"Büyü de baban sana

Büyü de

Acılar alacak

Büyü de baban sana

Büyü de

Yokluklar alacak

Büyü de baban sana büyü de

Bitmez işsizlikler açlıklar alacak

Büyü de

büyü de baban sana

Baskılar işkenceler alacak

Kelepçeler gözaltılar zindanlar alacak

Büyü de

Büyüyüp onyedine geldiğinde

Büyü de baban sana

İdamlar alacak...  Gültekin Akın"

Yaşadığı büyük şehrin arka sokaklarında babasının uyguladığı işkencelerin sonucunda ruhundaki kapanmaz yaraları uyuşturucu kullanarak gidermeye çalışan Ahmet, uyuşturucu kullanmayı tedavi görmeden kendi kendine bıraktıktan sonra diyor ki:

"Selamun Aleykum hocam

iyi akşamlar

benden hayat hikayemi istemiştiniz ben Bir kaç satır olarak özetleyeceğim ben beş Çocuklu bir ailenin dördüncü evladıyım babam sinir hastası ve gaddar bir insandır annemde onun tarafında onun düşüncelerinde bir insandır babam ne dese annem onu yapardı çocukluğum sürekli onların zorbalığıyla ve işkencelerini çekerek geçti on ve 11 yaşında Sokak hayatına atıldım ne yazıkki ailem hiçbir zaman arkamda durmadı Çekirdek içini doldurmayacak en ufak muhabbetlerden ötürü ne dayaklara ne zulümlere maruz kaldım ailem bir nevi benim düşmanım gibiydi Yeri gelirdi beni dört 5 saat tuvalette hapsederlerdi Yeri gelirdi babam boynuma ekmek bıçağı dayayıp seni öldüreceğim derdi.

Yeri gelirdi annem şişi Ateş'te kızdırıp ellerime sürerdi Ve bunlardan hep uzaklaşmak için Eve gitmezdim beni çocukluğundan soğuttular çocukluğumu yaşayamadım her şeyimi elimden aldılar hep rezillik içinde büyüdüm ve her zaman benim millete küçük düşürmek için insanların önünde dövdüler Bu sebeplerden dolayı huzurum olmadığı için Park köşelerinde kuytu köşelerde kaldırım taşlarında kayalıklarda yatıp kalktım Ve bu benim ister istemez psikolojimi bozdu Ve şuan yaşım 24 ne annemi ne babamı sevmiyorum bana yaptıkları şeyleri gözümün önüne geldikçe çıldırıyorum Çocukluğumu dert tasa içinde geçirdiğim hayatım etkisinden kalkamadım evlenmek istiyorum biraz rahatım olsun istiyorum ve eşcinsellik kusurundan dolayı cesaret edemiyorum Allah Rıza'sı için bana yardım edin yoksa kendimi öldürcem

Selamun Aleyküm Hocam Buyrun Yazdıklarım .

01.11.1993

Ana Rahminden Geldim Dünyaya

5 Fertlik Bir Ailenin Dördüncü Çocuğu Olarak

Agresif Bir Babanın Baskısı Altında Büyüdüm

Sağlık Problemlerimden Dolayı 7 Yaşına Kadar Konuşamadım

10 11 Yaşlarında Sokak Hayatıyla Tanıştım

Anlaşamamazlık Şiddet Baskı Ve Zulme Maruz Kaldığım İçin Sürekli Ailemle Kargaşa İçindeydim

Yaşım Küçük Olmasına Rağmen Ailemden Gördüğüm Onca Yanlışı Hatayı Gurur Yapıp

Eve Dönmemeyi Tercih Edip Sürekli Dışarda Kaldığım Günler Oldu

Bazen Aylarca Bile Dönmezdim .

Özellikle Kış Mevsimlerinde Soğukta Ayazda Çok Zorluklar Çektim

Babam Sanki Bilerek Yaparcasına Hep Soğuk Havalarda Beni Dışarı Atardı Ve Kıyafetlerimi Dahi Vermeyip Beni Karda Kışta Incecik Elbiselerle Ölüme Terk Ederdi

Mücadele Ettiğim Direndiğim Günler Olurdu

Bazen Öyle Soğuk Olurdu Uyku Uyuyamazdım.

