Kudüs'ün İslam dünyası için tarihi ve manevi önemini bir kez daha hatırlatan Selahaddin-i Eyyubi'nin Kudüs'ü fethinin 837. yıldönümünde, usta yazar Abdurrahman Dilipak ile önemli bir röportaj gerçekleştirdik. Röportajda Dilipak, İslam dünyasının bugün geldiği duruma dikkat çekerek şu çarpıcı ifadelerde bulundu:"Bize yeni Ömer’ler, Selahaddin’ler, Alparslanlar, Fatihler gerek'' İşte usta yazar Abdurrahman Dilipak'la yaptığımız röportajın tamamı.

Bizim tarihimiz fetihlerle doludur. Hicret, MS 21 Haziran 622 – MS 2 Temmuz 622 tarihleri arasında gerçekleşti. Medine manen fethedildi. İslam Medeniyeti'nde “Hılful Fudul” geleneğinden “Medine Sözleşmesi”ne kadar, farklı dini ve etnik geleneklere sahip insanlar bir “toplumsal sözleşme” ile bir arada yaşama iradesini ortaya koydular. Müslümanlar sayıca azdılar. Mekke’de mallarını bırakıp geldikleri için iktisadi açıdan zayıftılar. Mekke'deki dini topluluklarla Medine’dekiler aynı inanç ve etnik kimliği paylaşıyorlardı ama Müslümanlar iktidar oldular. Ardından Mekke fethedildi (Aralık 629 - 10 Ocak 630).

Nisan 634'te Hz. Ebû Bekir, “Ecnadeyn Muharebesi”nde Bizans ordusunu yenilgiye uğratarak Levant'ta Bizans İmparatorluğu'nun topraklarını ele geçirmiş ve ardından kuzeye doğru ilerleyerek Şam'ın fethine giden yolu açmıştır.

Habervakti - Bizim tarihimiz fetihlerle dolu. Bugün Kudüs’ün fethinin 837. yılı dolayısıyla Selahaddin Eyyubi’yi ve Kudüs’ün fethinin manasını sormak istiyorum.

Dilipak - Evet, önce “fetih” kapıları açmak demek, toprak işgali değil. Adaletin, barışın, hürriyetin hâkim olduğu; mal, can, namus, akıl-inanç ve nesil emniyetinin korunduğu katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir ortamdan bahsediyoruz.

Kudüs’ün fethine gelince, bu yerin ilk fatihi Hz. Ömer oldu. 637 yılının sonuna doğru Kudüs, artık bir İslam beldesi haline geldi. 500 yıl süren Roma hâkimiyetinin ardından ilk kez Müslümanların bölgeye hâkim olmasıyla Yahudilerin yeniden Kudüs'te yaşamasına ve ibadet etmesine izin verildi.

Habervakti - Bu, Hz. Ömer’in Emannamesi, emniyet altına alınan haklar sözleşmesi ile, yani “Hz. Ömer Beyannamesi” ile mümkün oldu. Kudüs kılıçsız olarak fethedildi, Medine gibi.

Dilipak - Evet, tabii. Ne yazık ki bugün hiçbir Müslüman yönetici Hz. Ömer Beyannamesi'nden söz etmiyor. Hepsi BM’nin 1967 sınırlarına atıf yapan sözleşmelerden yola çıkıyorlar. İsrailli yöneticiler sürekli din temelli mesajlar verirken, Müslüman olduklarını söyleyen yöneticiler dini mesaj vermekten kaçınıyor gibiler.

Habervakti - Müslümanlar 16–19 Kasım 636’da Kudüs’ün fethinden bir yıl önce Kadisiye’de İran’a karşı büyük bir zafer kazandı. Müslümanlar artık Basra’ya, Irak ve İran’ın kapılarından geçerek Asya’ya doğru ilerlemeye başlamıştı.

