Yazımızın başlığı Ebu’l Bekâ er-Rundî’nin Endülüs Ağıdı (Nûniyye) adlı uzun mersiyesinden bir mısradır. Mahmut Kaya tercümesiyle bu mısraın yer aldığı kıta şöyledir:


Sekiz asırdan beri İslâm’ın aziz yurdu

Endülüs’ü bir düşün, nasıl felaket vurdu!

Sanırsın ki Uhud’la Sehlân düşmüş üstüne

İhanet ile düşman el ele tuzak kurdu


Ronda (Runde) doğumlu olan er-Rundî, 1204-1285 yılları arasında yaşadığına göre,


Kilise olmuş mescit, minare çan kulesi

Duyulmaz bu diyarda “Allahu ekber” sesi

İsa peygamber görse ne derdi bu gürûha

“Siz Hıristiyan değil, bir Allah’ın belası!..”


Kıtasıyla da mevcut durumu anlatmaktan çok, Müslüman ferasetiyle asıl gelecekteki durumu anlatıyor gibidir.

Çünkü o ömrünün ilk otuz dört yılını Endülüs’te Muvahhidler devrinde, kalanını ise Merînîler’le Nasırîler’in (Benî Ahmer) hakimiyetinde yaşamıştı.

Kendi içindeki iktidar kavgalarıyla zaten çok zayıf düşmüş ve ellerinde sadece Gırnata şehri kalmış olan Nasırîler’in, İspanyollar tarafından işgal edilmesiyle başlayan zillet devrini, Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinin bir sonucu olan engizisyonu, küçük çaplı isyanlar bahane edilerek yapılan soykırımları, on yaşın üstündeki kadın ve erkeklerin sürgün edilişlerini… görmediği gibi, Ronda’nın uçurumların atılan Müslümanların feryatlarını da duymadı er-Rundî. Fakat şair duyarlılığı ve Müslümanların adım adım yenilgileriyle parçalanmış kalbiyle yaklaşan bir soykırımın ilk münadisi olmuştu.

Ayrıca alim bir şair olarak, Mehmet Özdemir’in verdiği bilgiye göre Kayreyan, Dımaşk, İskenderiye, Bağdat gibi İslam Uygarlığı’nın bilim ve kültür merkezlerinden getirilen kitaplarla kurulmuş Kurtuba, İşbiliye (Sevilla), Tuleytula (Toledo), Gırnata (Granada) kütüphanelerinin İspanyollar tarafından tahrip edilmelerini, Kardinal Ximenez’in (ö. 1517) çağrısıyla başlayıp Gırnata’nın düşünden itibaren Babü’r-Remle adıyla bütünleşerek yaklaşık yüz yıl devam eden ve adeta bir meydan gösterisine dönüşen kitap yakma zulmünü de görmedi er-Rundî.

Endülüs’te iktidar çatılmaları sırasında kütüphanelerin yağmalanması alışılmış bir durum gibiydi. Ama bu harekette kitaplar tahrip olmuyor sadece şahısların zimmetine geçerek çevreye dağılıyordu. Babü’r-Remle’de yaşanan ise gerçek manada bir kitap soykırımıydı. Meslekleri, maharetleri nedeniyle şehir hayatında kendilerine zorunlu olarak ihtiyaç duyulan Müslümanların bu ihtiyacın giderilmesi karşısında Granada’dan gruplar halinde sürülmeleri sırasında ellerindeki kitapları teslim etme şartı konulmuştu ve buna göre yeni bir sürgün yeni bir kitap yakma vakti demekti.

Bu süreç Sibel Eraslan’ın dünkü yazısındaki MS.4.yy’da İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılmasıyla başlayıp, Naziler’den Bosna-Hersek’teki ‘Kütüphane ve Arşivlerin’ yakılmasına uzanan Batı’ya mahsus kitap yakma hikayesinin en can yakıcı örneklerinden biri olarak tarihe geçmiştir.

Dünya tarihinde Moğollara ve Batılılara özgü olan bu menfur fiilin Batı’daki en büyük destekçisinin sanatçılar olması da altı çizilmesi gereken önemli bir husustur.

Özellikle Rönesans devrindeki Batılı sanatçılar kardinallerle, papalarla işbirliği içinde ürettikleri Müslüman / Türk korkusunu topluma yaymada çok etkili olmuşlardır. Sophia Rose Arjana’nın Batı Tahayyülünde Müslümanlar adlı kitabında (Ketebe Yayınları, 2019) bu konu şu satırlarla verilmiştir:

“Rönesans sırasında sanatçılar, Hıristiyan azizlerin işkenceye uğramasında, uzuvlarının kesilmesinde veya infaz edilmesinde sıklıkla Türk figürler kullanmışlardır. Üç örnek olarak Altichiero’nun Beheading of St. George (Aziz George’un Boynunun Vurulması), Figdor’un Şahitlik Ettiği Usta’nın Martyrdom of St. Lucy (Aziz Lucy’nin Şehadeti) ve Balthasar Moret’nin Martyrdom of St. Tarbula (Aziz Tarbula’nın Şehadeti) zikredilebilir. Aziz George’un, etrafını çok sayıda sarıklı kimse sarmış olduğu halde diz çökmüş şekilde infazını beklediği Altichiero’nun resmi tasvir edilen şiddet bakımından en hafifidir. Diğer iki resim çok daha dehşet vericidir. Martyrdom of St. Lucy’de sarıklı kimseler çoktan ateşe verilmiş olan, dua eden Lucy’ye bakmaktadır. Romalı bir asker onun kalbini deler. Son örnek olan Martyrdom of St. Tarbula’da sarıklı kimseler azizenin bedeninin parçalanışını izlemektedir. Ölümü etrafındaki anlatılara göre Tarbula ikiye bölünmüş, sonra uzuvları parçalanıp yakılmıştı.” 

Dolayısıyla en son İsveç’te Kur’an yakma fiiliyle açığa çıkan Kitap / Müslüman/ Türk düşmanlığının temelleri asırlar önce atılmış olduğundan buna karşı verilecek mücadelenin zorluğunu göğüslemeye de hazır olmamız gerekir.