Bismillahirrahmanirrahim

Bizleri verdiği nimetlerle denemeye uğratacağını bildiren Yüce Allah’ımıza hamd ederim. Kulun işlediği günahlar sebebiyle erebileceği nimetlerden yoksun kalabileceğini açıklayan Aziz Peygamberimiz, biricik mi biricik hayat önderimiz Hz. Muhammed’e kalbi ihtiramlarımı arz eder, Yüce Rabbim’den bağlılarını arttırmasını niyaz ederim.

Konumuz “Kur’an ve Sünnette Bahçe Sahipleriyle Verilen Mesajlar

Bu sohbetimizin de hayırlara vesile olmasını Rabbimden diliyorum.

Yüce Mevla’mız bizleri en güzel kıvamda yaratmıştır. Bizleri farklı nimetlerle donatmış ve bizleri denemeye uğratacağı sorumlu varlıklar kılmıştır. Deneme sonuçlarına göre de mükâfatlandıracağını veya cezalandıracağını beyan buyurmuştur. Bu gerçeği En’am Suresinin 165. ayetinden öğrenebiliyoruz:

Sizi yeryüzünde sorumlu varlıklar kılan Allah’tır ve sizi verdiklerinde denemeye uğratmak için birbirlerinizden farklı ve üstün kılan da odur. Allah hesabı süratle görendir ve o pek bağışlayıcı ve pek merhametlidir.“

Rabbimiz bizi verdiği nimetlerle denemeye uğratacaktır. Denemeye uğratılacağımız alanlardan biri de bizlere verilen malî nimetlerdir. Çünkü Rabbimiz çokça nimetler verdiği kullarının mallarında, toplumun sosyal yardıma muhtaç acizleri, dulları, yetimleri, işsizleri gibi kesimleri için Hak belirlemiştir.

Mallarımızda Hak Belirlenmiştir

Zâriyat Suresinin 19. ayetinde şöyle buyrulur:

“ Onların mallarında ihtiyacını arz eden ve edemeyen kullar için Hak belirlenmiştir.”

Bu hakkı tanımak ve uygulamak, tabiat olaylarını – kısmen – yönlendirmektir. İnsanların sevgisini kazanmaktır, malı arttırmaktır ve cennetliklerden olmaktır. Bu hakkı tanımamak, sahip olunan malları yitirme sebebi olabilir. Eğer tanımazlıkta devam edilir, tövbe edilmeden âhirete intikal edilirse, tanımama azaba da sebep olabilir. Rabbim bizleri böyle bir akıbete uğramaktan korusun.

Geçmişte kişiler mali yönden nasıl denemeye uğratıldıysa, Kıyamet Günü’ne kadar yaratılacak bütün kullar da uğratılacaktır. Deneme mazide kalmadı. Bugün de yapılmakta, yarın da yapılmaya devam edecektir. İşte Rabbimiz ve Peygamberimiz bize, Bahçe Sahipleri’nden misaller vererek bizleri uyarmaktadır.

Evet sizlere iki örnek sunacağız. Birisi Kur’an’dan diğeri de Aziz Peygamberimizden.

Kur’an’dan sunacağımız örnek biraz uzunca. İlgili ayet meallerini arz edecek, bazı açıklamalar yapacağız ama, önceden fikri bir hazırlık olmak üzere Kur’an’ın konu edindiği kıssayı sizlere özetleyeceğim.

Bağ ve Bahçeleri Olan Adam

{Hz. İsa’dan önce yaşayan topluluklardan birinde bir adam var. Bağları var bahçeleri var. Ekiyor, biçiyor, edindiği mahsullerin bir kısmını tohumluk ayırıyor. Bir kısmını çocuklarına tahsis ediyor. Bir kısmını da fakirlere veriyor. Yaşadığı sürece de bereketli bir ömür yaşıyor. Fakat her insan gibi o da ölüyor. Çocukları şöyle diyorlar:

  • Babamız böyle yapardı, ama bizim yapmamız gerekmiyor, biz aldığımız mahsullerden asla fakire, yetime, işsizlere pay ayırmayacağız. Mahsulleri toplarken yanımıza hiçbir yoksulu da yaklaştırmayacağız.

