Kanlı ayinler, insanlık tarihinin ilkel dönemlerinden beri karşılaşılan bir şey. Çocukların, bakire kızların, genç erkeklerin belirli bir amaç için kurban edilerek kanlarının akıtılması, Mezopotamya’dan İnkalara, pek çok uygarlıkta karşılaşılan tüyler ürpertici bir gelenek olarak çıkar karşımıza. Yakın bir geçmişte Peru’da yapılan bir arkeolojik kazıda, çocuklara ait olduğu tespit edilen 250 çocuğun iskelet kalıntıları bulunmuş, bu iskeletlerin Ay Tanrısı Shi’ye kurban edilen çocuklara ait olduğu anlaşılmıştı. Bu tür arkeolojik veriler, ilkel çağlarda, İlahi vahiyden yoksun toplumlarda bu tür sapık ritüellerin ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Hal böyleyken, en ibtidai dönemlerden modern zamanlara sarkan uzun bir süreç boyunca, Yahudiler için kan ritüeli denen uygulamadan bugün bile bahsedebiliyor olmamız bir hayli çarpıcıdır.
Yahudiler ve onlara müzahir olanların “kan iftirası, bunların karşısında konumlanan daha büyük gürûhun ise “kan ritüeli” olarak kavramsallaştırdığı olgu, söz konusu taraflar arasında yüzyılları kapsayan ve günümüzde de sıcaklığını koruyan derin münakaşalara sebep olmuştur.
Yahudilikte Kan ritüelinin ilk defa Hamursuz Bayramı veya diğer ismiyle Pessah ile ilişkilendirildiği görülür. Hamursuz Bayramı (Pessah), İsrailoğullarının Hz. Musa öncülüğünde Mısır’dan çıkışlarını kutladıkları bir bayramdır. Her yılın nisan ayının ortasında kutlanan Hamursuz Bayramı, geçmişten bugüne bazı değişiklikler gösterse de kurban adama, en temel argüman olarak öne çıkar. Bu kutlamada veyahut anmada, uygun bir keçi seçilir, keçi bir süre beslenerek semirtilir ve bayram günü kesilirdi. Bütün kanı büyük bir özenle akıtılan keçinin sakatatları da dahil tamamı yenirdi. Çeşitli kaynaklar, Hamursuz Bayramının Yahudilerce en az bin yıl boyunca bu şekilde kutlandığını belirtir. Söz konusu kutlama biçimi, Miladi 70 yılında Süleyman Mabedi’nin Romalılar tarafından yıkılmasına kadar sürmüş. Avrupalı birçok tarihçiye göre Yahudiler, Mabed yıkıldıktan sonra keçi kurban etmeyi terk etmişler; lakin aynı ritüeli hayvan olarak gördükleri Hristiyan çocuklarının kanlarını akıtarak sürdürmüşlerdir.
13. yüzyılda yaşamış Flaman tarihçi Cantimpreli Thomas ise kan ritüelinin kaynağını Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesine dayandırır. Şehrin valisi olan Pilatus, Hz. İsa olduğuna inanılan kişinin kanını akıtmayı reddeder. İnfazı bekleyen Yahudi kalabalık ise buna karşı çıkarak “Kanını akıt, onun kanı bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun” diye bağırarak tempo tutar. Yahudiler, işte bu olaydan sonra Hristiyanları öldürüp kanlarını akıtmayı bir ibadet ritüeline dönüştürmüşlerdir. Yahudiler ve özellikle de Hristiyanlar arasında asırlardır ciddi bir tartışma konusu olankan ritüeli, Wikipedia’da Yahudi ve Hristiyan kaynaklardaki bilgiler dikkate alınarak ayrıntılı bir biçimde betimlenir. Buna göre, henüz ergen çağa ulaşmamış bir Hristiyan erkek çocuğu kaçırılarak veyahut bir şekilde satın alınarak bir sinagogta veya başka bir yerde gizlenir. Tören gecesi gelip çattığında bütün davetliler yerini almış, işkence aletleri hazır edilmiştir.
