İslam tarihini bilen arkadaşlar, okçular tepesinin değerini de iyi bilirler.

Bundan yıllar, yıllar önce ülkede uygulanan politikalarla, eşleri çalışmayan insanların geçim sıkıntısı çekeceğine dair bir imaj oluşturuldu ve o, imaj tuttu. Bu belki de bu topluma dayatılan bir projenin uzantısı idi. Eşi çalışmayan insanlar; sıkıntılara düşer, geçinemez ve ekonomik huzursuzluklar yaşar, hale getirildi. O, günlerde, uygulanan bu yanlış politikanın, hayata geçmemesi için; insanımızı uyarıyorduk. Dinlemediler, dinleseler de anlamak istemediler. Hatta arkamızdan kızdılar, eleştirdiler...

Böyle bir teori ortaya atılınca, bizim kendi fikrimizi savunmak adına, insanımızı ikna etmek kolay olmadı. Çünkü para cazipti. Daha çok kazanacak ve daha çok tüketecektik. Öyle de oldu. Tek maaşla standart hayatı geçiren insanlara, iki maaş getirisi olunca, o getiriyi götürecek olan israf ve gereksiz ihtiyaç maddeleri akıllara yer edilerek, tüketim çılgınlığı merhale, merhale yükseldi. Bunu reklam pazarlama yöntemleri ile körüklediler. Bugün bir ailede, mutfak masrafından çok TV, internet, telefon, aksesuar masrafı vardır. Yani çalışan bireylerin bir maaşı geldiği gibi gitti. Neyse hikâye uzun, olan aile yapısına oldu. Sonuç bugün ortada durmaktadır. Bugün örnek olarak, ev kiraları yüksek fiyatlara ulaşmıştır. Doğal olarak taliplisi vardır. Oysaki eğer yüksek para kazanan insanlar olmasa idi, yani o ağır kiraları karşılayacak geliriniz olmasa idi, toplum olarak o, fiyatlar kendiliğinden düşecekti. Öyle ya evlerin boş kalacak hali yoktur.

Şu andaki, bazı sıkıntılı sonuçların olmaması için; uyarılarda bulunduk. Tüketim ve israf ekonomisine karşı durun, diye  uyardık. Bugün her ailede şahsa ait, bir giyecek fazlalığı var. Hatta bu alanda bir eşyayı alma çılgınlığına dönüşmüş bağımlılıklar var. Yüz tane ayakkabı, gibi. Bu sebeplerden dolayı, aile içi huzursuzluklar çoğalmakta ve boşanmalar zirve yapmaktadır. Bu işe bazı sorunlu yasaların da etki ettiğini  görmemezlikten gelemeyiz. Süresiz nafaka gibi.

Bugün aileler çocuklarına sahip çıkmak adına, üniversite tahsillerinde bile, yanında olmaları gerekir... Vesselam...

Böyle bir sonuç olmaması için; seminerlerde, toplantılarda, sınıflarımızda bile; bu konuları anlatıyorduk. Özde, üst akıl denen şeyin Müslüman aile yapısını bozma hevesi vardı. Hedefleri; yetişen çocukları, anne ve babadan oldukça uzaklaştırmaktı.  Önceden,  bu kadim devletin, temeli olan aileyi; yıkmayı beceremediler. Ne yaptılarsa; çekirdek aileyi dağıtamadılar. O halde karı, koca çalışır bir aile sistemini hayata geçirmeye karar verdiler.  Böyle kurulacak bir ailenin; zor şartları olacağını, sosyal olarak büyük yaralar açacağını bildikleri için; bu planlı projeyi hayata geçirdiler. Zaman içerisinde; böylece yaşlılar da evlerden uzaklaştırılmış oldu. Çalışan eşler, arasında sıkıntılar gittikçe büyüdü. Çocuklar; aile ortamından ve sevgisinden uzaklarda büyümek zorunda kaldılar... Hâlbuki anne sevgisine en fazla ihtiyaç hissettikleri dönemdi. Sonuç tahmin ettiğimiz gibi, oldu.  Aile çatırdadı. Çocukların bakımı için, çalışan aile bireylerinin nerde ise, bir maaşına yakını kreş ve anaokullarına ödenir oldu. Canınızdan çok sevdiğiniz çocuklarınızı yabancı insanlara emanet eder oldunuz. Üstelik çocuk sayısı düştü. Aile planlaması hayata geçti.

