1917 yılının 8 Aralık gecesi Osmanlı askerleri Kudüs’ü ağlayarak terk ettiler! Acaba bunun sebebi neydi? “Kudüs’teki kutsal binalar tahrip edilmesin” diye ordumuz sessizce bir gece içinde mukaddes şehirden çekildi. Kutsal binaların tahribi ne demekti? Bu binaları kim ne için tahrip edecekti?

Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin cephesinde neler oldu?

İngilizler Mısır’ı işgal ettiklerinde Ortadoğu ve mukaddes topraklar hakkında ne tür emelleri olduğunu belli etmişlerdi. Osmanlı'nın zayıflamasını fırsat bilen İngiltere ve diğer batılı devletler, 19. Yüzyılda uzak vatan topraklarını bizden yavaş yavaş koparma yarışına girdiler. Birinci Dünya savaşından yıllarca önce denizlerdeki üstünlüğüne güvenen İngiltere, hem Süveyş Kanalı'nın hakimiyetini eline geçirmek hem de Ortadoğu'da Müslüman Birliğini bozmak için Mısır'ı işgal etmişti. 1914'te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Kahire'yi Ordularının karargâhı haline getiren İngilizlerin birinci hedefi elbette Filistin ve Kudüs'tü.

Osmanlı Devleti bütün bu oyunların farkındaydı ama kararları ancak müttefiki olan Alman ve Avusturyalılarla beraber almak zorundaydı. Savaşın kilit noktası olan Süveyş Kanalı'na bir askeri harekât düzenlenmesi gerekiyordu. Ama hazırlıksız ve zamansız yapılan ve sonuç almak yerine Avrupa'daki Alman ordularını rahatlatmak gayesi güdülen iki Kanal Harekâtı başarısız olmakla kalmamış, İngiliz Ordusunun Mısır'dan Gazze önlerine kadar gelmesine sebep olmuştu.

İngiliz Ordusunun komutanı General Allenby; Hilale karşı Haç'ın savaşını, halkı Müslüman olan, minarelerinde ezan okunup camilerinde namaz kılınan Kahire'den yürütüyordu.

Mareşal Falkenhayn ile Fevzi Çakmak Paşa 8 Aralık 1917 gecesi telefonda neler konuştu?

Yıldırım Orduları kumandanı Alman Mareşal Falkenhayn'ın emrinde iki ordu kumandanı vardı. Birisi 7. Ordu kumandanı Fevzi Çakmak Paşa, diğeri 8. Ordu kumandanı Cevat Çobanlı Paşa. (Alman Von Kress Paşa'dan 1917 yılı Kasım ayında görevi devir almıştı) 8. Ordu, Filistin'in Akdeniz'e paralel sahil kesimlerinin savunmasını yaparken, 7. Ordu da Kudüs ve çevresinin yer aldığı iç kesimlerin sorumluluğunu üstlenmişti.

Mareşal Falkenhayn'ın Kudüs savunmasına ciddi bir katkısı olmadığı gibi, göstermelik taarruzlarıyla askerimizin şehit veya esir düşmesine ve cephanemizin zayi olmasına sebep oluyordu. Umursamaz tavrını sürdüren Mareşal, nihayet İngiliz ordusunun Kudüs yakınlarına geldiği 8 Aralık gecesi, Fevzi Çakmak Paşa'ya telefon açmak lütfunda bulundu:

— Ali Fuat (Cebesoy) Paşa cesaretini yitirmiş, kendisine cesaret veremez misiniz ve Kudüs’ü muhafaza edemez misiniz?

— Mevzilerini terk eden askerler düşman tarafından takip edilerek, Kudüs’ün kenarına gelmiştir. Elimde ihtiyatım yoktur. Durumun muhafazası tehlikeli olacaktır. Bu geceden faydalanarak malzeme ve kıtalar geri hatta kuvvetli artçılar bırakarak alınmazsa, ağır toplar ve cephaneler kurtarılamayacak ve 20. Kolordu büsbütün perişan olacaktır. Fuat Paşa makine başında çekilme emrini bekliyor. Emri imza ederek, iki saate kadar ben de El-Bire’ye gideceğim.

— Mersi, mersi.

(Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Genel Kurmay ATASE Bşk.lığı, c. IV, Ks.2, Sina-Filistin Cephesi, s. 428.)

Ahmet Cemal Paşa ile Ali Fuat Cebesoy arasındaki telgraflar nasıldı?

9 Aralık günü Kudüs işgal edildikten sonra 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, akşama doğru Ahmet Cemal Paşa’ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:

— Paşam, Kudüs savunması için görevlendirildiğim günden beri bunca ısrar ve hatırlatmalarıma rağmen, sizin tarafınızdan istemediğim hâlde gönderilmiş olan süvari alayından başka, Yıldırım Grubu Kumandanlığı’ndan bir tabur bile imdat kuvveti alamadığımdan, kesinlikle değiştirilmeyerek haftalarca birinci hat siperlerde kalmaya mecbur olan zavallı askerimizin uğradığı aşırı yorgunluktan yararlanan İngilizler bu sabah bir baskınla o güzel Kudüs’ü işgal ettiler. Her hâlde bu işgalin sorumluluğu bütünüyle Falkenhayn Paşa’ya aittir!

