! ''Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” diyorlardı.

Sözü, eylemi, duruşu değerli, karizmatik ve küresel hegemonyaya onurla direnen, eline taş almadan, kitleleri sokaklara dökmeden sabırla yürüyen liderlerle geldiğimiz bu noktada artık sistemine kavuşma yolunda ilk aşama olan ‘’partili cumhurbaşkanlığı!’’ tüm karşı çıkma söz ve eylemlerine rağmen hayata geçiriliyordu.

Yeni bin yılın başında konsept; Erdem, İrade Ve Cesaret olarak ilan edildi!

Erdem için; Gazali ve Ahiyân ekolü,

İrade için; Nizam'ul Mülk, Karatay ekolü,

Cesaret için ise; Melikşah, Baybars, Çelebi Mehmet ekolü.

(…)

‘’Partili Cumhurbaşkanlığı!’’ sistemi yeni bin yılın Fatihlerinin önünü açmak için sadece ilk adımdır. Aşama aşama kurumsallaşarak sistemize edilmeye devam edilecek! Açmazları, eksiklikleri, paradoksları tamir edile edile yürünecek ve bu doğal olarak sancılı olacak!

Doğacak olanın kıymeti kadar sancılarımız ağır! Doğum kutlu, doğum zordur!

Liderlik, uzun bir aradan sonra; kaybettiğimiz sistemimizle tekrar buluşmuştur!

Erdemimiz kıtalar aşıyor! Toplumları etkisi altına alıyor!

İrade'de teslis bitiyor, Muvahhidleşiyoruz!

Cesaretimizi test etmeye ise 15 Temmuz’dan sonra korkuyorlar artık!

Adaletin terazisi kuruldu! Kılıç, kından çıktı! Erenler, Alperenler, Kalperenler teyakkuzda!

Derin Millet kıyamda! Kızılelma az ötede!

10 Şevval 1439, 24 Haziran 2018 ise başlangıçtır!

DEVLET, SİSTEMiyle o gün buluşmaya başlamıştır.

Yürüyüş mehteran usulü olsada, başlamıştır.

Ritmi ve moralinizi bozmayın!

Bozanlara fırsat vermeyin!

Bülent Deniz - Habervakti.com Genel Koord.

@bulentdenizim

www.bulentdeniz.com