Derin Gerçekler

Dünye başkentlerini yönetenler koşar adım nereye gittiklerinin farkındalar mı? Son haber Holanda'dan! Avrupa'nın tahıl ve hayvancılık merkezini bitirmek için düğmeye bastılar. Birileri sanki büyülenmiş gibi, gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Biz yine de söyleyelim ki “Qum fe enzir” emrine uyalım ve dün kaldığımız yerden devam edelim.
Şeytan, Ademoğluna “Yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat vadediyordu” ya. İşte dünya sürgünü öyle başladı. Acılar dünyası. Ve İlk insan, daha ilk çocuklarında ölümü tattı. Bugün aynı yalana inananlar, bu kez, ilk geldikleri yere ama bu defa çıkartıldıkları cennete değil, cehenneme gidecekler. Ve Şeytan bu kez, o gün dünyayı cennet diye tanımlarken, Z kuşağına Öteki dünya (MetaVerse)’yı “yeryüzündeki cennet” diye tanımlıyor. Ölümsüz olmaktan söz ederken, aslında sizi ölüme davet ediyor. “Bedenden kurtulacak ve ölümsüz olacaksınız” diyor. Sizin yerinizi Humanoid’ler, Avatar’lar alacak. Aslında bu anlayış, Allah’ı, ahiret gününü, ölümü, fıtratı, ruh’u inkar ediyor. Şeytan dostu olan NEFİS ile insanları aldatıyor. Ve bu yalanında kendine ortak seçtiği o kadar çok politikacı, bürokrat, akademisyen, iş adamı, kanaat önderi, sanatçı, STK temsilcisi, Media mensubu var ki! Birileri din ve bilim adına MetaVersi de, iklim politikalarını da, gıda politikalarını da meşrulaştırmak için sahneye sürülürse şaşırmayın. Çünkü minareyi çalmaya hazırlanan kılıfını hazırlamak içinde hazırlıklarını yapmışlar.

Victor Hugo, yeni dünyanın inşasında, temel harcında Adalet olması gerektiğini söylüyordu. Ona göre, yeni batı uygarlığı güç ve estetiğin evliliğinden doğan çocuk olmalıydı. Evet bugün yeni dünyanın inşasında eş zamanlı din, ahlak, hukuk, fıtrat, estetik kaygılar öne çıkmıyorsa, varılacak yerin dehşeti, elde edilecek faydanın çok ötesinde olacaktır. Teknik açıdan, mühendislik olarak mümkün olan, bu anlamda bilimsel, uluslararası NORM’lara, imkanlara, talebe, ekonomiye, Standartlara, mevzuata uygun olan herşey, meşru ya da ahlaki değildir. Aslında minareyi çalmaya karar verenler, 2. Dünya savaşı sonrası BM, NATO, AB üzerinden Uluslararası örgütler ve sözleşmeler üzerinden bir çok NORM ürettiler. Fonlar ve yaptırımlarla zemini kontrol ettiler. TUV ya CE gibi Cert.’ler ile artık herşey izlenebilir, denetlenebilir ve Standardize edilebilir hala geldi. Bunların bir çoğu gerekli idi ama bu vesiler ve kontrol mekanizması başka maksatlar için de kullanıldı.

Bugün YENİ NORMAL dönemden söz ediyoruz. Daha önceden gelen herşey GlobalReset projesi çerçevesinde RESETlenecek. Bakın bütün Chip firmaları belli grublar tarafından elendi. Eski model üretim tesisleri ve savunma sistemlerinin ortadan kaldırılması ve bu İK’ların da bir şekilde tasfiyesi gerekiyor. Quantik sistemde, NanoChipler kullanılacak ve bunlar Yapay Bilinç ve Yapay zeka tarafından yönetilen tek bir sisteme dönüştürülecek. Onun için daha önceki endüstri ürünleri ve özellikle Micro Chip teknolojisi ile üretilen bütün HW’ler ve bunlar için yapılan gömülü yazılımlar ve diğer yazılımlar işlevsiz kalacak. Quantik sistemde gerekli yazılımlar da yazılım yapan yazılımlar tarafından yazılacak, yapay zeka üzerinden. Zaten global network tek sistem olacağından üretimin mülkiyeti de olmayacak. İntifa içinde PerformansPass puanı olacak. Yani bugün bu projenin patronları dışında tüm dünyanın üretimi ve üretimde çalışanlar, çevreyi kirleten “ÇÖP”ler  olarak tanımlanacak ve bundan sonta hayal yolculuklarına MetaVerse de devam etmeleri istenecek.. Bizim TeknoPark’lardaki, ya da Savunma Sanayi, TÜBİTAK’ın, İş dünyasının destekleği projelerin çok büyük bir bölümü ÇÖP olacak.