Müslümanların Mısır'ı fethi MS 7. yüzyılda gerçekleşti. Bunun sonucu olarak Bizans İmparatorluğu'nun elindeki Mısır ve Libya, Müslümanların eline geçti. Buradan ilerleyen Müslümanlar, Fas, Moritanya ve Mali bölgesine ulaştılar; oradan da Endülüs'e geçtiler. Genel olarak Endülüs'ün 711 yılında fethedildiği kabul edilir. İslam tarihinde daha nice fetihler ve kahraman komutanlar vardır. Bunlardan biri de Halid bin Velid idi. Onu da anmış olalım.

Habervakti: Evet, mesela bu sene Diyarbakır’ın fethinin 1385. yılı. 27 sahabenin şehit olduğu bir savaşın ardından 27 Mayıs 639'da Diyarbakır fethedilmişti. 1071 Malazgirt, Müslüman bir komutanın yönetiminde Anadolu halklarının Bizans’a karşı kazandıkları bir başka zaferdir. 1453 ise İstanbul’un fethidir. İstanbul, Fatih Sultan Mehmet’in komutasında Latin işgalinden kurtarıldı ve Müslüman bir komutan, Doğu Roma (Bizans) İmparatoru oldu. Selahaddin Eyyubi’ye gelirsek...

Dilipak: Selahaddin Eyyubi, 2 Ekim 1187'de Kudüs'ü Haçlı kuvvetlerinden alarak bölgedeki 88 yıl süren Katolik egemenliğine son verdi ve kenti İslam dünyasına geri kazandırdı. İlginçtir ki, Katolikliğin kurucusu Tarsuslu Saul’dür. Hz. İsa’dan 30 yıl sonra Hristiyan oldu. Daha önce Yahudi bir Ferisi idi. İsevi olunca Pavlus adını aldı. Haçlı Seferlerinde de Saul/Pavlus’un önemli bir yeri vardır.

Selahaddin, o gün cuma namazını Kudüs'te kıldı. Böylece, Hristiyan egemenliğine son vermiş oldu. Selahaddin, işgalci Haçlıları Kudüs'ten çıkartırken, Ortodoks ve Yakubi Hristiyanlar şehirde kalmaya devam etti ve Yahudilerin de şehre yerleşmesine izin verildi. Selahaddin, bu konuda Hz. Ömer’in beyannamesine sadık kaldı. 2. kez Museviler, İslam fetihleri ile Kudüs’e yeniden girebildiler. Selçukluların Tikrit valisi olan Necmettin Eyyub’un oğlu Selahaddin'in doğum tarihi bazı kaynaklarda 1138 olarak veriliyor. Vefatı ise 4 Mart 1193'te, Şam'dadır.

Selahaddin Eyyubi, Eyyubi Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. 1187 yılında Kutsal Topraklar'ı Haçlılardan geri almak için bir ordu kurdu ve komutasındaki ordusuyla beraber 4 Temmuz 1187 tarihinde gerçekleşen Hıttin Muharebesi'nde Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy'ı yenilgiye uğrattı ve ordusunun büyük bir bölümünü yok etti. Bu zafer ona Kudüs’e giden yolu açtı. Mısır ve Suriye'nin Müslüman Sultanıydı (1174-1193). Levant’taki Latin Doğu devletlerini mağlup etti ve 3. Haçlı Seferi'nde (1187-1192) büyük zaferler elde etti.

Habervakti: Bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bu ordu ise ülkesini kurtarır derler.

Dilipak: Muhakkak ki komutan önemlidir, ama her şey demek değildir. Başımızda komutan olarak peygamber de olsa, bu işler imtihanın özelliğine ve o topluluğun liyakatine bağlıdır. Ne komutan, ne komutanın atı, ne de komutanın kılıcının keskinliği asıl şarttır. Elbette biz içimizden en iyisini seçeceğiz; fakat Talut-Calud olayında olduğu gibi, Yahudiler peygamberler soyundan birini ya da krallar soyundan birinin kendilerine komutanlık yapmasını bekliyordu, fakat İşaya Peygamber onlara Talut’u gösterdi. Halid bin Velid hiç yenilgi almamış bir komutandı, hiçbir kusuru da yoktu. Ama “Zaferi Allah'tan bekliyor olacaklardı, onun için Halid’i azlettim” diyen bir Hz. Ömer örneği var. Allah dilerse, Calut'u genç Davud’un sapan taşıyla da devirebilir. Elbette komutan iyi olacak, komutanın atı da kılıcı da. Ama asker de iyi olacak. O da yetmez, askerler haklı bir dava için savaşıyor olmalı. Bir kavme olan düşmanlıkları onları adaletsizliğe sevk etmemeli. Dahası, içinden çıktıkları halkın liyakati de o zaferi hak etmeleri gerek. Ehliyet, liyakat, istişare ve şura şartı da vardır.