Cemal Paşa da, Kudüs’ün işgali sonrasındaki fikirlerini şu şekilde ifade etmişti:

— Kudüs’ün düşmesinden doğan sorumluluk tamamen Falkenhayn Paşa’ya aittir. O, Kudüs’ü takviye etmek için elinde yeterli miktarda kuvvet olmadığını kesinlikle iddia edemez. Çünkü Kudüs bir öksüz çocuk garipliğiyle kendi zayıf ve güçsüzlüğüne terk edildiği bir sırada, Falkenhayn Cenapları Tulkerem ile dağlar arasında karşı taarruz hazırlıkları yaparak, çocuk oyuncağına benzer bazı hareketlerde bulunup yorgunluktan canı çıkmış olan zavallı Türk askerini boş yere öldürtüyordu. Bizim durumumuz ise, Kudüs’ü sol cenahımız ilerisinde bir istinat noktası gibi kuvvetle tutarak, dağlarla deniz arasında kesin ve çok müstahkem bir savunma hattı oluşturup müdafaa hâlinde kalmayı gerektiriyordu. 

(Cemal Paşa, Hatırat, Nehir Yayınları, İstanbul, 2006, sayfa 227)

Kutsal mekanlar zarar görecekmiş!

Osmanlı'nın yanında savaşmalarına rağmen, Kudüs'ün İngilizlerin daha doğrusu Haçlıların eline geçmesine taraftar olan Alman ve Avusturyalılar, siyasi ve askeri baskıyla mevzileri terk etmemizi istiyordu. Bu çekilmeye tarihi bir bahane olarak da "Kutsal mekanların zarar görmemesi" diye bir yalan uyduruldu.

İşte Kudüs'ü terk ederken yazılan ibretlik belge:

“İngiliz Kumandanlığına! Her milletçe kutsal sayılan Kudüs’teki yerleşim yerlerine iki günden beri obüsler düşmektedir. Osmanlı Hükümeti sırf dinî mekanların zarar görmemesi için kasabadan çekilmiş ve Kamame, Mescid-i Aksa gibi dinî mekanların korunmasına memurlar görevlendirmiştir. Tarafınızdan dahi bu yolda muamele edileceği ümidiyle bu belgeyi Belediye Reisi Vekili Hüseyinzâde Hüseyin Bey eliyle gönderiyorum efendim.

Kudüs Müstakil Mutasarrıfı İzzet”  

9 Aralık 1333 (1917)

"Dini mekanların zarar görmemesi" ifadesi aslında Osmanlı devletinin görüşü değildi. Çünkü Avusturya Macaristan Dışişleri Bakanı Czernin, Sadrazam Talat Paşa'ya:

“Osmanlı Ordusu, Kudüs yerle bir olmadan çekilmelidir.” demişti. Ardından da "Kudüs eğer bir muharebe sonunda harap olursa, Avusturya-Macaristan askerlerinin geri alınacaklarını ve askerî yardımın kesileceğini" söylemişti.

Ahmet Cemal Paşa'nın bu saçma fikre karşı ifade ettiği şu sözler, Kudüs savunmasının nasıl engellendiğini açıkça ortaya koymaktadır:

"Ben bundan büyük hata ve Osmanlı saltanat hukukuna bundan daha açık bir ihanet düşünemiyorum. Mukaddes beldelerin harap olmasından daha gülünç bir fikir olabilir mi? Haçlı seferlerinde Müslümanlar şehri müdafaa etmediler mi? Haçlılar Selahaddin Eyyubî’ye karşı savunma yapmadılar mı? Eğer Kudüs’teki mübarek makamların harap olmaması gerekiyorsa, Hıristiyan olan İngiliz Ordusu’nun bu şehre tecavüz edip topa tutmaması gerekir. Herhâlde biz şehrin ilerisinde savunmada bulunacağımız için, şehre isabet edecek mermiler bize değil İngilizlere ait olacak."

•     “Burada artık Türkler olmayacak!

El-Halil (Yafa) Kapısından şehre girerek “Burada artık Türkler olmayacak.” diyen General Edmund Allenby, Kudüs işgalini Hıristiyan dünyasına 1918 senesi Noel armağanı olarak sundu. Hıristiyanlar, Yahudiler, azınlıklar ve bazı gafil Araplar, Osmanlı'dan kurtuldukları için bayram yapıyorlardı. Avrupa başşehirlerinde ise Londra, Paris ve Roma’daki sevinç gösterilerinin yanı sıra, Osmanlı ile müttefik olan ve İngilizlere karşı savaşan Almanya, Avusturya ve Macaristan’da da Kudüs’ün işgali kutlanıyordu. (!)

Milli şairimiz Mehmet Akif, Kudüs'ün işgal günlerini şöyle anlatıyor:

"Umumî Harp’te Viyana’da idim; bir gece Viyana kiliselerinin çanları çalmaya başladı. Otelin penceresinden baktım; caddede her elde bir mum, herkes haykırıyordu. Kendi kendime: ‘Müttefikimiz Viyanalılar galiba cephede bir muzafferiyet kazandılar.’ dedim.

Sokağa fırladım. Bir dükkâncıya:

— Bir zafer haberi mi var! dedim. Adam:

— Zafer de söz mü? dedi. İngilizler Müslümanlardan Kudüs’ü aldılar. İngiliz ordusu Allenby’nin kumandasında Kudüs’e girdi. Mukaddes şehir Hilâl’den kurtuldu, Haç’a kavuştu."

(Daha geniş bilgi için: Yüzyıllık Hasret Kudüs 1917)