Dünya aldanmalar yurdu. Kendimizden başlayan bu vahim gidişi görmek ve zaaflarımızı kabullenerek aşmaya çalışmak Müslüman olma erdeminin en vazgeçilmez yolu ve geri dönülemez yolculuğumuz.

Bu yolculukta hepimizin onaylanmaya, beğenilmeye, takdir edilmeye, tasdik edilmeye, gururumuzun okşanmasına, alkışlanmaya, sırtımızın sıvazlanmasına, gıpta edilmeye ve hatta kıskanılmaya, -hadi ihtiyacımız demeyeyim de- meylimiz var.

Fıtratımız böyle; kulluk etmemizin sebebi de bu, isyan etmemizin sebebi de…

Allah(cc) bizi takdir etsin, sevsin, razı olsun diye yaşıyoruz, daha doğrusu yaşamamız gerekiyor. Buna kulluk diyoruz. O’ndan başkaları da sevsin, razı olsun diye bir meylimiz ortaya çıktığında, buna farklı gerekçeler ve cevazı için teviller bulabiliriz.

Mesela, Allah(cc) için yaptıklarımız sebebiyle, Müslümanlar bizi sevse, takdir etse, razı olsa, bunda herhangi bir beis olmaz. Çok normal bir durumdur. Ancak bir yere kadar! Bu takdirin ve sevginin kibri beslemesi durumunda, riyaya kapı aralaması anında, her şey yer ile yeksan oluverir.

Kibir ve riyayı en çok besleyen hal hangisidir diye üzerinde düşündüğümüze karşımıza çıkan bela ise şöhret oluyor. İnsan, ahirette kendisini mahvedecek olan ve kalbinde bulunması durumunda cennet kokusu almasına mâni olacak bu hastalığa en çok da şöhret sebebiyle kapılıyor.

İnsanların sevgisi, takdiri, beğeni ve alkışı nefse hoş geliyor. Bunu artırmak istiyor, zira nefis için doymak söz konusu bile değil. Daha çok beğenileyim, daha çok alkış alayım derken, riyaya kapılmak ve yapılanları Allah(cc) için değil insanların takdiri ve rızası için yapar konuma düşmek işten bile değil.

Burada durmak ne mümkün! İnsanlar alkışladıkça kibre, kibir arttıkça riyaya kapılan insan, ters makas tarafı gibi aynı anda şöhretinin de artması ile imtihan ediliyor.

Çok konuşan, çok dinlenen, çok beğenilen hocalar ise bu noktada en ağır imtihanı vermek zorunda kalıyor. Zira, Allah(cc) dağına göre kar veriyor. İlmine ve nefesine göre imtihan! Şöhreti kadar hesap!

Bir yerde aniden yıldızı parlayan ve sosyal medyada üzerinde çok konuşulan hocalarımız, artık kendilerini kontrol edemez hale geliyor ve sürekli gündemde kalmaya çalışıyorlar. Hemen her konuda mutlaka sözlerinin olması bir yere kadar normal olan bu zatların, kibirlerinin en net alameti ise, sürekli birilerini fırçalamaları ve özellikle ne olursa olsun Müslümanları suçlu çıkarmaları ile görülüyor.

Yahudilerin başarıları nedeniyle Müslümanlara kızıyor, Hristiyanların sapkınlığı sebebiyle Müslümanlara kızıyor, dünyada yayılan azgınlıklar Müslümanlara kızılma sebebi, zulümlerde yine Müslümanlar suçlu, ekonomik dengesizliklerin sorumlusu da Müslümanlar!

Bazı hocalarımız ellerinde sopa, başımıza dikilmiş dünya hapishanesi gardiyanları gibi, sürekli bizi dövüyorlar!

Bir şey olsa da bahane edip Müslümanlara kızsak, kınasak diye bekleyen ve kendisi de Müslümanlardan olan ama vazifesini böyle ifa ettiğini zanneden ilginç bir bakış açıları var.

Allah(cc) onlara bizi dövme görevi vermiş gibi bir titizlikle habire vuruyorlar! Ne kadar çok Müslüman döverlerse o kadar çok görevlerini ifa etmiş olmanın huzurunu yaşıyorlar adeta…

Çünkü onlar büyük adamlar, büyük hocalar. Döverler, söverler ama biz onları sevmek ve dinlemek zorundayızdır. Kürsülerden ya vakardan yoksun bir eziklik ya da tevazudan mahrum bir kibirle seslendikleri ümmetin bu nispeten rahat coğrafyasında yaşamak durumunda olan bizler hep suçluyuzdur.

İşin garip yanı, bu durumda olmayan ve hakikaten vazifesini onurla, sabırla, vakarıyla ve tevazusuyla örnek olarak ifa eden, sayısı çok daha fazla hocalarımız var ama onların şöhreti bu kadar olmadığı için haberimiz olmaz kendilerinden. Hoş olması da şart değil. Onlar da bunu pek istemezler zaten. Niyetleri bizim alkışlarımızı, beğenilerimiz değildir ki zaten. Biz beğenmesek de hakkı söyleyecek ve savunacak olan adam gibi adamların varlığı bize umut oluyor, hamdolsun.

Yaşadığımız bu rahatsız edici gelişmeler ve maruz kaldığımız bu şöhretli hocalar hakkında, mutedil ve samimi uyarılar yapan ilim ehli de var şükür. Onlar da bu Müslümanları dövme hastalığının terk edilmesi ve biraz da takdir edilmeleri için gereken uyarıları yapıyorlar.

Neticede, şöhret bu hocalarımıza iyi gelmedi görüyoruz ama elimizden bir şey de gelmiyor. Zira hem kendileri hem de sevenleri bu durumdan pek hoşnutlar. Allah(cc) kalplerini riyadan ve kibirden korusun da kendilerine de bu dine de zararları dokunmasın diye dua etmekten başka bir şey yapamıyoruz.