Yeni öğretim yılına girerken Bakanlık yeni düzenlemeler yaptı. Milli Eğitim Bakanlığında yapılan son düzenlemeler arzu ettiğimiz yeni bir dönüşümün kapısını aralayabilir mi? Liselerde sınıf tekrarı, devamsızlık, açık öğretime geçiş ve okullarda cep telefonu kullanımına ilişkin düzenlemeler okul eğitiminin ciddiyet kazanmasında önemli adımlar olabilir. Keza İlkokullarda sınavların kaldırılması da önemli bir adım görünüyor.
Eksik kalan ne peki? Bunların temelleri çürümüş binada yapılan restorasyonlar olarak kalmaması için asıl yapılması gereken ne peki?
Bilimde inanç-iman ve aşk olmadıkça, bilgide derinleşmek ve bilimi ideal haline getirmek ve böylece büyük buluşlar yapmak ve ilmi memleket ve insanımız yararına kullanmak mümkün olmamaktadır. Örneğin konuyu fen bilimleri açısından ele alalım. Fen eğitiminin temel bir gayesi, insanı aldığı eğitim sonucunda kendisi için yaratıldığı ve tasarlandığı belli olan tabiatı doğru anlamayı sağlamasıdır. Bu noktada din ile bilim yada felsefeyi ayrı düşünmek yanlıştır. Fen bilimleri Allah’ı ve inanca ait gerçekleri tanımanın aracı olduğu zaman, o bilim, imana dönüşecek ve kutsal bir nitelik kazanacaktır. Aksi halde “seküler hurafeleri” hangi güzel ve özel yöntemlerle öğretirsek öğretelim değişen bir şey olmayacaktır.
Bu iman ve aşkı sağlamak için yapılması gereken nedir? Öncelikle ders kitaplarının dünyevilik/menfaat ve materyalist anlayışın baskısından/işgalinden kurtaracak çabaların içine girilmesidir; kitaplara öğrenciye ideal/kültür aşılayacak şekilde muhteva kazandırılmasıdır.
En başta yapılması gereken ise ders kitapları ve müfredatların öğrencinin imanını ve ahlakını çalan, inancından eden ideolojik muhtevadan kurtarılmasıdır. Bunun için de fen bilimleri bağlamında söyleyecek olursak bilimsel bir disiplin içinde ilahî tasarrufu göstererek ders kitaplarının yeniden yazılmasıdır. Tabiat bir sanat galarisi ve fuar gibi hali ile Allah’in isim ve sifatlarına ayna olmaktadır. Hangi varliğa nazar etsen orada Allah’in varlığını ve birliğini ihtar ve isaret eden bir levha görürsün. Onun için her sey Allah’ı hatırlatıp tevhidi huzuru kazandırır. Bu yüzden bilimle dinin, Kuranla kainatın ayrıklığı ve laikliği düşünülemez.
Hangi dinden ve inançtan olursa olsun herkesin ortak rehber alacağı hakikatler tabiatta bulunuyor. Tabiat/fenler hepimizin ortak olarak rehber alacağı kitaptır. Hangi dinden ve inançtan olursa olsun ortak yol bilimsel metotlardır. Bilimsel gerçeklere karşı kimsenin karşı çıkma lüksü yoktur.
Her zaman gördüğümüz asıl tabiat gerçekleri fen derslerinde nazara verilmiyorsa bilim yolunu şaşırmış dinsizliğe ve ateizme alet ediliyor demektir.
Yardımlaşma/inayet, hayat ve diriltme, rızık-beslenme, mükemmele gidiş/tekamül, güzelleştirme -süsleme faaliyet, düzenlilik/nizam, adalet, denge, temizlik, iktisat-israfsızlık, hikmet ve gaye, sanat/tasarım ..vd. gerçekler, bizi sürekli ilgilendiren asıl tabiat gerçekleridir.
Güzel ahlakın yansımaları olan bu ilahi tasarruflar ders kitaplarında yer almaz. Halbuki bunlar aynı zamanda ahlaki değerler olarak da ders kitaplarında nazara verilse, değerleri ve güzel ahlakı daha kısa bir yoldan çocuklara öğretmenin yolu açılmış olacaktır.
