Müslüman olmak, hayata İslamî kurallar çizgisinde bakmaktır; toplumsal problemlere İslamî ölçüleri dikkate alarak çözümler üretebilmektir.

Kafalarımız İslam ile ayarlı olmadığı için bunu yapamıyoruz, yapamadığımız için de sıkıntılarımız ve üzüntülerimiz artıyor, insanımızın dünyası da âhireti de zarar görüyor.

Önce güncel haberimizi okuyalım:

“500 BİN ÖĞRENCİ BULUNDUKLARI ŞEHİRDEN BAŞKA ŞEHİRDE ÜNİVERSİTEYE YERLEŞTİ
Bu yıl 1 milyon 5 bin 490 genç üniversitelere yerleşti. Üniversiteye yerleşen gençlerin 154 bin 859’u açık öğretimde, 850 bin 631’i ise örgün öğretimde eğitimlerini sürdürecekler.

Örgün eğitimde üniversite hayatlarını sürdürecek öğrencilerin ise 502 bin 295’i bulundukları şehirden başka bir şehirde üniversiteye yerleşti.”

Haberin ikinci bölümü önemli. Erkek ve kız olarak sayılarını eşite yakın olarak kabul edebileceğimiz üniversite öğrencilerinin 502 bin 295’i bulundukları şehirden başka bir şehirde eğitim görecek.

Bu Üniversiteye Erkek Çocuklarını da Vermem

Rahmetli ilim ve ahlak adamı bilge Şeyh Nazım Kıbrisî’ye kızlarımızın tesettürlü olarak üniversiteye gitmesi meselesi sorulunca –uygulanan maddeci eğitim sistemi sebebiyle-  ben değil kız çocuklarımızın üniversitelerimize erkek çocuklarımızın gönderilmesini bile  onaylayamam, demiş.

Doğru söylemiş…İşin özü aslında budur… yani “her bir varlık anlamına yaratılan ayetlerle insan hayatını bütün yönleri ve ana hatlarıyla  kuşatan Kur’ân ayetlerini birleştiren eğitim sistemi.” Bu sistem kurulamadığı için  hayatı konumlandırıp amaçlandıramayan  insanlık bunalımlar ve çözümsüzlük içinde.

Değinilen ana eğitim sistemi problemi bir tarafa  ikinci – üçüncü derece problemlerimiz de var. Bunlardan biri de üniversiteli gençlerimizin  çoğunluğunun bulundukları şehrin dışında bir şehirde okuma mecburiyetleri.

Devletin Etkin Planlaması Gerek

Devletimiz, etkin bir planlama ile alacağı zecrî kararlar ve sunacağı imkânlarla üniversitelerimiz arasında seviye farkını asgariye düşürebilir. Gençlerimiz de ailelerinden koparılmadan bulundukları şehirde eğitim görebilirler.

Aslında bu durum fabrikalar Anadolu şehirlerinde kurularak işçilerimiz için de düzenlenmelidir.

Tam burada unutamadığımı ve Güzel Kul Olma Mücadelem isimli hatırat kitabıma da aldığım bir olayı nakletme gereğini duyuyorum.

“ İbrahim Bodur’la Unutamadığım Diğer Bir Anım

Yaklaşık kırk yıl öncesi Bir Ramazan gecesinde Süleymaniye Camii’nde kılınan teravih namazından sonra -nasıl oldu, kim davet etti- hatırlamıyorum. Hepsi de rahmetli  olan İbrahim Bey, Nevzat Yalçıntaş ve Yaşar Nuri Öztürk Hocalarla birlikte, duahan Adem Erim’in Fatih Kıztaşı’ındaki Mevlidhanlar Derneği’ne gittik.

O akşam orada genellikle İbrahim Bodur Bey konuştu. Onun ilginç bulduğum için unutamadığım görüşlerini onun dilinden aktarayım:

Vehbi Koç ve diğer yatırımcı arkadaşlara yatırımlarını Anadolu şehirlerinde yapmalarını öneriyorum. Ailenin bir çocuğu tarlada/iş yerinde çalışırsa, diğeri de fabrikada çalışır. Aile parçalanmamış olur. Fabrikada çalışmak üzere İstanbul’a gelenler hayatın bütün yükünü omuzlarına alıyorlar. Yanlışa düştüklerinde çevrelerinde uyaracak kişiler de olmuyor. Sendikal saptırmalara maruz kaldıkları için zarar verici unsurlar haline de gelebiliyorlar. Kaybeden insanımız ve ülkemiz oluyor.

İbrahim Bodur o dönemde yatırımlarını Çanakkale’nin bir ilçesi olan Çan’da yaptığı ve yoğunlaştırdığı için önerileri anlamlıydı ve bana göre görüşleri bugün için de geçerlidir.”

