Ülkemizde haber siteleri bolluğu var. Bu sebeple bolca haberle kuşatılmaktayız. Haber çok da ilginç olanları az gibi. Bu nadir haberlerden biri de “rüşvete de zam geldi“ haberi oldu.

İslam’dan koparılan toplumumuzda faiz ve zina pislikleri gibi ne yazık ki Rüşvet de normal işlem konumunda.

Her şeye ve hatta idrar ve dışkı boşaltılmasına zam gelir de rüşvete zam gelmez mi? Madem rüşvet alıyor ve veriyoruz bir ihtiyacı veya lüksü karşılaşması gerekmez mi?!

Ama gel gör ki rüşvetin normali de zamlısı da haram.  Okuyalım:

RÜŞVET ALLAH’IN KOYDUĞU YASAKTIR
İslâm Dini faiz, karaborsacılık ve hileli imalât gi­bi yollarla nafaka temin edilmesini yasaklamıştır. Böylelikle rüşvet yolu ile kazanç sağlanılmasını da yasaklamış; haram kılmıştır. 

Fert ve toplum haklarına tecavüzün en belirgin şekillerinden biri olan rüşvet, genel ahlâkı, sosyal güve­ni, içtimaî adaleti zedeleyen, ferdî zillete ve toplum anarşisine yol açan pek büyük bir suç, âhiret felâketi­ni örgüleyen pek azîm bir günahtır.

Bakara sûresinin 188.âyetinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

«(Ey İman Edenler!) Mallarınızı aranızda (faiz, aldatma, karaborsacılık, kumar, ve zina)  batıl/haram yollar­la yemeyin. (Haksızlığınızı) bile bile fert ve toplum mal­larından bir bölümünü günah yolu ile yemek için de, o mallardan hakimlere; idarecilere rüşvet vermeyin.»

ZİMMETE HAK GEÇİRMEK İÇİN RÜŞVET VERME
Rüşvet genellikle bir ferde veya topluma ait olan bir hakkın zimmete geçirilmesi için verilir. Böyle bir zulme aracı olabilecek yönetici ve hâkimler kadrosu ta­rafından alınır. Bunun içindir ki Rüşvet’i yasaklayan mezkûr âyette özellikle hâkimlere ve idarecilere rüşvet verilmemesi emrolunmuştur.

Peygamberimiz ferdleri Hak’dan saptıran, cemi­yette fesadı yaygınlaştıran rüşvetin her bir nevinin ha­ram kılındığım bildirmiştir. Ayrıca yönetim ve yargı organların­daki rüşvete husûsiyle dikkat çekmiştir.

RÜŞVETÇİYE LANET OLSUN
Yüce Peygamberimiz şöyle buyurur:

[“Rüşveti alana, verene ve aracı olana Allah lâ’net etsin.”

«Allah’ın lâ’neti özellikle cemiyet haklarını çiğne­mek; muhakemede haklıyı mağdur etmek için rüşveti ve­ren ve alanlar üzerine olsun.»

« Çok iyi biliniz ki rüşveti alan da veren de Cehennem‘dedir.»]  (Müntehab-ü Kenzül-Ummal, 2/198-200; et-Tac,3/56)

RÜŞVETİN SEBEBİ NEDİR?
Memleketimizde ve bütün dünya ülkelerinde gide­rek artan rüşvet, iktisadî zaruretler sebebiyle gelişen bir hastalık olmaktan çok, iman ve ahlâk buhranından doğan ve gelişen ferdî ve sosyal bir hastalıktır. Rüşve­tin milletler arası boyutlar kazanması bunun en canlı örneğidir.

Fakirliğin iman hayatını kemiren, sosyal bunalım­lara vasat hazırlayan ve ahlâkî hastalıkları ge­liştiren ciddî bir müessir olduğu açık bir gerçektir.

İslâm Dini de bu gerçeği kabul etmiştir. Fakirlik prob­lemini çözümleyici, mahzurlarını giderici ferdî ve sosyal  yasalar koymuştur.

Ancak ülkemiz şartları açısından bakıldığında rüş­vetin maddî zaruretlerden çok iman ve ahlâk zaafın­dan doğduğu, lüks tüketim arzusuyla geliştiği bir hakikattır.

Rüşvet ve benzeri gayr-i ahlâkî hastalıkların sebebi maddî olmadığı içindir ki iktisadî seviyenin yük­selmesiyle veya maddî cezalar getiren kanunların yü­rürlüğe girmesiyle rüşvet önlenememiştir.

RÜŞVET İMAN VE AHLÂK KONUSUDUR
Bunun içindir ki İslâm mevzua iman ve ahlâk açı­sından bakmaktadır. Müminin kafası ve kalbini eğiterek ona bu hastalığa karşı bağışıklık  kazandırmaktadır. Bu­nunla beraber İslâm Hukuku’nda rüşvet için takdir hakkı İslâmî devlet yönetimine ve hâkimler kadrosuna bırakılmış maddî cezalar da vardır.

Rüşvet olarak alınan geri verilmedikçe  Allah katında tövbesi dahi olmayan rüşvet suçunun günahından ko­rumak içindir ki Peygamberimiz bu konu üzerinde önemle durmuş, ikaz ve irşatlarda bulunmuştur.

KIYAMET GÜNÜ ALDIĞI RÜŞVET KİŞİNİN BOYNUNA YÜKLETİLECEK
Medine İslâm Devleti ekonomisi, tarıma ve hay­vancılığa dayandığı ve zekâtları tahsile memur vazifeliler bu iki alanda rüşvetle karşılaşabilecekleri için Pey­gamberimiz rüşvet ve benzeri yollarla zimmete «Hak» geçirmenin önemi hususundaki bir hitabelerinde şöyle buyurmuştur:

« (Ey İnananlar!) Kıyamet Günü’nde sizden bi­rinizi zimmetine geçirdiği deve, at, inek ve koyun gibi hayvanlar kendilerine has sesler çıkarır, çaldığı çocuk da feryad eder bir vaziyette boynuna yükletilmiş olarak Allanın huzuruna gelmiş bulmayayım.

