Derin Gerçekler

Çevremizdeki ateş çemberi daralıyor. Öyle anlaşılıyor ki, coğrafyamıza muhacir ve ensar sayısı artacak. Buna hazır olalım. Ve önce bu konuda Allah ne buyuruyor ve Peygamberimiz ne buyuruyor ona bir bakalım.

Kur’an-ı Kerimde doğrudan Hicret ile ilgili 20’ye yakın ayet var. Cihad, Yurtlarından çıkartılanlar, Ensar, Muhacir diye aratınca 100’den fazla ayet göreceğiz.

Mesela Bakara 177’de “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” Buyurulur.

Ali İmran 195’de ise “Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır" buyurulur.

Bunlar  doğruda “Allaha, resulüne, ahiret gününe iman ettik” diyen herkesi, ferden ferda ve topluca bağlar. Din budur. Bu ayetlerden hesaba çekileceğiz. Bunların dulları ve yetimleri de var. Onları görüp gözetmezseniz, namazınız da kabul edilmeyecek. Maun suresi  (4-5)’de ne buyuruluyordu: “Vay haline o namaz kılanlara ki, onlar namazlarının özünden uzaktırlar; halka gösteriş yaparlar” İsterseniz surenin tamamına bir bakalım: 1-Dini/hesap gününü yalanlayanı gördün mü? 2-İşte o, yetimi şiddetle itip kakar. 3-Yoksulu/muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez. (…) 6-Onlar, gösteriş için ibâdet yaparlar. 7-Onlar, en ufak bir yardımı bile esirgerler.

Bakın, bu konuda siyasiler bu ayetleri görmek zorundalar. Oy kullanacak olanların da, oy verdikleri-verecekleri kişilerin bu konuda ne dediklerini ve ne yaptıklarını görüp, gözetmeleri gerekir.

3 aylardayız, bu anlamda inşallah, meali ile birlikte vahye şahidlik edelim. Ön yargısız olarak yönelik vahye, Kur’anın penceresinden, kendi nefsinizden başlayarak, çevrenizi, partinizi, cemaatınızı sorgulayın. “İnmemiştir hele kur’an şunu hakkıyla bilin / Ne mezar başında okunmak, ne de fal bakmak için” Sakın zannınızı, heva ve heveslerinizi Kur’an-ı Kerime tasdik ettirmeye kalkışmayın, Asıl bizim Kur’an-ı kerimi tasdike ihtiyacımız var. Özel ve tüzel nefsimizin muhasebesine ihtiyacımız var. Lideriniz, Örgütünüz, Şeyhinizin penceresinden Kur’ana değil, Kur’an penceresinden lider, örgüt, şeyh ve nefsimize bakmalıyız. Yoksa Şeytan sizi Allah’la aldatmayı deneyecektir.

Siyer dergisinin son sayısının konusu “Bir yeryüzü misafiri olarak Göç/Hicret” idi. O sayıya bakarken, bu yazıyı yazma gereği doğdu.

Kitap göç eden kadınlar konusunda ayrı bir ayetle bize yol gösterir: “Ey iman edenler! Mümin kadınlar, hicret etmiş olarak size geldiklerinde onları imtihan edin. Allah onların imanını en iyi bilendir. Onların mümin olduğunu öğrenirseniz, kendilerini kâfirlere geri çevirmeyin.” (Mümtehine 10) Unutmayın dul ve yetimler bir bütündür. Anneyi çocuğundan ayıramazsınız. Allah onları ayrıca şöyle müjdeler:  “Allah yolunda hicret eden, sonra öldürülen veya ölen kimseye elbette Allah, güzel bir rızık verecektir. Muhakkak ki Allah, (evet) O, rızık verenlerin en hayırlısıdır”. (Hac 58). “Sonra Rabbin, işkenceye uğradıktan sonra hicret eden, sonra cihad edip sabredenlere karşı (evet,) hiç şüphesiz ki Rabbin, (böylelerine) (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) pek Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (Nahl 110). Kafirlerin / inkarcıların, Allahtan yüz çevirenlerin bu konuda bilmedikleri, bilmek istemedikleri başka şeyler de var. Allah (cc) buyurdu: “Zulme uğradıktan sonra Allah (yolun)da hicret edenleri, dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz. Ahiret mükâfatıysa çok daha büyüktür. Keşke bilselerdi. (Ama kâfirler bilmezler.)” (Nahl 41). Evet “İman eden, hicret eden, Allah yolunda malları ve canlarıyla savaşan kimseler, Allah katında en büyük dereceye sahiplerdir. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe 20)