Habervakti: Sanırım Halid bin Velid’i ve Kudüs'ü daha iyi anlamak için Haçlı Seferlerini de iyi bilmek gerek. Fetihten hemen önce ve sonraki süreç de önemli. Daha da önemlisi, Haçlı Seferlerini bilmek gerek.

Dilipak: Selahaddin Eyyubi’nin kişiliği ve dönemi ile ilgili İslam Ansiklopedisi’ne bakmakta yarar var. Şuradan o maddeye ulaşmak mümkün: Selahaddin-i Eyyubi. Kimileri onun Türklüğü ya da Kürtlüğü ile ilgileniyor. Ama bizim için önemli olan, onun Müslümanlığı ve kahramanlığıdır. Peygamberlerin ya da İslam büyüklerinin ırkı tartışma konusu edilmemelidir. Hz. Hacer, Hz. İbrahim’in eşi ve Hz. İsmail’in annesidir. Hz. Hacer, Firavun’un hizmetkârı idi. Ya da Hz. Asiye, Firavun’un karısıydı. İnsanları üstün kılan, doğdukları ana-baba, toprak, zaman, derisinin rengi ya da cinsiyeti değildir.

Bakın, İstiklal Marşı’mızın şairi kendini “Arnavut” olarak tanımlıyor ve Selahaddin için ne diyor:

"Sen ki son ehl-i salibin kırarak salvetini
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran
Sen ki İslâm’ı kuşatmış boğuyorken hüsran
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın
Sen ki ruhunla beraber gezer ecrâmı adın
Sen ki a’sâra gömülsen taşacaksın heyhat
Sana gelmez bu ufuklar seni almaz bu cihâd
Ey şehid oğlu şehid isteme benden makber
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber."

Geldiğimiz noktada, Netanyahu Selahaddin’in torunlarını Türkiye’ye karşı kışkırtmaktan söz ediyor. Kendileri o topraklardan çıkarıldıktan sonra ilk geri dönüşlerini Hz. Ömer, ikinci geri dönüşlerini Selahaddin Eyyubi sağladı. Üçüncü geri dönüşlerini ise Endülüs sürgününden sonra Kanuni Sultan Süleyman sağladı. Cumhuriyete giden yolda Türkiye, Kudüs’e giden yolda bir ara istasyon oldu ve bugün onların Müslümanlara yaptıklarına bakın!

Habervakti: Selahaddin Eyyubi ile ilgili olarak Mescid-i Aksa'nın minberi ile ilgili bir olay anlatılır. Biliyorsunuz, Osmanlı’da halifeler kendilerini mukaddes beldelerin hâkimi değil, hizmetkârı olarak tanımlar ve “Hadimü'l-Harameyn” derlerdi. Bu geleneğe bağlı olarak, Kudüs’teki Doğuş ve Kıyamet kiliselerinin anahtarı bugün hâlâ Müslüman bir ailenin elindedir.

Dilipak: Nureddin Zengi (1146-1174 yılları arasında hüküm sürdü) tarafından yapılan bu minberin hikâyesi anlatılır. Özellikle Al-Akharini adlı bir zanaatkâr da dâhil olmak üzere beş farklı zanaatkârın imzaları yer alır. Nureddin Zengi, Kudüs ile ilgili hayallerinin gerçekleştiğini görmeden 1174'te vefat etti. Ondan sonra Selahaddin geldi ve amcasının manevi vasiyetini, yarım kalan işini tamamlayarak onun minberini Mescid-i Aksa’ya yerleştirdi.