Böylece, akıllı düşünen ve onu hayata uygulanabilir bir şekilde servis eden; Batı kaynaklı düşünce kuruluşu,  kazanmış oldu. Biz kaybettik, kaybetmeye devam ediyoruz.  Bizim hayatımızı cazip hale getiren, bizi anlık sarhoş eden, maddi değerler, rahat yaşam koşulları, arabalar, evler, hiçbir zaman bizi mutlu etmedi, etmeyecek de...  Çünkü aile ortamımız ve yakın çevremizle ilişkilerimiz eridi, hatta yakın çevremizle olan ilişkimiz bitti. Eşler, birbirlerini dahi, göremez oldular.  Çocuklar; anne ve baba yüzüne hasret kaldılar. Yaşlılar, çektikleri sıkıntılar karşısında; derinden bir ahhh, çektiler. O, çekilen ahhh,  çok şey ifade eder, oldu.  Çok şeylere mal oldu. Akraba ve komşu ilişkileri sıfıra indi. Oysa sılayı rahim ne kadar önemli idi.  İnşallah, bu işe kafa yoranları birilerini dinler. Gereken tedbirler, çok geç olmadan alınır... Yaşlılar yalnızlığa ve terk edilmişliğe emanet edilmezler...

Seneler öncesinde; çocuk sahibi olan bayan daha az izin kullanırdı. Süt izni, dar kapsamlıydı. Bugün,  yeni haklar verilmektedir. İmkânlar sağlanmaktadır. Ancak, getirilmek istenen yenilikler; çocuk sahibi bayan için, yeterli değildir. Okçular tepesinin, en önemli elemanı; annedir. Devlet, anne özelliğini taşıyan bayana, ayrıcalıklar getirmelidir. Yarım gün çalışmak gibi, erken emekli olmak ve ona göre emekli ücreti ve tazminatı vermek gibi.  Kısacası, anne; çocuklarına daha fazla zaman ayırmalıdır. En önemlisi; çalışmayan bayana, eğer evinde yeteri kadar çocuk büyütüyor ise; özel teşvikler, yardımlar yapmak gibi, ayrıcalıklar hayata geçirilmelidir. Çalışmayan bayan tabirini kullandığım için; eli öpülesi annelerden özür dilerim.  Bu kavram, Çalışma hayatının bir kavramıdır. Yani devlet, anne olarak çocuklarını büyüten bayanların; asıl çalışanlar olduğu, gerçeğini kabul ederek; onlara her türlü yardımı ve desteği vermelidir. Belki ailenin temeli tekrardan kurulmuş olur. Anneliği, ev hanımlığı kavramı olarak görmek yerine; kutsal bir görevi üzerine almış bir bayan olarak görmek gerekir.  Her bakımdan, yeni yetişmekte olan nesillerin; koruyucusu ve kollayıcısı, ancak anneler olabilir. Yetişen çocuklara, yeri gelince; doğal olarak ilave bilgiler ve beceriler, ehil insanlar tarafından mutlaka verilecektir. Anne, bu eğitiminde içerisinde olmalıdır. Gerek denetleyerek gerekse yardımcı olarak. Bu kural kesindir ve değişmez. Anne, sevgi ve şefkatin; yeryüzündeki en büyük mimarıdır. Yetişmekte olan nesilleri; bundan mahrum etmeye kimsenin hakkı yoktur. Yaratılışa aykırıdır. Çocuğun manevi alanda eğitim alacağı ilk yer anne kucağıdır. Aile ocağıdır.

Eğer anne ve baba bugünkü şartlarla, hayatlarını devam ettirirlerse; aşağıda sıralayacağım, yanlışlara nasıl dur diyeceğiz? Eğer anne ve baba yeteri kadar çocuklarına zaman ayıramıyorlar ise; durum aynen sıraladığım gibidir. Emanet yeri asla arkadaş gurupları olamaz...