Doğuştan günahkar kabul edilen Hristiyan çocuk, dümenden bir mahkemeyle yargılanır. Çıplak ve bağlı haldeki çocuk, kararın açıklanması için hâkimin önüne çıkarılır ve ölümle cezalandırıldığı ilan edilir. İdam edilmeden önce çocuğa türlü işkenceler uygulanır. Kötürüm bırakma, erkeklik uzvunun kesilmesi, iğneli bir fıçı içinde kanını akıtma, kırbaçlama gibi insan aklının alamayacağı muameleler tercih edilen işkence yöntemlerindendir. Türlü eziyetlerle kendinden geçmiş, baygın haldeki çocuğun kafasına dikenli dallardan yapılmış bir taç takıldıktan sonra çarmıha mıhlanır. Vücudunun kesik yerlerinden akan kanlar kâselere doldurulur. En nihayetinde çocuk, hâlâ ölmemişse kılıç, mızrak veya bir hançerin kalbine saplanmasıyla son nefesini verir.
Yahudilerin “tarihin en eski ve en absürt antisemit iftiralarından biri” olarak nitelendirdikleri kan ritüeli ile elde edilen, kan Hamursuz Bayramı’nda pişirilen ekmeğe de katılır. Bilindiği üzere, Hamursuz Bayramı’nda bir hafta boyunca mayasız ekmek yapılır ve yenir. Yahudilerin bazı kollarına göre, bu ekmeklerin en makbul olanı içine insan kanı katılanlarıdır.
***
Birçok Avrupalı tarihçi için Orta Çağ’da Hamursuz Bayramı, Avrupa’da her yıl küçük çocukların kaybolduğu dehşetli dönemleri çağrıştırır. Bunun karşılığında Yahudiler ise; kendilerine yöneltilen “kan iftirası”nın Yahudi düşmanlığı anlamına gelen antisemitizmden kaynaklandığını savunur. Kimisi de Yahudileri ezmek ve aşağılamak için uydurulan bu iftiranın Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi nedeniyle süregelen bir çeşit intikam alma duygusundan kaynaklandığını söyler. Oysa kan ritüelleriyle ilgili suçlamaların mazisini günümüzden 2 bin yıl kadar gerilere götürmek mümkün. Tarih boyunca Yahudi nüfusun meskun olduğu dünyanın dört bir yanındaki şehirlerde kan ritüeli ile ilgili vakaları konu edinen sayısız kayıt ve belgeye rastlanması, Yahudilerin bu kanlı geleneği inkar eden söylemlerini bir hayli müşkül durumda bırakmaktadır. Yahudilikteki kan ritüeli ile ilgili ilk veriler, Miladi 1. yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli dilbilimci Apion’a dayandırılır. Apion, Yahudilerin her yıl tapınakta bir Yunanlıyı esir aldığını, onu besleyerek semirttiklerini ve sonunda onu kurban ettiklerini söyler. Ritüelin detaylarını ise, “Vücudunu kurban olarak sundular, iç organlarını yediler ve tüm Yunanlılara karşı düşmanlık yemini ettiler.” şeklinde anlatır.
Yahudiler, Apion’un bu şahitliğini doğal olarak inkar ederler; fakat Apion’un bu açıklamaları Flavius tarafından yazıya aktarıldığından bu şahitliği tarihten silmek mümkün olmamıştır. 4. yüzyılda yaşayan Romalı tarihçi Sokrates Skolastikus’un tuttuğu kayıtlara göre ise; bir grup sarhoş Yahudi, Hristiyan bir çocuğu çarmıha germiş ve ölene kadar onu izleyip eğlenmişlerdir. Yine aynı dönemde Demokritos isimli bir Yunan ise bu ritüel için, “Yahudiler her yedi yılda bir kurban etmek için bir yabancıyı yakalıyor ve etini parçalayarak onu öldürüyor.” demiştir.
Kan ritüellerinin kayıt altına alındığı pek çok vaka Birinci Haçlı Seferi’nin yapıldığı döneme rastlar. Aslında bu dönem, Avrupa Yahudilerinin altın çağı sayılır. Yahudiler, İngiltere’ye ayak bastıkları 1066 yılından tam 100 sene sonra ülkenin tüm ekonomik nüfuzunu elllerine alırlar. Bunun da bir etkisi var mıdır bilinmez ama, Yahudilerin sapık ayinler düzenleyerek çocuk öldürdüklerine dair ilk resmi kayıtlar İngilizlere ait. Harold, Hugh, Robert ve William adındaki İngiliz çocukların 11. yüzyılda Yahudiler tarafından kan ritüeli için öldürüldükleri ve suçluların yargılanarak cezalandırıldıkları resmi kayıtlara yansır. Bununla aynı zaman diliminde Avrupa’nın geri kalanında da kan ritüelleri ile ilgili vakaların sayısında bir artış olduğu gözlemlenir. Fransa, Almanya, Slovakya, İspanya, Rodos, İtalya ve Rusya gibi Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yüzlerce kan ritüeli vakası adli boyutuyla kayıt altına alınarak belgelenir.