Bu minberle ilgili birçok farklı rivayet var. Elbette menkıbenin doğruluğundan çok, ondan çıkarılacak ibret dersi önemlidir. Yani bir dava için kurtarıcı beklemek yerine herkesin elinden geleni yapması gerekir. Bu menkıbeye göre, “Bir zamanlar Bağdat’ta ünlü bir marangoz varmış. Şah eseri olarak çok güzel bir minber yapmış. Duyan herkes bu minberi görmeye, satın alıp kendi memleketindeki camiye götürmek istemiş, ama o satmak istememiş. 'Bu minber Mescid-i Aksa’da duracak' diyormuş. Israr edenlere ise satmayacağını, bu minberi Mescid-i Aksa için yaptığını söylüyormuş. O sırada Kudüs, Müslümanların yönetiminde değilmiş. O ısrarla 'Benim elimden gelen bu, ben zanaatkârım. Minber yontarım. Bir babayiğit de çıksın, Kudüs’ü geri alsın, bu minberi de yerine oturtsun' dermiş. Yıllar sonra 7-8 yaşındaki Selahaddin de bu eseri görmüş ve anlatılanlardan çok etkilenmiş. Aradan 40 yıl geçmiş ve Selahaddin o minberi Mescid-i Aksa’ya yerleştirmiş.”

Habervakti: Evet, sedir ve abanoz ağacından yapılıp fildişi ve sedef kakma ile süslenmiştir. Kündekârî tekniğiyle bir araya getirilen 16.500 parçadan oluşmaktadır ve üzerinde 74 İslami motif bulunmaktadır. Tekniğin özelliği olarak çivi ya da yapıştırıcı kullanılmamıştır.

Dilipak: Aslında bu minberin ilginç bir başka hikâyesi daha var. Maalesef, Kıble Mescidi’nde 21 Ağustos 1969 tarihinde Avusturyalı fanatik Michael Denis Rohan tarafından bir sabotaj gerçekleştirildi. Bu kişi sürekli camiye gidip geliyor, Müslümanlarla birlikte namaz kılıyordu. Bir sabah namazından sonra eylemini gerçekleştirdi. İlginçtir, sabotajın olduğu saatlerde Siyonistler Mescid-i Aksa’nın sularını kesmiş, itfaiyenin girişi de engellenmiş. Kıble Mescidi’nin tavanının 1500 metrekarelik kısmı bu sabotaj sonrası tamamen yandı. Bugün Gazze saldırısında olduğu gibi, İslam dünyasında ciddi bir tepki gelmedi. Onlar, İslam âleminde ciddi bir karşılık bulacağından endişe ediyormuş; fakat bugün olduğu gibi, bir iki sözlü kınama dışında kayda değer bir tepki oluşmamış. İsrail’in ilk kadın başbakanı olan Golda Meir, bu olayla ilgili daha sonra şunları söyleyecektir:

"O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir."

Bu bizim için utanç verici bir durumdur ve Şark cephesinde bugün de farklı bir durum yok.

Habervakti: O gün o fethi gerçekleştirenler uyanıktı, bugünkü Müslümanlar ise uyuşuk. Fatih, 6 dil biliyordu. Selahaddin Eyyubi, geometri, astronomi, matematik ve aritmetik konularında ilim sahibi biriydi. Bu minberin üzerinde bazı ayetler de olacak. O ayetler hangileri?

Dilipak: Minberin sağ tarafında Nahl suresinin 90-93. ayetleri, aynı yönde Tevbe suresinin 18. ayeti ve Nur suresinin 36. ve 37. ayetleri var.

Nahl 90: "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir."

Nahl 91: "Ahitleştiğiniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlama bağladığınız yeminleri bozmayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir."

Nahl 92: "Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. Andolsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar."

Nahl 93: "Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Ama O, istediğini saptırır, istediğini doğru yola eriştirir. İşlediklerinizden andolsun ki, sorumlu tutulacaksınız."

Tevbe 18: "Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder."

Nur 36: "Allah'ın yüksek tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde insanlar sabah akşam O'nu tesbih ederler."

Nur 37: "Bunları ne ticaret ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyar. Bunlar, gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkarlar."

Evet, bunlar bizim için uyarılardır.