Birileri diyorlar ki, “bizden esirgediklerini bunlara veriyorlar.” Bu şekilde halkı bunlara karşı kışkırtıyorlar. Önce o verilen kartların büyük bir bölümü dış fonlardan onlara yardım için gönderilen paralarla ödenen kartlar. İkincisi, bir Müslüman şöyle düşünür: ben Allah rızası için muhtaca yardım edersem, Allah bu yardımın karşılığını bana, 10 katı, 100 katı, hatta 700 katı ile geri verecektir. Bu milleti yücelten bu imandır. Ama bizi yönetme iddiasındaki insanlar bundan ne kadar gafildir! Onlara şu ayeti gösterin, bakalım “hakiki mü’minler” kimlermiş?: “İman edenler, hicret edenler, Allah yolunda cihad edenler ve (onları yurtlarında) barındırıp yardım edenler (var ya)! İşte bunlar hakiki müminlerdir. Onlar için bağışlanma ve pek değerli bir rızık vardır.” “Bundan sonra iman edenler, hicret edenler ve sizinle beraber cihad edenler... Bunlar da sizdendir. (İman bağının yanında,) akraba olanlar, Allah’ın Kitabı’na göre (miras konusunda) birbirlerine daha yakınlardır. Şüphesiz Allah, her şeyi bilir. (Enfâl 74-75). Ve ayrıca, Allah (cc) buyurdu ki (Başa dönelim, Enfâl 72-73):  Şüphesiz ki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler ve (bunları yurtlarında) barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostudurlar. İman edip hicret etmeyenler ise, hicret edinceye kadar sizinle onlar arasında bir dostluk yoktur. Şayet din hususunda sizden yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir topluluğun aleyhine olmadıkça onlara yardım etmelisiniz. Allah, yaptıklarınızı görendir.” “Kâfirler de birbirlerinin dostudur. Şayet yapmazsanız (kendi aranızda dostluk edip, onları düşman edinmezseniz) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.”

Allahın rahmetini, yardımını, bağışlamasını umud edenler, dileyenler,, şu ayetin manasına bir baksınlar: “Hiç şüphesiz iman eden, hicret eden ve Allah yolunda cihad eden kimseler, Allah’ın rahmetini ancak bunlar umabilir. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (Bakara 218)

Peki içimizdeki o bizden gözüküp, bizden olmayan, “iman ettik” deyip hiçbir şartı yerine getirmeyenler kimler, onlardan uzak durmak konusunda onları nasıl anlarız?: “(O münafıklar) küfre girdikleri gibi sizin de küfre girmenizi ve onlarla eşit olmanızı isterler. Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. (Hicret etmeye yanaşmaz) yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost ne de yardımcı edinin. (4/Nisâ 89)

Allah üzerlerine Hicret vacib olduğu halde hicret etmeyenleri azarlar: “Melekler, nefislerine zulmedenlerin canını aldığında: “Nerede idiniz/hangi saftaydınız?” derler. Derler ki: “Biz yeryüzünde (müşriklerin safında yer almak zorunda olan, çaresiz) mustazaflardık.” (Melekler:) “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!” derler. Bunların barınağı cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o!” Erkek, kadın ve çocuklardan mustaz’af olup da (hicrete) hiçbir çare bulamayan ve yol bilmeyenler müstesna.” (Nisâ 97-98). Birileri hicret eder de başkaları dünya menfaatı uğruna onların yüzlerine kapıları kapatırsa, vay onların haline. Ve direnmek ya da hicret etmek gerektiği halde, zalimler karşısında sessiz kalanlar ve o zalimlere yaklaşanlara ne demiş melekler!