Bir kere bilimsel düşünce ideolojik davranmaktan kaçınmayı gerektirir; eserleri ile açıkça kendini belli eden kast ve iradeye, hikmetli yapılışa ve gözlenen tasarım ve denge gerçeğine dikkat çekilmesi kimi niçin rahatsız etsin?! Yaratılışı ve yaratılış sırlarının tesadüf ve tabiat gibi yalancı ve yanlış mabut/ilahlara (hırsızlara) verilmesi hangi dinden olursa olsun her insanın rahatsız olacağı bir durumdur. Bilimle ve gerçeklikle bağını koparmış, yalana mahkum olmuş bir kısım insanlar rahatsız olacak diye tabiattaki olayları ve nesneleri Yaratıcısından (Sahibinden) kaçırarak bilimi “hırsız” konumuna düşürmeye hakkımız yoktur.
Fen eğitimi insanımızın inanç değerleri ile çelişen yapı arzettikçe öğrenci ikilem içinde kalacak; şizofrenik ve hasta bir kimliğin oluşmasına zemin hazırlanacaktır. Doğru bir fen eğitimi sayesinde öğrenci tabiattaki muhteşem düzeni ve harika tasarımları derinliğine farkedecek; hayret duyguları içinde kalacak; öğrenmeye karşı açlığı ve merakı daha da artacaktır. Dahası, doğadaki hassas mekanizmaların ve düzenin ileri düzeyde fark edilmesi; bunlara karşı takdir ve saygı duygularını geliştirecektir. Şüphesiz bu farkındalık, tüm canlı ve cansız varlıkları ile ekolojik dengenin ve çevrenin korunması için bize emanet edilmiş olduğu gerçeğinin daha iyi fark edilmesini sağlayacaktır. Güzel ahlak gibi çevrecilik ve merhamet ve sevgi duygularının ve farkındalıkların artmasında doğru bir fen eğitiminin büyük katkısı olacaktır.
Tabiat Bir Ahlak ve Değerler Kitabı
Rüzgarın esişinden, dünyanın dönüşüne, kalbin atışından, tutun da azalarımızın şekillerinden büyüklüklerine kadar her şey ölçülü ve dengeli. Başıboş bir hareket yok. Karmaşa değil nizam hakim. Tabiatın verdiği en büyük dersin doğruluk, dürüstlük ve nizam olduğunu söyleyebiliriz. Tabiatta yanlış yapılan, yarım bırakılan ve insanı aldatan bir icraat göremezsiniz.
Tabiat her daim dürüstlük dersi verdiği gibi temiz ve düzenli hali ile sürekli temizlik ve düzen dersi veriyor. Yattığın, oturduğun, iş yaptığın yeri temiz tutacaksın. Etrafı dağınık bırakamazsın. Çevreni kirletemezsin diyor. Tabiattaki temizlik ve düzen kanunu bunu söylüyor. Anayasaya uyduğun gibi tabiatın yasalarına da uyacaksın. Tüm var edilmişler bir uyum içinde fıtrat vazifelerini yapıyorlar, yardımlaşma ve işbirliği içindeler. Her şeyde ve her yerde israfsızlık ve iktisat düsturları hükmediyor, denge/adalet yasaları hakim.
Ağaçlar bir anda büyümezler, yaprak ve çiçekler de bir anda çıkmazlar. “Tedric kanunu” hükmediyor, yani her şey birden bire değil safhalardan geçerek son şekline geliyor.
Tedriç ve tekamül kanunu bize hangi dersi veriyor peki? İşlerinde acele etmeyeceksin. Sebeplere tam riayet ettikten sonra neticeyi sabırla bekleyeceksin diyor.
Kâinattaki tekâmül kanunu ise bize ayrıca şu dersi veriyor: Sen yerinde sayıp durursan dersine çalışmayan öğrenci, işine gitmeyen işçi durumuna düşersin.
İnsan bu kâinatın meyvesi olduğuna göre, bu meyvenin kendi ağacına ters düşmemesi, ondan ayrı bir yol takip etmemesi lazım.
Çekirdekler açılıp büyürken, fidanlar ağaç olmaya doğru yürürken, yumurtalar kuş olup uçmaya çabalarken sen yerinde sayamazsın. Ama ölçüyü de kaçırıp ruhunun ve kalbinin kaldıramayacağı yükleri sırtına alamazsın. Nasıl aşırı ses kulağa, aşırı ışık göze zarar veriyorsa, aşırı yemek mideye yük oluyor. Aynı şekilde ruhu da yanlış fikirler, yanlış muhabbetler, kin, haset, düşmanlık, riya gibi aşırılıklar yoruyor, yada yıpratıyor. Onu “hasta” hale getiriyor…
Duygularımıza sınır konulmaması gösteriyor ki, insanın asli görevi tabiattaki sınırlara bakarak normal sınırlar içinde kalmayı öğrenmektir. Tabiattaki denge davranışlarında insanın dengeli ve adil olması gerekliliğini söylüyor.
