Son zamanlarda toplum olarak bir derdin içine itildik. Teknoloji bağımlılığı. Çoluk çocuk aileceesir olduk. Teknoloji ile imtihanımızın bir de ihtiyaç boyutu var. Artık neredeyse her işimizi bilgisayarın yaptığını yapan akıllı telefonlarla yapıyoruz. Zaruri olarak ta her an elimizde. Buradaki sıkıntı işlerimizi bu araçla görmemiz değil, değerlerimizi, kendimizi, neslimizi ve yuvamızı korumak gibi tedbirlerimizin olmaması. İnternet erişimine ulaşınca uçsuz bucaksız bir dünyanın içinde bulduk kendimizi. Gördük ki, sınırları ve değerleri olmayan bütün hastalıklı yapılar ve zarar kaynakları; insanı bağımlı edicivideoları vemesajları; eğlendirici, cezbedici ve masum bir formda sunuyor. Biz ne yaptık? Merak edip baktıkça baktık, eğlendikçe devam ettik, bizi mutlu eden duygusal gıdalarla doymaya başladık ve kafamızı dağıtacağımız ve sonradan da dağılacağımız mecra haline geldi. İçindeki oyunlarla oyuna geldik, gönlümüzü bağladık, aklımız gölgede kaldı.

Daha cazip olan kendine çekiyor

Evde sevgi ve değer görmeyen ya da önünde doğru bir rehberi olmayan çocuklar ve gençler ya oyuna, ya tik tok videolara ve kötü sitelere girerek, kendisini edep çizgisinin dışına savuran ve bir ahlâk erezyonuna maruz bırakan sosyal medyaya gönül verdi. Biz yetişkinler ise, iş gerekçesi ile fakat iş hacmini aşan ve açıklanması çok da kolay olmayan ilgimizle, eş ve çocuklarımızın hakkından çalarak zamanımızı ipotek ettik, gönüllü olarak kendimizi teslim ettik. Yolda, evde yemekte, yatakta, direksiyon başında…hep başkalarına bakıp ilgilendik. Sonra da beynimize aldığımız mesajlar, bizi değiştirdi, “O bunu asla yapmaz” denecek işler yapıp, “Herkes yapıyor, ne var bunda?” deme derecesine düştük evet kelimenin tam anlamıyla çaptan düştük.

Gözün ilgisi gönlün sevgisidir

Duygu bağı ne tarafa dair kuvvet kazanırsa, insanı o tarafa doğru çeker. Eğer bu duygular aklın, mantığın ve imanın desteklediği duygular ise; insanda dünyayı etkileyecek ve hayran bırakacak bir duruş ve adanmışlığa dönüşür. İnsan, hakkı kabule mani olmayan bir fıtratta yaratılmıştır ve bulunduğu mekân ve ilişkiden etkilenir. Anne baba ile oluşması gereken sevgi bağı, şefkat ve paylaşım ihtiyacı giderilmişse, şahıs sağlam bir zırh içindeymiş gibi korunaklı olur, değilse duygusal bünye direnci düşük olur. Bu hem çok kolay etkilenme hem de bu açığını giderme konusunda her an arayış içinde olma riski taşır. Halil Cibran daaşağıdaki veciz ifadelerinde buna değiniyor.

Ve şehrin yaşlılarından biri, 'Bize iyilik ve kötülükten bahset.' dedi.Ve o cevap verdi:

'Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil. Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?

Gerçekten de iyilik, acıktığında en karanlık mağaralarda bile yiyecek arar ve susadığında kirli, durgun sulardan bile içer.

Nasipse haftanın konusu:Evde Telefonlar Uçak Moduna Alınmalı -3-