Habervakti: Selahaddin-i Eyyubi ve 3. Haçlı Seferi ile ilgili son olarak neler söyleyebilirsiniz?

Dilipak: Savaş bitmedi. Bugünkü savaş aynen devam ediyor. Çanakkale’de de bunu gördük. İngilizler, Tanrı Kral Goliath (Calud) gemisiyle gelmişlerdi. İncil’in Yuhanna kısmında bunların Şeytan’ın çocukları oldukları anlatılır. Kendi kitapları da kan içici olduklarını söyler. Gazze’de, Lübnan’da, Yemen’de yaptıklarını gördük.

Selahaddin Eyyubi aslında iyi bir stratejistti. Stratejisini teopolitik bir bakış açısıyla temellendirdi. Savaş onun için bir cihangirlik davası değil, dini bir görevdi. Hem yapması gerekenler hem de yapmaması gerekenler konusunda dini hassasiyetlere vakıf biriydi. Mukaddes bir dava peşindeydi. İlginçtir, o zaman Sünni-Şii tartışması yaşandı. Mısır Sultanı, Şiilerin Haşhaşi fırkasının suikast teşebbüslerinden iki defa kurtuldu. Selahaddin ayrıca İslam ümmetinin birliği için de ciddi temaslarda bulundu. Tefrikanın dış tehditler kadar öncelikli bir mesele olduğunun farkındaydı. Müslüman dünyasını birleştirme konusunda bazı ilerlemeler sağlasa da buna tam olarak muvaffak olamadı. Nureddin Zengi’nin Mayıs 1174'te vefat etmesiyle, halefleri üstünlük için savaşırken Müslüman devletlerden oluşan koalisyon dağıldı. Selahaddin hakiki varis olduğunu iddia etti ve Mısır’ı kendisi için aldı.

Selahaddin’in ordusunda çok sayıda gönüllü vardı. Asker olan olmayan herkes kılıç kuşanıp savunma saflarında yerini aldı. Katılamayan herkes Selahaddin için duacıydı.

Bunun üzerine Avrupalı Hristiyanlar, İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma, yeni bir Haçlı Seferi için anlaştılar. Yeni Haçlı Seferi, İngiliz Kralı I. Richard, Fransa Kralı II. Philippe ve Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa tarafından üç ayrı kol hâlinde düzenlendi ve Mayıs 1189'da harekete geçtiler. 3. Haçlı Seferi yeni bir başlangıç oldu. 1189-1192 yılları arasında sürecek bu Haçlı Seferi, Hak-Batıl savaşının kesintisiz devam ettiğinin göstergesiydi. Birileri "Tanrıyı kıyamete zorlamak"tan söz ediyor, birileri Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine kendi tapınaklarını inşa etmekten bahsediyorlar. Bunlar, pedofilik, satanist, Siyonist bir topluluğa dönüştüler.

Şimdi gelen bir mesaj var: İran’dan işgal altındaki topraklara yüzlerce füze fırlatılmış. Savaş genişliyor, derinleşiyor ve şiddetini artırıyor.

Biz, âlemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Yaşadığımız fitne de ahir zaman fitnesine benziyor. Şimdi bize düşen, Hz. Muhammed (sav)’in İsra mirasına, Hz. Ömer’in mirasına, Selahaddin-i Eyyubi’nin manevi mirasına sahip çıkmaktır.

Kudüs bizim için din davasıdır, tarih davasıdır, insanlık davasıdır ve gelecek davasıdır.

Habervakti: Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum.

Dilipak: Ben teşekkür ediyorum. Uzun bir söyleşi oldu. Şimdi telefonuma gelen mesajlarda İsrail’in çelik kubbesinin kendi başlarına çöktüğünü gösteriyor. Zulüm ile abad olunmaz. İsrail, kendi sonunu getirecek bir intihar saldırısıyla aslında harakiri yapıyor. Bu kadar şımarması, maalesef İslam ülkeleri yöneticilerinin sessizliğinden kaynaklanıyor. Bize yeni Selahaddinler gerek. Selam ve dua ile.

    

1930'larda minberin görünümü                                                                                                                       Latin Doğusunun Haritası, 1190 Mapmaster (CC BY-SA)