Çünkü O Uykunun Bana Ölüm Olacağını Bildiğim İçin

Bir Daha Uyanamayacağım İçin

Sabahlara Kadar Allaha Yalvarıp Dualar Ederdim

Beni Bu Kaderden Koparıp Alsın Diye

Veya Bir An Büyüyüp Herşeyin Hesabını Sorup Bedelini Ödeteyim Diye

Yalnızlığımla Herşeye Göğüs Gerdim

Sokaklarda Park Köşelerinde Terk Edilmiş Evlerde

Yıkık Virane Harabe Yerlerde Kaldım

Yeri Geldi Gece İtiyle Serserisiyle Karşılaştım

Yeri Geldi Ölümle Burun Buruna

Kaldım

Yeri Geldi Organ Mafyaları Tarafından Kaçırılmaya Çalıştım .

Hep Telaş Içinde Geçti Çocukluğum

12 Yaşında Aile Baskısından Gördüğüm Psikolojik Sorunlar Yüzünden Eşcinsel Olduğumu Anladım .

Aklı Selim Olmadığım Halde Bu Beni Çok Üzmüştü

Ondan Sonra Dost Ve Arkadaş Çevresi Tarafından Uyuşturucuya Başladım .

Ve Uyuşturucunun Beni Cinsellikten Uzak Tuttuğunu Anladım

Nefsimi Uyuşturucu İle Köreltmeye Başladım

Gerek Acı Dolu Yaşadığım Hayatın Çilesinden

Gerek Kendimi Kötü Hissettiğim Eşcinsellik Eğiliminden

Kaçmak Kurtulmak İçin Yüksek Dozda Uyuşturucu Kullandım

Yavaş Yavaş Yaşım Büyümeye Başladı

Her Geçen Gün Daha da Acının Dertlerin Dibine Dibine Düşüyordum

Günler Aylar Yıllar Beni Benden Alıyordu Sanki

Ve Derken Artık Hayat Beni Boğmaya Başladı

Yaşadığım Hayattan Hiç Memnun Değildim

Uyuşturucu Sağlığıma Baya Zarar Vermeye Başlamıştı

Bir Yandan Bırakmak İstiyordum

Bir Yandan Bırakırsam Eşcinselliğe Yönelirim Diyordum

Artık Intihara Kadar Gelmişti Durum

Intihar Etmeyi Düşünüyordum

Geceleri Sabaha Kadar Üzüntüden

Yatamıyordum

Derdime Çare Arıyordum

Uyuşturucuya Daha Fazla Yüklenip Ölmek Için Dozunu Arttırıyordum

Öyle Böyle 24 Yaşına Kadar Uyuşturucu

Kullandım

Sonra Sevip Saydığım Bir Abimin Baskısı Yüzünden

Bana Verdiği Değerden Hatrı İçin Uyuşturucuyu Bıraktım

Bıraktıktan Sonra Eşcinsellik Arzularım Çoğaldı

Ve Hüseyin Hocayla Tanışıp Terapilere Katıldım

Herşeyden Arınıp Temiz Bir Hayata Başladım

Geçmişe Dair Hiç Bir Şeyim Kalmadı Umutla Inancla Başardığım Yolda

İlerliyorum

Burdan Mağdur Olan Zor Durumda Olan Bütün Arkadaşlarımada Allahtan Şifalar Ve Metanet Diliyorum

Hayatta Herşey Gönlünüzce Olsun."

Üniversite hayatı boyunca ailesindeki sorunların yarattığı duygusal yoksunlukları arkadaşlarıyla birlikte uyuşturucu kullanarak gidermeye çalışan Umut diyor ki:

“Toplumumuz “Çocuk ve Uyuşturucu” kelimelerini bile yan yana gelmesini kabul edemez. Bu yüzden göz ardı edilecek bir sorundur. Çünkü “ benim çocuğum yapmaz” anlayışı “ benim çocuğumun bir sıkıntısı olabilir” demekten daha kolaydır.

