Dalkavukluk, dünya varolalı beri, varlığı şekil-şemal değiştirerek devam eden hastalıklı bir davranıştır.

Dalkavuklar, özellikle para, makam ve güç sahiplerine yaranmak için, kılıktan kılığa girip sahte övgülerle saygı ve hayranlık şovları yaparak, kişisel menfaat temin etmeye çalışırlar.


Dalkavukluk, geçmişte bir meslek olarak sürdürülmüştür. Günümüzde ise, makam-mevki sahibi olmak için, bir hayat tarzı olarak öne çıkmış ve siyaseti de devlet idaresini de istila etmiştir.


Dalkavukluk; yalakalık, yağcılık, yağdanlık gibi kavramlarla da ifade edilir.

Dalkavuklar, üstlerine karşı alabildiğine  sevecen ve yalaka, çevrelerine veya altlarına karşı ise, o derece uzak ve soğukturlar. Fırsat ellerine geçtiğinde, altındakilerin ne ürettiğine bakmaksızın acımasızca ezerler.

Dalkavuklar, insanlığı, iyiliği, şefkati, merhameti bilmezler. Onların omurgalı bir duruşları ve vefalı bir karakterleri yoktur. Hayatlarında, hiç dostları da yoktur, hep şeytani bir zeka ile yönettikleri ilişkiler yumağı vardır.

Çağımızın en mühim hastalığı olan dalkavukluk, kanserden bile daha tehlikelidir. Kanser, erken teşhis edilerek tedavi edilebilirken, dalkavukluğun tedavisi, henüz bulunamamıştır!

Hiç bir vasıf taşımadığı halde sadece dalkavukluk meziyetiyle hak etmeden bir makama gelenler, karşılığında onurlarını verirler. Dalkavukluk yaparak geldiği makamda eksilen onurlarını, başkalarının da kendisine dalkavukluk yapmasını zorlayarak telafi etmek isterler. Böylece, idari hiyerarşide yukarıdan aşağıya doğru bir dalkavuklaşma yayılır gider.

Bir yere dalkavukluk hakim olmaya başladığında ise, artık meziyetli, liyakatli, yetenekli, çalışkan insanların yükselmesinin de önü kesilmiş olur.

Böylelikle kifayetsiz muhterisler yükseldikçe, adaletsizlik ve kötülük de yükselir. İyiler bertaraf edildiği için, ülkenin batma süreci de başlamış olur.

Fransa’da 1689-1755 yılları arasında yaşayan, ünlü politik düşünür  Montesquieu; “Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar.” demiştir.

Dalkavukluğun karşıtı olan faziletli ve erdemli olma ise, hakikati, dürüstlüğü ve onuru, menfaatlerin üzerinde tutmaktır.

Aslında dümdük söylemek gerekirse; Nureddin Yıldız Hoca’nın dediği gibi, “Dalkavukluk, Allah’a iman edenlerin işi değildir!”

Erdemli olmak, bedel ister. Erdemli davranma durumunda, menfaatlerin yok olması göze alınır. Bedelini ödemeyi göze alamayan kişi, erdemli olamaz!

Bu nedenle dünyanın en iyi drama yazarlarından sayılan İngiliz şair ve oyuncu William Shakespeare; “İktidar dalkavukluktan hazetmeye başladığı zaman, şeref daima ayaklar altında ezilmiştir" diyerek, mühim bir hakikate parmak basmıştır.

Dalkavuğun en çok zarar verdiği kişiler ise, kendisine dalkavukluk yapılan kişilerdir. Çünkü dalkavukluk yüzünden, doğru ile yanlışı, gerçek ile sanalı birbirine karıştırmaya başlarlar. Doğru yönlendirilmedikleri için de dalkavukluk yapılan kişilerin çöküşü hızlanır!

Meşhur besteci ve müzisyen Steve Reıch’ın, yalaka ve dalkavuklar hakkında; “Gerçekten büyük olmayan ‘büyük adamlar’, çevrelerini küçük adamlarla doldururlar” sözü, önemli bir prensip haline getirilerek bir kriter olarak değerlendirilebilir.

Neylersiniz ki; İnsanların kulağı, güzel öğütlere kapalıdır da, dalkavukların sözlerine açıktır!...

Dalkavukluk, bir menfaat karşılığı iken, samimiyet ise, fedakarlık içerir.

İçtenlik, yürekten gelir iken; dalkavukluk, yağcılığın gereğidir!

Bizi eleştirerek kurtaran dosttan, kaybımıza sebep olan dalkavuk, çok zaman daha fazla itibar görür.

Oysa; “Dostun sertliğinden korkma, düşmanın yaltaklanmasından kork!” demiş atalarımız..

Büyük şair ve mütefekkirimiz Necip Fazıl Kısakürek’in, “Bazı insanlar alçak gönüllüdür. Bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür” sözleri malesef ete kemiğe bürünmüş olarak hızla erk sahiplerini kuşatmaya devam etmektedir..

Ne diyelim, Allah cc, idarecilerimize iyi ile kötüyü, dalkavuk ile faziletli kimseyi birbirinden ayırt edebilecek derin bir feraset versin.



 

Fi emanillah