Bizdeki teknoparklarda çalışılan projelerin çoğu 4.0 değil, 3.0’ın geçiş formunda çalışanlar. Bunların ihtiyaç duydukları fon desteği 1-3-5 milyon dolar. Zaten bir kısmı yabancı fonlar tarafından fonlanmış, diğerleri de fon arıyor, bekliyor. Bunlar alınıp, rafa kaldırılabilir ama bu kadrolar, o ülkelerde yeni dünyanın inşasında kullanılan üzere değerlendirilir. Onun için bunlara ihtiyaç var.
İTO ve Savunma Sanayi’nin ortak girişimi olan İstanbul TeknoPark’ta tanıtımı yapılan projelerden ilki, bir GENOM projesi idi. Kozmetik temelli, sağlık sektörüne hitap eden Gen manipülasyonu yapılarak elde edilen ilginç sonuçlar söz konusu idi. Bakteriler üzerinde önemli çalışmalar yapılmıştı. Artık insanoğlu atomaltı parçacıklarla ilgileniyor. Hücre kültürü üzerinden hücre zarı içinde manipülasyon yapılabiliyor. Kimerik hayvanlar ya da mesela portakal ağacında karanfil kokulu sarımsak üretmek mümkün. Kök hücre laboratuvarları yeni değil, Bio printerler de artık bir çok ülkede var. Bio teknolojide inanılmaz gelişmeler var. Sentetik hücre ve dokular, X-enebotlar’ın üretildiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu projelerin bir çoğu ABD ve AB ülkelerindeki Üni ve Lab.larla ortak çalışmalar söz konusu.. Global dünyada yerli ve milli olmak artık çok da muteber bir şey değil. Bizde de beyin ve karaciğerde manipülasyonla biyolojik resterasyonlar yapılabiliyor.
Mesela burada daha düşük radyasyonla, daha düşük biyolojik hasar riski ile radyo terapi yöntemi ile  muayene yapmak mümkün olabilecek. Yani teknolojinin zararından korunmak için de teknolojiye sığınıyoruz. Ama aslında bunun daha kolay, ucuz, pratik yolları var. Kenevir gibi mesela. Kansere karşı ilaç geliştirme çalışmalarının kaçta kaçı kenevir için, ya da yaraları iyileştirme konusundaki çalışmaların kaçta kaçı Sığla için yapılıyor. Sağlık, birileri için  “kârlı bir sektör” olmasının ötesinde, mesela Karahindibanın ya da Kenevirin kanser üzerindeki etkisi, tüm dünyadaki kanser araştırmalarından daha değerli, ucuz, erişilebilir, sağlık maliyeti düşük, acısız bir çözüm olduğu halde yatırım konusu değildir. Neyse Karahindibayı Kanada’da Winsdor Üni. çalışmış. (Ne gereksiz bir iş, kim ne kazanacak bu işten, mevcut kanser ilaçları ile milyarlarca dolar kazanılırken, değil mi!?) Kansere sebeb olan gıdalar serbest, ilaçlar pahalı. Burada iş de var kâr da. Ama bir kararname ile kenevir yasağını kaldırmanın sektör için kâr kaybına sebep olacağı açık. Onun için sağlık sektörünün önceliği kar-yüksek kazanç kapısı algısının değiştirilmesi gerek. Ama “Zakkumcu Ziya” algısı önümüzde ciddi bir engel. Biri doğru bir iş yapmaya kalktı, dünyayı adamın başına yıktılar.  Daha da önemlisi, kanser olmama, intaniye riskini en aza indirmek için endüstrinin hangi zararlarına karşı nasıl bir korunma gerek. Endüstrisi olmayan, hastahane ve uzman gerektirmeden insanın basit bir şekilde hayatını tanzim edecek araştırmalar o kadar az ki. Çünkü onun piyasası yok. Herkes teknolojinin bugünü dünyasındaki ekonomik pastadaki payını yüz milyonlarca, milyarlarca dolarla ifade ediyor ve bu pastadan pay almaktan söz ediyor. Bu gerçek fakat, hakikat, hasta olmamak, hasta olunca kolay ve maliyetsiz bir şekilde sağlığına kavuşmakta. Elbette bunlar da olacak ama, bilim ve teknoloji, hem hastalık üretiyor, hem de hastalığı tedavi için çözüm satıyor. Bu çok da ahlaki değil. Rasim Küçükusta diyor ki; “Tabiblik Sanat olma vasfını kaybedeli yıllar olan tıp artık bilim olmaktan da çıkıyor, algoritmalarla çalışan bir ticaret ve siyaset kurumuna dönüşüyor. Kaçımız, tababet yaptığını sanıyor, kaçımız bize “doktorculuk” oyunu oynatıldığının farkında, çok merak ediyorum.”