Kan ritüeli konusunu şimdiye kadar en iyi açıklamış kaynaklardan birinin, 1803’te Moldavyalı rahip Neophite'in yazdığı eser olduğu belirtilir. Bir hahamın oğlu olan Neophite, Yahudilikten çıktıktan sonra Hristiyanlığı kabul edip rahip olmuş ve Yahudilikteki kanlı ayinlerle ilgili tüm ayrıntıları açıklamıştır. Neophite, bazı Yahudi tarikatlarının, insan kanı akıttıklarında Tanrı Yehova katında daha üstün olduklarına inandıklarını söyler.
1840 yılında Osmanlı toprağı olan Rodos ve Şam’da Yahudilerin çocuk kurban ettiğinin duyulmasıyla beraber halk arasında büyük infialler yaşanır. Rodos’taki olayda Yahudiler, Yunanlı bir Hıristiyan çocuğu kaçırıp öldürmekle suçlanır. İngiliz konsolosluğunun da müdahil olduğu olaylarda halk ayaklanarak Yahudi Mahallesini 12 gün boyunca kuşatır. Aynı yıl Şam’da vuku bulan olayda ise çiçek hastalığına yakalanan küçük bir çocuk, tedavi amacıyla Yahudi Mahallesine götürülür ama kendisinden bir daha haber alınamaz. Bunun üzerine vilayet idarecileri çocuğun Yahudilerce öldürülüp kanının Pessah Bayramı için içildiği duyumu ile bir tahkikat başlatırlar. Tahkikatın sonucunda Süleyman Şalom isimli bir Yahudi berber yakalanır ve işlediği suç itiraf ettirilir. Kendisini bu cinayete teşvik edenlerin, Yahudiler arasında geniş nüfuz sahibi olan Hadari Ailesi olduğu ortaya çıkar. Bu dehşetli olaydan sonra Şam ahalisi yaramazlık yapan çocuklarını korkutmak için “Yahudiler gelecek, sizi alıp götürecek!” demeye başlamışlardır.
Tarihi sürece baktığımızda Yahudilerin kan ritüeline hiçbir zaman ara vermedikleri görülür. Kayıtlara geçen son olay, 2005 yılında Rusya'nın Krasnoyarsk bölgesinde yaşanır. Yaşları 9 ve 12 arasında değişen 5 erkek çocuk ortadan kaybolduktan 1 ay sonra kanalizasyonda bulunur. Tabi bulunan, çocukların ölü bedenleri olur. Rus uzmanlar olayın bir kan ritüeli oluğu konusunda emindi. Cinayetin ardından bazı sinagoglarda ve Yahudi tarikatların ofislerinde geniş çaplı aramalar yapılır. Buldukları tek şey ise bazı sinagogların altındaki gizemli tüneller olur. Tıpkı Amerika’daki sinagogun altından çıkan tüneller gibi.
1800’lü yılların sonuna kadar Avrupa ve birçok ülkede kan ritüleini uyguladığı gerekçesiyle binlerce Yahudi yargılanıp idam edildi, bir o kadarı da sürgün edildi. Bu yüzyıldan itibaren Yahudiler bu ülkelerde ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir güce ve etkiye kavuştuğu için her şeyi istedikleri gibi yönlendirmiş, haklarında tutulmuş binlerce kayıt olmasına rağmen bu bilgileri manipüle ederek bunu “kan iftirası” olarak lanse etmişlerdir.
Kan ritüelini dile getirenleri ise antisemitik olmakla suçlayarak damgalamışlardır. 1900’lerden itibaren belgelenebilen vakalar bir anda kesiliverir. Bunun temel ve en âşîna nedeni bu yıllardan itibaren Yahudilerin Avrupa ve Amerika’da kontrolü ele geçirmeye başlamaları. Yahudiler, dünyadaki medya ve ekonomi sistemlerini kontrol edebildikleri için artık tarihi kendileri yazacak ve bu vahşi kan ritüelini kan iftirası olarak değiştirip iftiraya uğramış mağdur postuna bürüneceklerdi. 1906’da kaleme alınan Yahudi Ansiklopedisi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kaleme alınan Soykırım Ansiklopedisi ve bugün dijital ortama da aktarılan Britannica gibi bütün dünyanın itibar ettiği ansiklopedilerde, binlerce masum insanın hunharca can verdiği kan ritüelinin “kan iftirası” olarak yer almasının nedeni budur.