Evet; “Kim de Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde barınabileceği çokça belde ve (her konuda) genişlik bulacaktır. Kim de Allah’a ve Resûl’üne hicret etmek için evinden çıkar sonra (yolda) ölürse onun ecri Allah’a aittir. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (Nisâ 100)

(Araf  88)’de verilen mesaja dikkat! Sakın kibire kapılıp, onları gibi olmayalım da: “Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler, ey Şuayb dediler, mutlaka seni de, sana inananları da hep beraber ya şehrimizden çıkaracağız, yahut da bizim dinimize dönersiniz.” Biz, kınayanların kınamalarına, dünyalık menfaat vadedenlerin vaadlerine “La” dedik; Kadir-i mutlak ve bir olan, kadere, rızga ve ecele hükmeden Allah’ın dinini seçtik, elhamdülillah!

Dünya bir Mü’minler için sürgün ya da bir imtihan yeridir. Geçici olarak buradayız, vade dolduğunda ecelimiz geldiğinde öteki dünyaya tekrar hicret edeceğiz. Malikil mülk! Mülk Allah’ındır. Biz insanlar emanetçiyiz. Sürgünde koğuş kavgasıdır toprak kavgası. Aşılmayan, aşılamayan sınırlar, açık cezaevinin tarassut kuleleri ile çevrilidir. Her insan muhacirdir aslında. Ahiretten dünyaya geldik ve bir gün geri döneceğiz/döndürüleceğiz. Sahi, biz, bir rivayete göre, Anadoluya göç ile gelmedik mi? Bu göçmen karşıtlığının fikri temellerini nerede aramak gerek dersiniz! Ben çocukken göçer Türkmenler her mevsim başka yerlere göçerdi. “Göçer” olmak farklı bir hayat tarzını seçmekti. Cumhuriyet onları mecburi iskana tabi tuttu. Bugün bizler Vatan, memleket, yurt, ülke nedir ne değildir onu bile bilmiyoruz. Bilmediğimizi de bilmiyoruz. Aradaki farkı da bilmeyiz. “Vatan yapmak” nedir diye sorsanız onu da bilmez bir çok vatansever! Müslümanız ama Müslümanlığın bu konudaki şartlarını biliyor muyuz sanki! İşte öyle bir şey! “Hicret/Muhacir”, “Ensar”, “Göç/Göçmen”, “Sürgün/Mecburi iskan”, “Mülteci”, “İltica, “Sığınmacı”, “Diaspora”, “Göçer”konuları üzerinde de daha fazla düşünmemiz gerekiyor. Her savaş yeni göçlere gebedir. Her Afet, kıtlık’da ve bizler Ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz, zor bir zamanda yaşıyoruz. Unutmayalım ki, yardım etmeye yardım edilmeyecek. Merhamet etmeyene de merhamet edilmeyecek.

Bu günler fırsat bilip arzu edenler, siyer kitabından Hicret bölümünü bir okusunlar.

Şüphesiz burada, göçmenlerin arasına karışan, hain, münafık, ajan, provakatör, terörist, mafyöz, istismarcı, namuslu insanların iyi niyetleri su-i istimal eden tipleri, gerçek mazlumlardan ayrı tutarız.

Sahi, bu konularda, kaç politikacı, kaç bürokrat, kaç Media mensubu, kaç STK temsilcisi, kanaat önderi, Ayet ve Sünneti esas alarak, bu konuda ne yapmam gerek diye kitaba bakıyor? Birileri İsveç’te Kur’anı yaktı diye protestolar geliyor. Peki Vahyin ruhuna karşı saldırı nitelikli söz ve eylemler konusunda niçin kimsenin kılı kıpırdamıyor. OY’unu verirken OYUN’a gelme. Selam ve dua ile.