Önleyici ve koruyucu çalışmalardan sonuç alınamamasının nedeni meseleyi farklı yerlerden ele alamıyor oluşudur. “Uyuşturucu” bir temsildir. Çocuğun hangi eksikliğini çektiği “nesne” yerine kullandığı burada çok önemlidir. Örneğin; 13 yaşlarında olan iki arkadaş Ahmet ve Mehmet’i düşünelim. Bu iki arkadaş “bonzai” denen bir tür uyuşturucu madde kullanmaktadır. Ahmet’in motivasyonu çok küçük yaşlarından itibaren yaşadığı travmatik acılarını bastırmak olarak düşünebiliriz. Mehmet ise ailesinden alamadığı desteği ve yalnızlık hissiyle mücadele etmek için kullanıyor olabilir. Aslında çocukların yaşı ve kullandıkları madde aynıyken motivasyonları ve amaçları oldukça farklı olabilir. Bu yüzden çocuğu anlamayan, kapsamlı ve geniş olmayan her önleyici ve koruyucu faaliyet başarısız olmaya mahkumdur. Burada bu iki çocuğa yardım edebilmek için ne gereklidir?

“Çocuğu anlamak”

Çocuğu anlamayan, buna çabalamayan aile, örgün, yaygın, sargın eğitim, güvenlik ve medya işlemeyecektir.

Doğduğu andan itibaren bakım verilmesine bağımlı, sürekli ihtiyaçları olan korunmasız bir canlı, kaygı yaşayacaktır. Eğer bakım verenleri ilgili bir şekilde emek, zaman ve sevgi ayırabilirse bu kaygı yatışacak ve sağlıklı bir çocuk yetişecektir. Fakat diğer taraftan “şanslı olmayan” çocuklar kaygı, sevgisizlik, istenmeme ve aşağılık hisleriyle sürekli mücadele edeceklerdir. Bu boşluğu doldurmak için farklı uçlara kayması daha doğal olacaktır.

Aç yatan bir insan rüyasında tıka basa doyduğunu görürmüş. Yani gerçeğiyle tatmin olamıyorsak , sahtesiyle avunuruz.

Eğer gerçekten bu çocuklarla ilgilenilecekse, her çocuk özeldir ve farklıdır diye düşünülmelidir. Çocuk merkezli anlayışlar üzerine plan yapılmalıdır.. Çocuk, toplumumuzun her ferdinin ilgi ve alaka göstermesi gereken değerli bir bireydir. Çocuk insanın atasıdır.”

"Bir insanın çocuklarına kötü muamele etmesi, onun karakterinden ve doğasından değil, küçükken maruz kaldığı kötü muameleden ve kendini bunlara karşı koruyamamış olmasından ileri gelmektedir. Bay A’nın babası gibi nazik, yumuşak ve duygusal olup da eğitim adına her gün çocuklarına zarar veren sayısız insan vardır.

Çocuklara, öfke ve acılarını dile getirdikleri takdirde4 anne-babalarının sevgi ve ilgisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelecekleri bilincinin yerleştirilmesi, onlara yapılabilecek en kötü şeydir. Erken çocuklukta duyulan öfke, bilinçdışına itilir. Sağlıklı, yaşamsal bir güç potansiyeli içeren öfkenin bastırılması için yüksek miktarda enerji sarf edilir. Çocuğun, içindeki canlı olanın yok edilmesi pahasına eğitilmesi, çoğu zaman intihara ya da daha sonra intihara götüren uyuşturucu madde bağımlılığına neden olur. Uyuşturucu, duyguların bastırılmasından ve kendine yabancılaşmadan kaynaklanan boşluğun doldurulmasına  yardım ederken bağımlının gördüğü tedavi bu boşluğu tekrar hissedilebilir hale getirir. Tedaviyle beraber bağımlının içindeki canlılık tekrar kazanılmıyorsa durumun daha da kötüleşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Biz, İstasyon Hayvanat Bahçesi Çocukları adlı kitabın yazarı Christian F. Böyle bir hayatın trajedisini çarpıcı bir açıklıkla gözler önüne seriyor.  (Başlangıçta Eğitim Vardı, Alice Miller)"

