Yahya Sinvar’ın Şehadetinin ardından Hamas Liderlerinin yaptığı çağrılar ne anlama geliyor?

Yahya Sinvar’ın şehadetinin ardından Hamas İslami Direniş Hareketi liderlerinden Halid Meşal ve İzzet Rişq'in ümmete ve dünya halklarına yönelik yaptıkları çağrılar, Filistin davasının sadece bir ulusal mücadele değil, tüm İslam ümmetiyle insanlığı ilgilendiren dini, ahlaki ve tarihi bir sorumluluk olduğunu bir kez daha gündeme getirdi.

Bu yazımızda, Hamas liderlerinin yaptığı bu çağrıların ana mesajını ele almaya çalışacağız.

Yahya Sinvar’ın şehadeti, Filistin topraklarının kalbinde yankılanan güçlü bir direniş sembolü olarak hafızalarda yerini aldı. Bu kutlu şehadet, sadece bir liderin kaybı değil, dünya mazlumlarının özgürlük mücadelesinde bir direnişin yeniden alevlenmesiydi.

Sinvar’ın şehadeti sonrası, Hamas liderlerinden Halid Meşal ve İzzet Rişq’in ümmete ve dünya halklarına yönelik yaptığı çağrılar, işte bu direniş alevinin yansıması olarak birer uyanış çığlığı gibiydi. Bu çağrılar, Filistin davasının yalnızca ulusal bir mücadeleden ibaret olmadığını, tüm İslam ümmetini, hatta insanlığı yakından ilgilendiren dini, ahlaki, insani ve tarihi bir sorumluluk olduğunu tekrar gündeme getirdi.

Halid Meşal’in Seslenişi: Ümmetin onuru, Aksa'nın bekçisi olmaktır

Halid Meşal, Yahya Sinvar’ın şehadeti sonrasında yaptığı ümmete sesleniş konuşmasında, Filistin davasının, Mescid-i Aksa’nın ve Kudüs’ün, tüm Müslümanlar için taşıdığı derin anlamı hatırlattı. “Aksa Tufanı” olarak isimlendirilen bu mücadelenin, İslam ümmetinin ilk kıblesi ve en kutsal emaneti olan Mescid-i Aksa için olduğunu yeniden hatırlattı. Meşal; Filistin halkının mücadelesi sadece bir halkın kurtuluş mücadelesi değil, bir ümmetin kutsal emanetlerine sahip çıkma mücadelesi olması gerektiğini ve bu sorumluluğun tüm ümmete ait olduğunu yineledi. Çünkü Mescid-i Aksa ve Filistin toprakları sadece Filistin’lilerin değil, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) mirası, Hazreti Ömer’in vakfiyesi olarak, doğudan batıya bütün dünya Müslümanlarına ait kutsal emanetlerdi.

Hakikatle Yüzleşme

Halid Meşal, ümmete sesleniş konuşmasında ümmetin liderlerine, alimlerine ve islami hareketlerin önderlerine seslenerek, Siyonist düşmanın uzun süredir islam’a ve Müslümanlara hatta insanlığa karşı bir savaşı başlattığını ifade etti. Ümmetin bu savaş karşısında sessiz ve duyarsız kalmasının düşmana boyun eğme ve teslim olma anlamına geleceğini dile getirdi.

Meşal: "Aksa davası, ümmetin onuru ve şerefidir. Susarak, yaşananlar karşısında acziyet içinde duyarsız kalarak bu onura gölge düşürmeyin." Bu söz, yüreklerde yankılanmalıydı. Çünkü susmak, boyun eğmekle aynı anlama gelmiyor mu? Filistin’de, Gazze ve Batı Şeria’da yaşanan soykırım karşısında duyarsız kalmak, Siyonist işgalcilerin zulmünü ve işgalini kabullenmek değil mi?  Meşal’in mesajı çok açıktı: "Direniş, sadece silahlarla değil; vicdanla, kalple, sözlerle, en önemlisi de birlik ve beraberlikle sürdürülebilir.

Müslümanların Filistin halkını yalnız bırakmaması gerektiği tekrar tekrar ifade eden Meşal, düşmanın sadece direniş ve mücadeleyle durdurulabileceği uyarısında bulundu. İslam ümmetinin tarihte zilleti ve boyun eğmeyi reddettiğini vurgulayan Meşal, ümmetin bugün de bu mirasa sahip çıkması gerektiğini hatırlattı.