Çocukların akıllı ve imanlı olanı ise, kardeşlerini “Bu yaklaşımınız doğru değil, kulca yaklaşım hiç değil” diyerek uyarıyor ise de, söz geçiremiyor. }

Şimdi Kur’an-ı Kerim’in Kalem Suresinin 17-33. ayetlerinin meallerini vererek kıssayı Kur’an’dan takip edelim.

[ İçinde her türlü meyveler bulunan bahçe sahiplerini bela vererek imtihan ettiğimiz gibi Allah’ı, malların yaratıcısı ve vericisi olarak kabul etmeyenleri de kıtlıkla bela verip imtihan ettik. Hani o bahçe sahipleri sabah olunca erkenden kimse görmeden mahsulleri toplamaya yemin etmişlerdi.

İnşaallah /Allah dilerse şeklinde Allah’ın iradesi ile ilgili hiçbir istisnai kayıt da koymamışlardı.

Onlar daha uykuda iken Rabbinden gelen bir Taif /felaket, bahçeyi kapladı. Derken bahçe kapkara kesilip çorak bir yere dönüvermişti.

Bahçe sahipleri sabahleyin birbirlerine sesleniyorlardı. Mahsullerinizi toplayacaksanız erkence koşup gidin.  Derken yola düştüler, birbirlerine gizlice şöyle diyorlardı :

“Bugün hiçbir yoksula yol vermeyin, yanınıza sokulmasın sakın.”

Ve kendilerini yoksullara bir şey vermemeye güçleri yeter zannederek erkenden bahçelerine gittiler.

Ama bahçeyi o perişan haliyle görünce: “Herhalde biz yanlış yere gelmişiz, bizim bahçe burası değildir” dediler.

Sonra yanlış yere gelmediklerini ve yaşadıkları halin Allah’ın bir cezası ve imtihanı olduğunu anladıklarında: “Biz fakirleri mahrum bırakırken mahrum bırakılmışız” dediler.

Aralarında en akıllı ve bilinçli olanı: “Ben size Allah’ın sınırsız şanını yüceltmelisiniz dememiş miydim?” deyince,

Onlar da: “Rabbimizin şanı yücedir, doğrusu biz yaratılış gayemize aykırı hareket ediyormuşuz” dediler.

Sonra dönüp birbirlerini kınamaya başladılar.

“Yazıklar olsun bize, gerçekten de azmış kimselermişiz” şeklinde itirafta bulunarak beklentilerini şöylece dile getirdiler:

“Belki Rabbimiz bize harap olan bahçemizin yerine ondan daha iyisini verir, biz Rabbimize dönüyor ve her arzumuzu O’ndan istiyoruz.”

İşte bazı insanları bu dünyada denemek için gönderdiğimiz azap böyledir ama âhiret hayatında günahkarların uğrayacağı azap daha da şiddetli olacak, keşke bunu bilselerdi / keşke verici kullar için Nimetlerle dolu cennetlerin olduğunu bilselerdi.] (Kalem 17-33)

Şimdi bu ayetlere daha yakından bakmaya çalışalım. İlk ayette şöyle buyruluyordu:

İçinde her türlü meyveler bulunan bahçe sahiplerini bela vererek imtihan ettiğimiz gibi, Allah’ı malların yaratıcısı ve vericisi olarak kabul etmeyenleri de kıtlıkla bela verip imtihan ettik.”

Bu ayette geçen “bela” fiilinin iki anlamı var; birincisi belaya uğratmak/musibete uğratmak. İkinci anlam ise imtihana tabi tutmak, şeklindedir. Müfessirlerimiz daha çok ikinci anlamı tercih ediyorlar. Bunun sebebi, imtihan konusu ile alakalı ayetlerin varlığıdır. Mesela Enbiya Suresi’nin 35.ayetinde şöyle buyrulur:

“Her can taşıyan ölümü tadacaktır. Sizi, hayırlı veya şerli olarak nitelendirdiğiniz olaylarla denemeye uğratacağız. Sonra da hesap vermek üzere bize döndürüleceksiniz.