“Christian F.’nin gerçek yaşamı

Christian F., 1970'li yılların sonlarında, önce Almanya, sonra dünyaya bomba gibi düşen, 5 milyondan fazla satan bir kitaptı. Ben de o yıllarda okumuştum.Uyuşturucu bataklığı, hippilik sonrası dünya gençliğini örümcek ağı gibi sarıyordu, o yıllarda. Beyazcı, yani eroinman gençler satıcıları ile kentlerinin belli yerlerinde buluşuyorlardı. Zürih'te İğne Parkı'nda mesela.. Amsterdam'da Kanal Bölgesi'ndeki bir sokağın kafelerinde.. New York'ta 42'nci Cadde'de.. Londra'da Soho'da.. Bunların hepsinin içinden, önünden geçtim. O sefaleti gözlerimle gördüm, 70'lerde ve 80'lerde..Berlin'de de, Hayvanat Bahçesi Metro İstasyonu çevresi, eroinci gençlerin yeriydi. Eroin parası için fahişelik dahil her şeyi yapan gençlerden biriydi, Christian F. Hatta çocuk.. 12 yaşında esrarla başlamış, 14'ünde eroine dönmüş, para bulmak için de, kendisini pedofillere pazarlamaya başlamıştı. İki gazeteci, onu buldular.. Saatler süren konuşmalarını teybe aldılar.Önce Stern Dergisinde Almanya'yı sarsan bir röportaj, ardından, Christian F. adıyla dünyada yankılar uyandıran kitap çıktı.Gazeteciler kızın soyadının sadece ilk harfini kullandılar. Çocuk olduğu için bir.. Tanınırsa, başının bir daha beladan kurtulmayacağını düşündükleri için iki..Christian F. olup bitenlerden sonra, ona sahiplenemeyen annesinin yanından alındı. Tedavi gördükten sonra, çok disiplinli anneannesine verildi. 18 yaşından sonra kendi başına yaşamağa başladı. Gene "Beyaz"a döndü. Müsamaha gösteren ülkelere, Hollanda'ya, Amerika'ya, İsviçre'ye, Yunanistan'a gitti. Üzerinde eroinle yakalanıp 10 ay hapis yattığı için evlilik dışı doğurduğu oğlunu yanından aldılar. (Şimdi 17 yaşında.)Christian bugün 51 yaşında. Geçen yıl, yeni bir kitap çıkardı, "Bu defa ben yazdım" diyerek. İlk kitabından ve ondan çekilen filmden hala ayda 6-7 bin lira telif hakkı kazanıyor. Eroin krizlerini önlemek için doktor reçetesi ile metadon kullanıyor ama zaman zaman iğne yaptığını da saklamıyor.  (Hıncal Uluç 26 Aralık 2013, Perşembe Sabah Gazetesi)"

"Ana-babasının, birçok uyuşturucu bağımlısında da olduğu gibi, idealleştirilmiş olması bizi şaşırtmaz. Kız, zayıf karakterli, ana-babası için utanç kaynağı olduğundan ve onları bu kadar hayal kırıklığına uğrattığından kendini hep suçlu hissetmiştir. Bir de toplumu suçlamaktadır.

Çocukluklarında duygularını tanımayı ve onlarla başa çıkmayı öğrenemeyen insanlar özellikle de ergenlik çağında güçlüklerle karşılaşır.

İçine düştüğü bu durumdayken Christian’ın, çevresinde içini dökebileceği kimsesi yoktur. Eğer annesine anlatırsa kadının öfkeden çıldıracağını bilmektedir. Bunu ona yapamayacağını düşünerek, yetişkini yani annesini korumak için trajik yalnızlığını peşi sıra sürüklemeye devam eder.