Tabiatta “her şeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle” adalet eden Allah’ı tanıyan insan zulum davranışlardan uzak durur. İnsan ilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal, hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini, korkusunu ve daha nice hislerini yaratılış gayelerinde kullanmak gerektiğini anlar..
Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yormaz. Aklını ilimler tahsil edebilir ve faydalı işlere yönlendirir. Duygularını olduğu kadar maddî imkânlarını da adalet üzere kullanması, israftan sakınmaya çalışır.
Görüldüğü gibi, doğru hayatı ve hayatın gerçeklerini bulmada tabiat insana rehberlik etmektedir. Kendilerine akıl ve fikir verilmeyen hayvanların böyle görevleri yok. Onlar programlanmış robota benziyorlar. İrade bahşedilen bizler ise tabiata bakarak fabrika ayarlarına dönebiliyoruz.
Tabiatdaki kanun ve nizamlar, Kur’an gibi trafik işaretleri görevi yapıyor; ahlâki değerlere ayna oluyorlar. Şu halde fen bilimleri insanlara ahlaki ve insani değerlerin öğrenilmesinde rehberlik yapmaktadır.
Modernlik kisvesi altında giren kapitalist anlayış insana fıtrî olmayan gıdaları, fıtri olmayan zevkleri ve fıtri olmayan alışkanlıkları dayatmaya çalışıyor. İnsanın fabrika ayarları ile oynuyor. Mesela haram yiyecek ve içeceklerden sakınılmasını istemiyor, bilakis teşvik ediyor. Nefsin arzuları, desinler veya demesinler tutkusunun önünü açıyor; insanı bilerek zarara sokuyor.
Evet “fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar.” O yüzden tabiattan ve Kuran’dan ders alamayan günümüzün modern insanının fabrika ayarları bozuldu. “Modern” (!) insanın doğal olmayan fikir ve zevkler içinde bunalmış vaziyetini hep birlikte ibretle seyrediyoruz.
İnsan Önce Tabiat Kitabının Okuru Haline Gelmeli
Kainat kitabının doğru okunması, ekolojik dengenin korunması-çevrecilik, canlılara değer verme ve onları koruma şuurunun gelişmesini de teşvik edecektir.
Sözün özeti şu soruyu kendimize ve yetkililere yüksek sesle sormakta haklı değil miyiz? Bu kadar güzel neticeleri olduğu halde hakikat ve ilim böyle iktiza etmesine rağmen, niçin “kainat kitabında” yansıyan hakikatleri fen bilimlerinin konuları halinde getirmiyoruz? İnsanımızda estetik duyguları geliştirecek ve güzel ahlakı kazandıracak kaynağa ulaşma yolunu niçin kapatıyoruz?
Okullarımızda ders ve müfredatların hakikat ekseninden uzaklaşması ile tüm bu hazinelerden mahrum kalıyoruz. Kaybettiklerimiz çok büyük. Öğrenciler hem “bilimsel bilgi” ile buluşamamakta; hem de tabiat kitabındaki, güzel ahlâkın esası olan hakikatlerle tanışamamaktadır.
Hulasa, insanın doğru ahlaki ve insani değerleri bulmasının en kestirme bir yolu tabiat kitabının okuru haline gelmesidir... İnsan çevresinde cereyan eden olayları; muhteşem düzeni ve harika tasarımları, ilahi nimetleri ve ahlaki güzellikleri ve değerleri derinliğine farkettikçe hayret duyguları içinde kalır; öğrenmeye karşı açlığı ve merakı daha da artar. Tabiattaki ahlaki güzellikler ruh aynasında kendisini göstermeye başlar. Doğadaki hassas mekanizmaları ve düzeni ileri düzeyde fark eden insanda takdir, tefekkür, hürmet, şefkat/merhamet ve şükür duyguları gelişecektir. Dünyada da saadet ve huzur içinde yaşamanın anahtarlarını elde edecektir.