Bakara Suresinin 155. ayetinde ise imtihan konusu şöylece daha bir açıklığa kavuşturulur:

“Sizi biraz korku, biraz açlık, ürün eksiltmeleri ve ölümlerle elbette uğratacağız. Ey Peygamber, denemeye uğratılacağının bilincinde hareket edenleri sen müjdele. Onlar, bir denemeye uğratıldıkları / ıstırap çeker oldukları, zaman biz Allah içiniz ve Ona dönücüleriz, derler.“

Burada takip etmemiz gereken çok önemli ahlâkî bir ölçüye işaret edelim.

İnsanlardan herhangi birinin uğratıldığı musibet görünümlü deneme karşısında şöyle diyeceğiz; ‘Rabbimiz, bu kardeşimizi hataları olmaksızın denemeye uğrattı.’ Kendimiz bir musibete uğradığımız zaman ise uğradığımız musibeti kendimizden bileceğiz. ‘Ben ne ettim ne eyledim de bu musibete uğratıldım,’ diyeceğiz.

Sunduğumuz mealden hatırlayalım: Bahçe sahipleri “Allah dilerse şeklinde Allah’ın iradesi ile ilgili hiçbir istisnai kayıt da koymadılar.” Ürün alma zamanı geldiğinde yemin ederek ‘And olsun biz yarın mahsullerimizi toplamaya gideceğiz’ dediler, ama istisna yapmadılar. Yani, Allah dilerse ve Onun dilemesiyle mahsulleri toplayacağız anlamına İnşallah demediler. Bir diğer anlama göre de kendilerini güçlü gördüler, dilediklerini yapabilecekleri zannı ile hareket edip fakire fukaraya bir pay ayıracağız, demediler.

Bahçe Sahipleri  İnşaallah Demediler

Kalem sûresinin “Bahçe Sahipleri” ile ilgili 18. ayetinde şöyle buyrulmuştu:

Onlar İnşaallah /Allah dilerse şeklinde Allah’ın iradesi ile ilgili hiçbir istisnai kayıt da koymamışlardı.”

Kur’ân yorumcuları İnşallah sözcüğü ile değinilen “Allah dilerse” anlamını tercih ediyorlar. Bunun sebebi bu konuya Kehf Suresinde yer verilmiş olmasıdır. Çünkü Rabbimiz bize bir edep öğretmek için şöyle buyurur:

Sakın ha İnşaallah /Allah dilerse, demedikçe, biz yarın şu işi yapacağız, deme. İnşaallah demeyi unuttuğun zaman ise Rabini an… “ ( el-Kehf 18/23-24)

Burada konuyu biraz açalım, maddeci insanlar ve hatta bizler de ‘her sebebin sonuca getireceğini’ sanırız. Öyle değil. Sonuçlar, sebepler çizgisinde oluşur ama Allah dilerse olur. Mesela çocuk için cinsel ilişki şarttır, böyle bilinir. Ama her ilişki çocuk sonucuna götürmez. Yapacağım, edeceğim deriz, örneğin vasıtaya bineriz ama yolda trafik kazası geçirerek sakatlanabilir veya ölebiliriz. Hemen hemen bütün insanlar çalışıyor. Ama ancak bir kısmı istedikleri sonuçları elde edebiliyor.

O halde biz İslâmî terbiyemiz gereği “ İnşaallah / Allah dilerse, Rabbim isterse, diyeceğiz. Çünkü biz geleceği bilmiyoruz. Mesela hiç birimiz, yarın ne kazanacağını bilmez. Tahmin ederiz ama kesin olarak bilemeyiz. Bunu kendi hayatımızda da yaşıyoruz. Rabbimiz de ; “…Hiçbir nefis yarınında ne kazanacağını bilmez…“buyurmuyor mu?

Devamı gelecek…