‘Mal’ yani sert uyuşturucu çocuklukta, tamamen boyunduruğu altına girilen hiddetli, ne zaman ne yapacağı belli olmayan babanın işlevini üstlenmiştir. Ve nasıl o zaman gerçek benlik ana-babadan saklanmak zorundaysa şimdi de gerçek hayatlar gizlice, gözden uzakta sürdürülmek zorundadır.  (Başlangıçta Eğitim Vardı, Alice Miller)"

Bağımlı bireyler, tedavi süreçlerinde anne-babalarına bağımlı olmadan kendi başlarına yaşamayı öğrenmedikleri süreçte;  eğer ailesine bağımlı olarak kalınırsa, ana-babasını bağımlılığı  veya intiharı ile cezalandırır.  Özetle diyebiliriz ki  “Aile tedavi edilmeden bağımlı birey gerçek anlamda asla  tedavi edilemez. 

Baba ne kadar çocukla ilgilenirse ilgilensin, sonuç annenin çocuğa daha yakın kaldığını ortaya koymuştur. Çocuk etrafında "yedek anne"lerin sayısı arttıkça, çocuğun sıkıntı yaşadığı ve gerçek annesini talep ettiğini kanıtlamıştır.

Kadınların çocuklara olan ilgiyi içlerinde taşıyarak doğdukları, babaların ise bunu daha sonra "öğrendikleri" anlaşılıyor. Bu durumda demek ki, anne doğal ebeveyn baba ise tam öyle tanımlanamaz. Şimdilerde artık babalar da çocukların sevilip okşanılmasının ne kadar önemli olduğunu öğrenmeye başlıyorlar.

“ Temel Güvensizlik-Temel Güven: Umut

Bu dünyaya iyi bir genetik yapı, sevgi dolu ebeveyn, hatta onu kucağına alıp sevmek için hazır bekleyen büyükanne ve büyükbabalar ile gelen bebek şanslıdır. Temel güven olmadan bebeğin hayatta kalamayacağı gerçeğini kabul etmek zorundayız. Bundan çıkan sonuç, yaşayan her insanın temel güven duygusuna ve bunun yanı sıra belli bir oranda da umudun verdiği güce sahip olduğudur. Temel güven, yaşamın getirdiği -aslında bizi sınayan- tüm olaylara ve deyim yerindeyse dertlere karşı güvenilir desteğimiz olan umudun onaylanmasıdır. Hayatta kalmanın bir nebze güvensizlik hissi olmadan zor olacağı doğrudur. Bu his, bizi korumaya hizmet eder. Ne var ki güvensizlik, yaşamımızın her tarafına bulaşabilme potansiyeli taşır; bizi sevgi ve dostluktan yoksun bırakabilir. (Erik H Erikson) ”

Anneden sevgi, babadan güven duygusu alamadan derinden sarsılmış olarak büyümüş yaralı bilinçler, bilinç dışının yönlendirmesiyle hayatlarını yaşarlar. Temel güven duyguları eksik kaldığı için acıya karşı dayanıklı olmadıklarından sevgisiz ve güvensiz ilişkilerinin sonucunda içsel gerilimlerini alkol, seks, kumar ve uyuşturucuyla yatıştırmaktadır. Aslında bağımlı kişiler daha anne sütüyle, dünyaya asla güvenilmeyeceğine dair kaçınılmaz ve katlanılmaz "gerçeği" alırlar. İlk iki yıl boyunca tanıdığımız tek dünya olan ailemizde mutsuzluk rüzgarları ardı arkası kesilmeden sürekli esiyorsa; kuşatıcı ve sarmalayıcı ilgi, sevgi ve güvenden yoksunsak lanet olası bir "kader"in esiri oluruz. Bu kader gücünü geçmişimizden alarak ruhumuza yapışır. Bebekliğinde anneleri tarafından çocukluğunda babaları tarafından zedelenmiş hastalar için hiçbir çare olmaması üzücü bir şeydir ama gerçektir.

