Gazze’de, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 35 binden fazla insan katledildi bugüne kadar. Bu harabe şehirde ne gidilecek bir ev, ne sarılacak bir aile, ne de sığınılacak güvenli bir yer kaldı. Söz tükendi, diplomasi de çare olmadı. Soykırımdan da öte bir şey olan Gazze kıyımı, artık insanların katledilme sırasını bekledikleri tarif edilemez bir vahşete dönmüş durumda. Ve ne yazık ki bu çağda yaşayan insanların Kerbela’yı görmediğini söyleyemeyeceği dramlar yaşanmaya devam ediyor. Kaç Filistinli çocuğun, kıyıya vuran kaç balina ettiği, vicdanlı insanların yüreğinde kocaman bir istifham çığlığı olarak yer etmiş durumda. Zalimler yenilip cehenneme sürülene kadar bu kıyım devam edecek gibi görünüyor. Ama zulmü bizzat yaşayan mazlumlar, bizler kadar ümitsiz ve tedirgin değiller. Kuşlara, arılara yolunu bulduran Allah, elbette onlara da bir yol gösterecek. Buna iman etmişler.

Gazze’deki kıyımdan kaçıp daha güneye, Mısır sınırındaki Refah kentine sığınan 1 milyon 500 bin insan var. Mazlumlara burada da rahat yüzü vermediler, peşlerini bırakmadılar. Refah-Mısır sınır kapısının Filistin tarafının işgal edilmesinin ardından topçu atışı ve savaş uçaklarıyla bombalanan Refah’a, en son kara harekatı düzenlendi. Bütün bunlar, Hamas’ın, arabulucu devletlerce önerilen ateşkesi kabul etmesinden sonra vuku buldu.

Refah deyince hafızalarımız 21 yıl öncesine, 2003 yılına gidiyor. Amerikalı barış aktivisti Rachel Corrie’yi hatırlıyoruz. İsrail buldozerleri, Samir Nasrallah isimli bir Filistinlinin evini yıkmaya çalışırken Rachel, bedenini siper etmiş ve buldozerlerin altında feci bir hâlde can vermişti. Rachel, o buldozerin altında can vermeden hemen önce başka bir barış aktivisti tarafından çekilen fotoğrafında, elinde bir megafon, üstünde fosforlu, kırmızı bir ceket ile görüntülenmişti. Rachel’in feci ölümü ve bu son kare fotoğrafı dünya tarihine “sivil direnişin sembolü” olarak geçti.

***

Rachel Corrie, 1979 yılında Washington’daki Olympia’da orta hâlli Hristiyan bir ailede doğmuştu. Doğuştan duyarlı bir mizaca sahip olduğunu her fırsatta çevresindekilere gösteriyordu. Henüz 10 yaşındayken “Dünya Çocuklarının Durumu” isimli bir konferansta duygulu bir konuşma yapmıştı. Orada olma sebebini şöyle açıklıyordu:

Buradayım! Çünkü her yerde çocuklar acı çekiyor. Her gün 40 bin çocuk açlıktan ölüyor. …

Rachel, kısa hayatının her döneminde erdemli bir insan olarak Amerikan Rüyası denilen o şeyin dışında kalan gerçekliği aramaya adamıştı kendisini. Üniversitede okuduğu yıllarda çeşitli vakıf ve derneklerde barış gönüllüsü olarak safların en önündeydi. İki kardeş şehir ilan edilen Olympia ve Refah’taki çocuklar arasında mektup arkadaşlığı projesini organize edenlerden biriydi.

Üniversite son sınıftayken ilk defa Filistin topraklarına gider. Bu sırada Filistin’de İkinci İntifada’nın sürdüğü zamanlardır. Refah’a gitmeden önce bir süre Kudüs’te vakit geçirir ardından da Batı Şeria’da. Görüştüğü herkeste, dokunduğu her şeyde Filistinlilerin on yıllardan beri bitmek tükenmek bilmeyen acı dramını anlamaya ve hissetmeye çalışır. Kudüs’te katıldığı insan hakları atölyeleri durumu daha iyi kavramasına yardımcı olur. Nitekim daha buradayken yazdığı bir notta şöyle diyecekti:

Yüzlerce kitap okusaydım, konferanslara katılsaydım, belgeseller izleseydim burada gerçekte neler olduğunu anlayamazdım.

Yolunu Gazze’ye de düşürür Rachel. Gazze’de iken Amerika’nın Irak’ı işgal protestosuna Filistinlilerle omuz omuza katılmış bu protesto sırasında ABD bayrağını yakarken görüntülenmiştir.