Hatıratımın bu bölümünü yazarken şu notu düşmüştüm:

“Burada sırası gelmişken ifade etmek isterim; Üniversite talebelerini, özellikle de kız çocuklarını ana baba ocağından koparmadan eğitebilmenin yollarını araştırmalıyız.”

Eğitim Göçünün Sakıncaları

İslam, hayatın kolaylaştırılmasını öğütler. Yüce Rabbimiz İslami çizgide yaşayacaklara hayatı kolaylaştıracağını vaat ederken Sevgili peygamberimiz de “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız,” buyurarak kolaylaştırmayı görev olarak yükler. (Talak 4: Buhari Edeb 80)

Yöneticilerimizin bir temel görevi de hayatın her alanda kolaylaştırılmasıdır.

I. Kendi ilinde eğitim görecek gencimizin hayatı kolaylaşır; barınma ve büyük ölçüde yemek külfetinden kurtulur. Devletten kredi isteme gereği de duyulmayabilir.

II. Ailesinin yanında olan gençlerimiz özellikle de kız çocuklarımız ailesi ve çevresinin maddî ve manevî koruması altında olur, yanıldığında uyarılır. İhtiyaç duyduğunda moral desteği alır.

III. Kötülerin ve kötülüklerin şerrinde daha güvencede olur. Tanımadıkları bir şehirde ve bilmedikleri insanlar arasında özellikle kız çocuklarımız etkilenebilir, fikren ve filen iğfal edilebilir, sonunda yüz üstü bırakılacakları ilişkilere girebilir, şiddete de maruz kalabilir.

IV. İnsan çevresine alışabilir bir varlık olsa da zorlukları içeren gurbet manen çökertebilir ve çalışma azmini kırılabilir. Genç, tahsilini bırakabilir veya gereksiz uzatabilir.

V. Ailesinden yıllarca uzakta yaşayacak gençlerimizin aile bağları da zayıflayabilir.

VI. İyi bir din eğitim alınmamışsa – ki alınamıyor- ateizme ve deizme kayabilir veya imanî, ahlakî ve iffet ölçülerimizle  çelişen seküler bir yaşama sürüklenebilir.

Üniversiteli gençlerle yapılacak özel mülakatlar daha nice sakıncaları ortaya çıkarılabilir.

Kız Çocuğu Farklı Görülmelidir

Anlaşılacağı üzere farklı bir şehirde eğitim görme, kız çocuklarımız açısından daha da önemlidir. Burada, Peygamberimizin kadınlarımızın-kızlarımızın yanlarında mahremleri olmaksızın yolculuklara çıkılmasını kısıtlayıcı emirleri ile   eşi hacca gitmeye hazırlanırken kendisinin silahlı savaşa katılmak için geldiğini beyan eden kişiye kadınına refakat etmesi emrini  hatırlarsak konunun önemini daha bir kavrayabiliriz.

Gidilen yerin güvenli olması da yeter değildir. Kızlarımız dıştan gelebilecek  tehlikelere karşı  korunabilse bile  ana baba ve çevre denetimi olmadığı için  doğru yoldan  bizzat kendileri de  sapıcı ve  saptırıcı olabilirler.

Yukarıda genel olarak değindik ama kız çocuklarımız açısından bir daha değinelim: Bekâr kız çocuklarımızın  mecburi  hizmetleri  için de ailelerinin bulunduğu iller tercih edilmelidir.

Tarihî ve Yaşadığımız Dönemin Şartları

Tarihi dönemlerde ilim tahsili için şehirler arasında seyahatler yapılır ve uzak coğrafi bölgelere gidilirdi. Dönemimizde de gidilmekte ve ülkemize de gelinmektedir. Buna dün olduğu gibi bu gün de ihtiyaç ve  hatta mecburiyet  vardır.

Bizim üzerinde durduğumuz konu, ruhen korumasız çocuklarımızın şehirlerimiz arasında yüzbinler halindeki göçüdür. Ve bu durum aslında çözümleyebileceğimiz bir problemdir.

Hulâsa…

Hulâsa edersek temel meselemiz “ her bir varlık anlamına yaratılan ayetlerle insan hayatını bütün yönleri ve ana hatlarıyla  kuşatan Kur’ân ayetlerini birleştiren eğitim sistemini” ikame edebilmektir. Bunu yapabilseydik eğitimle manen koruyup beslediğimiz kız çocuklarımızın ailelerinin bulunduğu şehrin dışında eğitim anlamalarını zarar şöyle dursun faydaya bile dönüştürebilirdik.

Kız çocuklarımız dahil gençlerimizi, Rabbimize güzel kullar yetiştirmemiz ülkemizin temel meselesidir:

“ Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin  başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.” (Tahrim 66/6)