O zaman, o  kişi: –  Bana yardım et Ya Resûlellah! diyerek (inleyecek ve) ben de: –  Senden Allanın azabını gideremem. Sana bu gerçeği tebliğ etmiştim, diyeceğim.  (et-Tac, 3/54. Hadis özetlenmiştir.)

Hak iddia ederler korkusu ile her şahsın anasın­dan babasından, kardeşinden ve eşinden den kaçacağı Âhiret Günü ne azimdir. Bu Yüce Gün’e inanan bir müminin, rüşvet ve benzeri yollarla zimmetine haklar geçirdiği için Allah’ın huzurunda zelil olması, şefaat umudu ile başvurduğu Peygamberimiz tarafından ret olunması ve Cehennem azabına yuvarlanması ne acı ve korkunç bir durumdur.

Fert ve cemiyet haklarının çiğnenmesine ve sosyal adaletsizliğe sebep olduğu için olgun aklın da yerdiği rüşvet, husûsiyle’ kanunî cezalarla engellendiği toplum­larda «Hediye» görüntüsü altında alınıp verilmektedir.

MEMURA HEDİYE RÜŞVETTİR
Pek tabiidir ki bu günahın farklı bir görünüm için­de işlenmesi onu meşrulaştırmaz.

Aslında hediye Aziz Peygamberimizin hadisleriyle de açıklandığı üzere rızkı artıran, karşılıklı sevgiyi ge­liştiren, kini ve kırgınlıkları gideren ve kaynaşmayı sağ­layan Helâl bir rızıktır. Bu nedenle biz müminler ara­mızda hediyeleşme ile öğütlenmişizdir.

Ancak dinimiz öğütlediği hediyeyi yöneticilere yet­kili memurlara ve hâkimlere haram kılmıştır. Peygamberimiz bir hadîslerinde şöyle buyurmuştur:

«İdarecilerin hediye alması haram, hakimlerin he­diye alması ise kâfirliktir; (kâfirliğe yakın bir günahtır. » (M. K. Ummal, 2/198)

Mezkûr kadrolar, ancak memuriyetlerine getiril­meden önce hediyeleştikleri kişilerden hediye alabilir­ler. Zira vazife almalarından sonra kendilerine verilen hediyenin amacı rüşvette olduğu gibi, halde veya gele­cekte onları zulme alet etmek ve çıkarlara vasıta kıl­maktır. Bundan ötürüdür ki bu tür bir işlem şekil iti­bariyle hediye görünümünde ise de hakikatte rüşvettir ve haramdır.

Aşağıda sunacağımız Asr-ı Saadet’de cereyan et­miş bir olay ve bu olaya Hz. Peygamberin getirdiği yo­rum bizi aydınlatmaktadır.

Peygamberimiz İbni Tulbiye isimli bir zatı zekât tahsil memuru olarak vazifelendirir. Bu zatın vazife dönüşü; « Şu mallar sizlerin Beytul-Malı için verilen ze­kât mallarıdır. Bu mallar da bana hediye olarak veri­lenlerdir» diyerek bazı malları kendisine ayırması üze­rine Peygamberimiz minbere çıkmış, Allah’a hamd ve  se­nadan sonra şöyle buyurmuştur:

Gönderdiğim memura ne oluyor da bunlar İslâm Devleti hazinesine verilenlerdir, bunlarda bana hediye edilenlerdir, diyor.

Ana-babasının evinde otursa da bakıp dursaydı ya! Bakalım, kendisine hediye verile­cek miydi?

Muhammedin canı tasarrufu altında bulu­nan Allah’a yemin ederim ki sizden biriniz, zekât malından (veya Hazine, belediye ve vakıf gibi toplum ma­lından gizleyip) aşırdığı deveyi böğürür ineği öğürür veya koyunu meler bir vaziyette boynuna yüklenmiş bir şekilde Kıyamet Günü mutlaka Allah’ın huzuruna ge­lecektir.» (et-Tac, 3/54)

RÜŞVET VEREN DE ALAN GİBİ GÜNAHKÂR MIDIR?
Mevzuumuzu «Rüşvet veren de alan gibi günahkâr mıdır?». Şeklinde pek çok sorulan bir suali İslâm âlimle­rinin görüşleri ile cevaplandırarak bitirelim.

Peygamberimiz rüşveti alan  ve veren yanısıra aracı olanı da lâ’netlemiştir. Bunun için İslâm bilginlerinin bir kıs­mı “şartlar neolursa olsun rüşvet almak kadar vermekde günahtır” diyorlar.

Ancak İslâm bilginlerinin çoğunluğu rüşvet ve­reni veriş sebebi ve gayesine göre değerlendirmişlerdir. Buna göre eğer kişi hakkını korumak, zulmü ve zara­rı defetmek için rüşvet vermeye mecbur kalırsa Allah ka­tında suçsuzdur. Fakat bir hakkı iptal etmek, zimmete hak geçirmek, lehte karar çıkartmak için verilen rüş­vet haramdır. Ayrıca veren için azâb sebebidir. (et-Tac, 3/56)

Yüce Rabbimden cümlemizi haramlardan ve şüp­heli işlerden korumasını diler, sözü Peygamberimize bırakırım. O şöyle buyurur:

«Suht/Rüşvet  ile beslenen vücut ateşe lâyıktır.» (M. K. Ummal, 2/200)