Rachel, Filistin’deki son menzili olan Refah’a geçer. Burada, kendilerini İsrail’in halkın evlerini yıkma girişimlerini engellemeye adayan bir grup barış aktivistiyle tanışır. Bu kişiler, yıkımları engellemek için evlerin önünde canlı kalkan oluyorlardı. Kısa sürede amaç birliği kurarak onlara katılır.

Rachel’in de içinde bulunduğu 8 kişilik grup bir gece “J Blok” denilen yerleşim yerinin önünde çadır kurar. Hem Filistinlilerin hem de İsrail askerlerinin kendilerini görebilecekleri bir yere konuşlanırlar. Keskin nişancıların hedefi olmamak için uluslararası barış aktivisti olduklarını gösteren bir flama asarlar. İsrail askeri, çadırın birkaç adım ötesine ateş açar. Korkusuz ve gözü pek gençlerdi ama İsrail askerinin kurşunlarıyla dişe dokunur bir fayda sağlamadan ölmek istemiyorlardı. O yüzden orayı terk ederler.

Rachel ve arkadaşlarının Refah’taki faaliyetlerinden birisi de İsrail’in tahrip ettiği su kuyularını tamir etmeye çalışan Filistinlileri korumaktı. İsrail keskin nişancıları tamircileri acımadan vuruyordu. Rachel ve diğer aktivistler onlar vurulmasın diye canlı kalkan olmuşlardı. Grubun Kışta isimli Filistinli tercümanı bu gençler için şunları söyler daha sonra:

Onlar sadece cesur değillerdi, aynı zamanda çılgınlardı.

Aktivistlere kimi zaman Filistinler tarafından şüpheyle bakılıyordu. Onların ajan olabileceklerine inananlar vardı. Rachel bu ön yargıyı kırmak için birkaç cümle Arapça öğrenip dönemin ABD başkanı Bush’un kötü bir insan olduğunu alaycı sözlerle Filistinlilere haykırıyordu. Böylece güvenlerini kazanıyordu. Aktivistler zamanla Filistinli aileler tarafından sahiplenildi. Yemek ve barınma imkanı bile sağlandı.

Rachel, Refah’a geleli henüz iki ay olmuştu. 16 Mart 2003 gününün erken saatlerinde iki İsrail buldozeri evleri yıkmak için harekete geçmişti. Rachel ve arkadaşları bu yıkımı durdurmak için bedenlerini siper etmiş, direniyorlardı. En önde Rachel vardı. Elindeki megafonla üzerine doğru gelen iki buldozere bu yaptıklarının hukuksuz olduğunu haykırarak “Ben insan hakları aktivistyim, ABD vatandaşıyım, durun!” diye bağırıyordu.

Tam üç saat direnmişti o devasa makinelere. Fakat üç saatin sonunda olamaz denilen şey olmuştu. Hiç kimse İsrail askerinin bu kadar pervasızlaşarak ABD vatandaşı bir barış gönüllüsünü ezeceğine ihtimal vermemişti. Rachel, buldozer tarafından iki defa çiğnenerek feci bir şekilde can vermişti. Kafatası kırılmış, kaburgaları parçalanmış ve ciğerleri delinmişti. Rachel, Siyonist Zulmün bir ABD vatandaşını bile bir buldozerin altında hayatına kast edebileceğini düşünmüş müydü; onca şeye tanık olduktan sonra bunu mutlaka düşünmüştür. O buldozerin önüne cesurca dikildiğinde mutlaka bunu göze almıştı.

Görgü tanıkları buldozeri süren kişinin bir İsrail askeri olduğunu ve kasıtlı olarak kadını öldürdüğünü söylüyordu. Ama İsrail ordusu olayın bir kaza olduğunda ısrar edecekti. Rachel’in oradaki masum halkın durumu hakkında 14 Mart 2003’te bir gazeteye verdiği demeçte söyledikleri, kendisi için gerçekleşmiş oluyordu:

Yaşama kabiliyetlerini sistematik bir şekilde yıkılmasına şahitlik ediyormuşum gibi hissediyorum. İnsanlarla akşam yemeğine oturuyorum ve bazen şunun farkına varıyorum; kocaman bir askeri makine bizi kuşatmış ve bu makine birlikte yemek yediğim insanları öldürmeye çalışıyor.

***

Rachel’in Amerika’daki ailesi, kızlarının hunharca katledilmesi karşısında elbette ki sessiz kalamazdı. Anne ve babası 2005 yılında İsrail’e dava açar. Bu, 1 dolarlık sembolik bir tazminat davasıydı. 2012’de sonuçlanan mahkemeden çıkan karar kimseyi şaşırtmayacaktı. İsrail tarafı aklanır; çünkü olay tamamen bir kazaymış!!!