Bu TeknoParklarda maalesef RF sterlizasyonuna pek dikkat edilmiyor. Bu doğrudan ve dolaylı olarak herşeyi etkiler. Entelektüel sterlizasyon açısından RF Networku başlı başına bir tehdit. Özellikle de tüm akıllı sistemler ve WiFiler. Aynı yönde, benzer projelerde çalışan grublar arasında, olimpik helozonlar ya da ayrık otu gibi entegrasyon projelerine ihtiyaç var. Bunun için multi disipliner bir bakış açısı lazım.  Optimizasyon ve senkronizasyon konusu da bu ArGe’ler açısından hayati öneme sahip. Bu çalışmalar için çok ciddi beyin envanterine ve akademik envantere ihtiyaç var. Bir diğer konu, eğer dünya rekabet edecekseniz, dünyada kim ne yapıyor, ciddi bir izleme, değerlendirme, derecelendirme ajansına ihtiyaç var. Eş zamanlı olarak bu ürünleri, test laboratuvarları ve ölçüm sistemleri de çok önemli. Bu ürünlerle eş zamanlı, birlikte çalışacağı diğer yazılım ve sistemlerle uyum performansı da önemli. Onun için bu ürünlerin temini, test edilmesi, onlardan daha ileri ve daha üstün bir buluş yapılması, ya da o ürünlerde kullanılmak üzere alt sistemler üretilmesi için bir yön-eylem planına ihtiyaç var. Bu gibi mekanlarda, tüm akıllı sistemler, avantajlarından daha çok risk oluşturabilirler. Hele de bundan sonra. Hackerler ve BioHackerler açık ve yakın bir tehdit ve tehlike olarak not edilmeli.
Bu gibi büyük projeler yanında, çok basit, sıradan, hatta ekonomik de olmayan projeler aslında toplum için çok daha hayati bir fayda sağlayabilir. Mesela, çok daha düşük maliyetle, çok daha büyük fayda sağlayacak Sığla, mesela Kenevir, Mesela Bor, mesela, HridoTerapi, kupa terapisi gibi alanlarda projeler üretilebilir. Ventilatör için çalışmanın yüzde kaçı yüksek oksijen sağlayan bitki türleri için harcanıyor. Mesela neden Stevia sağlıklı tatlı üretimi için bir alternatif olarak düşünülmüyor. Ya da AkçaAğaç ve bataklık bölgelerde Şeker kamışı mesela. Düşük maliyetli, küçük işlerle, çok daha büyük faydalar üretilebilir. Paranın ve mülkiyetin olmadığı Endüstri dünyasında, bütün bunlar bir çöpe dönüşebilir. İnsanları bile ÇÖP olarak gören bir akıldan zaten ne bekleyebilirsiniz ki. Hitler öldü diyorlardı, Hitler'in bedeni olmasa da zihniyetini klonlamış olmalılar, Onlar Şarm el Şeyhte, Bali de, Washington’da, Paris’te, Roma’da Londra’dalar, her yerdeler aslında. Onlara ve onların dostlarına dikkat. Biz fıtratı bozulmamış insanı ve kendi siyaset, ekonomisi ile kendi medeniyetimizi inşa etmeliyiz. Onun için yeni kavramlara, yeni kurumlara, yeni bir filozofiye ve yeni bir hukuka ve estetik anlayışına ihtiyacımız var. Sahi bu dünya bizim için bir imtihan yeri değil mi idi. Yaratılış gayemizi unutmayalım da.

Selam ve dua ile.