Etrafı bu kadar yanlış şeylerle kuşatılmış olan çocuk yahut genç, hangi savunma mekanizması ile kendini koruyacaktır? Okuldan kaçmak ve oyun salonlarına, arkadaş guruplarına gitmenin o çocuklar açısından; ne kadar cazip bir olay olduğunu ne zaman fark edeceğiz? Bu ortamlar her türlü yanlışa ve de bağımlılığa müsait ortamlardır. Alkol, uyuşturucu, fuhuş, LGBT.  Bu tür tehlikelerin önünü almak adına; Devleti yönetenlerin yapacağı bir şey yok mudur? Bir insanı öldüren katillere müebbet hapisler verilirken; Binlerce insanının ruhunu katleden yanlış ve hatalı yönlendirme yapan yayınların, önünü kim kesecek? Kim bunlara dur diyecek? Bu yayınları yapan, reklam eden, uyuşturucuyu satan insanlara daha ağır cezalar,  ne zaman gelecek? Bir insandan daha fazla insana, zarar verdiklerine göre; ne zaman binlerce insanı zehirleyen adam olarak; yargılanacak? Buna alt yapı hazırlayan tüm yayınlar nasıl kontrol edilecek? Bu tür yayın ve filmlerde uyuşturucunun, madde bağımlılığının, insanın canına kıymanın reklamları yapılırken; devleti yönetenler olarak, bunlara seyirci mi kalınacak? Bu yangının her tarafı sarmadan; bir an önce tedbiri alınmalıdır. Ahlaksızlık ve tüm suç kavramları; farkında olmadan veya olarak, gençlere altın tepsilerde sunulmaktadır. Bütün bu olumsuzluklardan; Aile ortamından uzaklaşmış ve ebeveyn tarafından yeteri   kadar denetlenemeyen gençler; kendilerini nasıl koruyacaklardır? İşte bir kez daha, Anne ve Babanın yahut Aile büyüklerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Bizler ise; çocuklarımızı kreşlere, yaşlılarımızı huzur evlerine bırakarak; bu yangının büyümesine, farkında olmadan yardımcı oluyoruz.

İşte bir babanın feryadı; '' Çocuğum ortaokulda iken, güney Kore gurubu olan bir müzik gurubunun etkisinde kaldı. İHL’ye gitmem dedi, ben de biraz muhafazakâr olan özel bir koleje, kız kolejine gönderdim, malumumuz korana dolayısıyla 9. Sınıf ikinci dönem okullar kapandı, evde bilgisayar başında oyun oynuyordu, BTS i bıraktı  diye sevindik. Oyuna merak saldı, hiç yoktan iyidir dedik, o lanet grubu bıraktı dedik, gerçi kendi bildiğini yapıyor bizi asla dinlemiyor,  ancak oyun sitelerinde dinsiz kişiler tarafından beyni yıkanmış, şu an dinden çıkmış durumda, bizi dinlemiyor, ne desek boş, bize karşı saygısız, şu an 17 yaşında, bir senedir dinsiz durumda, diğer kızım da 12 yaşında, onu etkilemesinden de korkuyoruz, sizden ricam bize bir yol gösterebilir misiniz? Gösterirseniz sevinirim, hiç olmazsa bir duanızı isteriz...'' Duydunuz mu feryadın sesini... Evinizde TV, internet, cep telefonu, asıl bela ortalığı karıştırmaya devam ediyor.

İşte bütün bunlar olurken; mevcut eğitim ve öğretimin, müfredatının yetersiz olduğu da eklenirse; sokaklarda gördüğümüz olumsuz hadiseler, daha da artacak demektir.  Dini ve milli değerler bu gençlere ne kadar verilmektedir. En önemlisi ne kadar cazip halde sunulmaktadır. Daha duyarsız, daha ruhsuz, sadece kendini ve kendi hayatını düşünen gençlerle, daha çok karşılaşacağız, demektir. Bencilliğin bu kadar öne çıkarıldığı bir sistemde; milli ve manevi değerleri, toplumu meydana getiren değer yargılarını, bu gençlere nasıl kazandıracağız? Bu değerleri onlara nasıl sevdireceğiz? Bu değerlere saygı duymaları gerektiğini, nasıl öğreteceğiz? Asıl sor şu; ''Büyükler bu tehlikenin ne kadar farkındalar?''

Bu nedenle; aile ortamı son okçular tepesidir. Eğer, başarılı olamaz isek; mağlup olma, sarsılma ihtimalimiz, yüksektir. O halde; okçular tepesine var gücümüzle, sahip çıkalım. Ailenin önemini, sağlam bir kale olarak kalmasını sağlamanın, yollarını bulalım. Anne ve babanın Aile içerisindeki, görev ve sorumluluğuna; yardımcı olalım. Çocuklar için; en önemli sığınma yerinin, aile ortamı olduğu gerçeğini ısrarla belirtelim. Buna yönelik yayınlar, çalışmalar yapalım. Gençlere; Ailesini sevmenin, sevdirmenin; yollarını bulalım. Aileden uzaklaşan bir gencin, karşılaşabileceği sıkıntılardan sıkça; bahsedelim.

Sağlam, sağlıklı aileye giden bütün yolların önünü açalım. Bu durum son şansımız olmasın...

Evet, koskoca devlet televizyonu TRT yayınları ne güne duruyor. Anlamsız diziler ile ekranları dolduracaklarına, böyle sorumluluğu olan bir görevi üzerine alamazlar mı? Bu o kadar zor mudur?

...