Hamas Siyasi Büro Üyesi İzzet Rişq de, Yahya Sinvar’ın şehadeti sonrası Hareket’in resmi hesabından paylaşımda bulundu. Risq:

“Düşmanımız olan Siyonist rejime ve onun müttefiklerine karşı ümmetin evlatlarını mücadele etmeye ve mücadeleyi sürdürmeye çağırmaktan asla yılmayacağız

Eğer bir yıl önce, özellikle Baptist Hastanesi katliamından sonra, işgal rejiminin elçilikleri, konsoloslukları ve çıkar merkezleri dünya genelinde kuşatılmış olsaydı ve bu kuşatma sürdürülebilir şekilde devam ettirilseydi, Siyonist düşman bu katliamları yapmaya ve soykırım savaşını sürdürmeye cesaret edebilir miydi?

Düşmanımız insanlık dilinden anlamıyor, çünkü insanlıktan tamamen yoksun ve vahşi bir hayvan gibi davranıyor; ancak acı hissettiğinde durur..."

İzzet Rişq de tıpkı Meşal gibi, Yahya Sinvar’ın şehadeti sonrası sözlerini oldukça açık ve net bir şekilde dile getirdi. Ancak Rişq’in odaklandığı konu, daha çok uluslararası toplumun ve Arap-İslam dünyasının sessizliği idi. "Nerede dünya halkları?” Hani o özgürlük adına bağıran sesler? Nerede İnsan hakları savunucuları?” diye sordu.

Eğer dünya, bir yıl önce Siyonist işgalcilerin Baptist Hastanesi’nde gerçekleştirdiği katliamdan sonra ayağa kalkmış olsaydı, İsrail, bu vahşet dolu saldırılarına ve soykırıma devam edebilir miydi?

Rişq, bu sessizliğin bir tür onay anlamına geldiğini ima ederek, "Acı hissetmedikçe durmazlar" dediği işgalcilerin, sadece tepki gördüklerinde geri adım attıklarını dile getirdi.

Bir başka vurucu söz ise şuydu: “Zulme sessiz kalanlar, zalimlerin suç ortağıdır.” Bu, aslında tüm insanlığa yöneltilmiş bir eleştiriydi. Çünkü Uluslararası toplumun sessiz kalmasının zulmü onaylamak anlamına geldiğini ifade eden Rişq

Eğer bugün İsrail’in işlediği suçlara karşı ses çıkarılmazsa, yarın hangi zulme karşı durulabilir ki?

“Şimdi Değilse, Ne Zaman?”

Meşal ve Rişq’in yaptığı açıklamalardaki ortak nokta, ümmetin ve dünyanın özgür halklarına yönelik "Şimdi değilse ne zaman?" sorusuyla seslenmeleridir. Bu çağrı, sadece İslam dünyası için değil, bütün insanlık için kritik bir uyarı niteliğindedir. Filistin halkı ve Mescid-i Aksa, tüm insanlığın onur ve haysiyet mücadelesini temsil etmektedir. Zulme karşı durulmadığı takdirde, insanlık vicdanı büyük bir yara alacaktır. Çünkü bu mücadele, zulme, soykırıma ve işgale karşı ümmetin ve insanlığın onur mücadelesidir.

İnsanlığın geleceği adına başta islam ümmeti olmak üzere tüm dünya halklarının bu zulme karşı daha kararlı ve cesur adımlar atmaları insanlık adına anın vacibidir.

Üstad Halid Meşal’in ifade ettiği gibi, Siyonistler ve taşeron örgütleri uzun zamandır İslam’a, Müslümanlara ve hatta insanlığa karşı bir savaş yürütmektedir. Bu savaşın bir yansımasını dün akşam Ankara’da TUSAŞ’a yönelik gerçekleştirilen menfur terör saldırısında derin bir acıyla yaşadık. Bölgemizin ve İslam ümmetinin huzuru ve selameti için, bu acıların son bulması adına, Siyonizm denilen kanserli hücreyi topraklarımızdan ve coğrafyamızdan söküp atmalıyız. Bu mücadelenin ilk ve en önemli cephesi olan Filistin davasına sahip çıkmak ve destek olmak, bu savaşta zafere giden yoldaki ilk adım olacaktır.

Siyonizmin taşeronları tarafından gerçekleştirilen, Türkiye’nin istikrarını ve bekasını hedef alan bu hain terör saldırısında hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar dilerim.