ABD yönetimi ve basını da olaya sahip çıkmadı. Basın, daha ziyade Rachel’in Gazze’deki gösteride ABD bayrağını yaktığı görüntülerine odaklanmayı tercih etmişti. Kendi öz vatanı Rachel’e sırt çevirirken, uğruna can verdikleri hatırını âli tutmak için her şeyi yaparlar. Müslüman olmamasına rağmen ona şehit muamelesi yaparlar. Ölümünden sonraki birçok kız çocuğuna onun ismini verirler.  Filistinler onun için büyük bir cenaze töreni düzenler. Ona Filistin’in Kızı Rachel diyorlardı artık.

Rachel’in Refah’ta cani bir şekilde ölümü Filistin’e, yaşamından daha çok hizmet etti belki. Onun adına, onun anısını yaşatmak için kurulan Rachel Corrie Barış ve Adalet Vakfı çalışmalarına hâlen devam etmekte. İrlanda’dan Gazze’ye yardım götüren gemiye onun ismi verildi. Anısını yaşatan ve mücadelesini anlatan sayısız kitap yazıldı, filmler çevrildi, tiyatrolar sahneye kondu.

Rachel’in Filistin’deyken yazdığı yazılar 2008 yılında Bırakın Tek Başıma Direneyim ismi ile yayımlandı. Baskıları yüz binlere ulaşan kitabın giriş cümlesi orada bulunma gerekçesini bütün açıklığıyla özetliyor:

Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmenin yollarını arayan genç bir kadının olgunlaşmasının penceresinden.

Raşel, Filistin’de ne türden bir haksızlık yaşandığını dünyaya duyurmak adına çeşitli kuruluşlara, kurumlara ve insanlara mailler yazdı. Çocukları çok önemsiyor ve onlar için acı çekiyordu. Filistinli çocukların yaşadığı travmayı şu sözlerle duyuruyordu:

Çocukların evlerinin duvarlarında bomba delikleri var. İşgalci ordunun gözetleme kuleleri ve duvarları altında yaşıyor bu çocuklar. Eminim ki buradaki en küçük çocuk bile dünyanın diğer yerlerinde hayatın bu şekilde yaşanmadığının farkında.

Rachel, annesiyle hep e-mail üzerinden haberleşti. Şahitliklerini, hayal kırıklıklarını ve dahası orada yaşanan insanlık ötesi adaletsizliği annesine düzenli bir şekilde yazıyordu. Gönderdiği e-maillerden birinde sivil Filistin halkının şiddet dışı direnişlerini Gandi ile özdeşleştiriyordu: 

Şunu söyleyebilirim ki Filistinlilerin kahir ekseriyeti Gandi’nin şiddet dışı direnişini uyguluyorlar.

Filistin’de yaşanan zulmü çok çarpıcı cümlelerle tasvir ediyordu. Öyle bir zulüm ki buna şahitlik etmek bile canını yakmıştı:

Dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan gerçekleştirilebileceğine inanamıyorum. dünyanın böyle korkunç bir hâle gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi.

Rachel, tanık olduğu bunca kan ve gözyaşına, yıkım ve adaletsizliğe ve dahası sonu olmayan korkuya rağmen kendini güvende hissetmektedir. Bu kadar şeyi yaşayıp gördükten sonra ülkesine geri dönmeyi vicdanına sığdıramadığını annesine şu cümlelerle anlatır:

Bugün Refah’tayım ama kendimi garip bir şekilde güvende hissediyorum. Geri dönersem rahat edemem. Burada bütün bu yaşananları gördükten sonra bir şeyler yapmam lazım. Olympia’ya gelecek, kişisel işlerimi halledecek ve burada olanları orada anlatacağım. Evet ama en kısa zamanda da buraya geri döneceğim.

Amerika’daki rahat hayatını bırakıp Filistin’deki zulmü duyurmak adına canını hiçe sayan  Rachel, bir İsrail buldozerinin altında can vermeden 19 saat önce annesine yazdığı e-mailde, öleceğini âdetâ hisseden satırlar kaleme alır:

Anneciğim, seni seviyorum. Seni çok özledim. Kötü rüyalar görüyorum. evimizin dışında tanklar ve buldozerler görüyorum .

Rachel Corrie, İnsan olmanın en yalın ve en asil hâlini yüklenerek büyük zulmün karşısına dikilmişti. Filistin’e geldikten sonra görüp şahit olduğu şeyler evine dönse bile onun artık eskisi gibi olmamasının başlıca nedeni olacaktı. İnsanlığa kahraman gururu yaşatan cesareti ve ayırım gözetmeksizin kendisini tüm insanlığa karşı sorumlu gören duyarlılığı olmasa bile Raşel’in şu tek cümlesi dahi evrensel hukuk ölçüsünün nasıl olması gerektiğini en veciz şekilde ifâde eder:

Zulüm bizdense, ben bizden değilim …