Alkol, seks, kumar ve uyuşturucu bağımlılıklarında kötü ya da yeterince iyi olmayan anne babaların varlığı, bağımlı bireyin kişilik oluşum süreci açısından hem gerekli hem de yeterli bir sebeptir. Bağımlı birey, annesinin ya da babasının kederlerine, acılarına, mutsuzluklarına damgalanmış kalmış bir bireydir. Bu durumda çocukluktan gelen "kötü anne" yerine "iyi anne" arayışlarını çaresiz sürdürmek, çocukluk yaşlarındaki ebeveyn zulmüne karşı adaleti bulmak için çırpınmanın adı kader olmaktadır.

Bağımlı bireylerin iyileşmesi adına onları kaderleriyle ve şanslarının kötü gitmiş olduğu gerçeğiyle yüzleştirmek, adaletin söz konusu olmadığını, çocukluk yaşlarında duygusal boşluğu ve acısını kimsenin örtemeyeceğini bildirmektir. Geçmiş yeniden tasarlanamaz ve değiştirilemez olduğu için ancak yüzleşilebilir; bu yüzleşme sonucunda içsel kaygı ve korkularımız bir güç kaynağına dönüştürülebilir. Yaratıcı insanlar da erken çocukluk travmaları yaşamışlardır ama "iyi büyümelerini" kendi kendilerine gösterdikleri çabalarla başarmışlardır. Büyük insanların büyüklüğü, çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki yaşadıkları belaların içinden alnının teriyle çıkmayı başarmış olmalarından kaynaklanır.

Bağımlı bireyler için yaşam hiçbir zaman kolaylık göstermez. Hiçbir zaman işi kolaydan alamaz ve hiçbir zaman kanaatkar olamazlar.

Türkiye’de şimdiye kadar “Çocuk ve Uyuşturucu” konusuyla ilgili önleyici ve koruyucu çalışmalardan niçin sonuç alınamamıştır çünkü   toplumsal sorunların çözümü adına sadece hukuktan umut beklemek nafile bir çabadır. Çünkü hukuk sadece suçu cezalandırır fakat aynı zamanda suçu ortadan kaldırmaz, suçluyu ise asla ama asla iyileştirmez. Kadına şiddet, uyuşturucu, alkol gibi sorunların çözümünü yasalardan ve yargıçlardan ummak, sorunun teşhisini de tedavisini de bilmemekten kaynaklanmaktadır. Toplumsal hayatımızda kadına şiddeti çözmek adına kadının fendi erkeği yendikçe, babasız yetişen çocuklar sorunu ortaya çıkmaktadır. Kadınlar mı haklı erkekler mi haksız derken, aslında çocuklar mağdur olmaktadır. Çocuklar mağdur olduklarında ise onların haklarını sonuna kadar savunan bir kurum ya da kuruluş yoktur diyebiliriz.

Aile içinde kadın erkek arasındaki her tartışmayı karakollarda güvenlik güçleriyle, adliyelerde yargıçlarla çözmeye çalıştıkça, aile kurumu parçalanmaktadır. Aile içindeki sorunların, aslında ruhsal sorunlar olduğu gözden kaçırılmaktadır. Aile Sağlığı Merkezlerinde psikologlar da görevlendirilirse, kadınlar eşleri ile sorun yaşadıklarında öncelikle bu merkezlerden destek alabilirler. Kadına şiddet sorunu kangren haline geldikten sonra, karakoldan ve adliyeden destek almak yerine, daha büyük bir çözümsüzlüğe dönüşmeden önce Aile Sağlığı Merkezlerinde psikolojik destekle aşılmaya çalışılabilir.

Aile kurumu çöktükçe toplumsal yaralarımız daha da derinleşecektir. Aile içinde kadının ve erkeğin rolleri değiştikçe, toplumumuzda zamanla alkol, uyuşturucu, seks bağımlılıkları ve eşcinsellik sorunları daha da artacaktır. Bu sorunlar, bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Bağımlılıklar bir aile hastalığıdır. Aile tedavi edilmeden bağımlı bireyler gerçek anlamda tedavi edilemez.

Batı'da çoktan çöken aile, Doğu'da da artan bir hızla çökmektedir.