Çok okuyup az konuşmak, akıl olgunluğunun, aklı büyümüş olmanın bir göstergesidir. Okumak; projeksiyonu kendisine çevirip, karanlık bölgeleri, izbe dehlizleri, unutulmuş ders alınacak hadiseleri ve daha niceleri görmek, anlamak ve gereğini yapmak üzere, rahle-i tedrisata oturmak demektir. İnsanın asıl meselesi kendisini eğitmek, inceltmek, ormana dönmüş beden memleketini medenileştirmek (İbni Arabi) için, başkalarından çok kendi iç yolculuğu için dua etmektir. Başkasının ayıbını görmekten utanıp, şikâyet ağırlıklı konuşmaktan çekinmek, şükür edilecek nimetlere odaklanmak ve bu nimetlerin şükrünü nasıl eda edebileceğinin muhasebesini yapmak, Rahmanın (c.c) karşısında mahcup ve boynu bükük durabilmek ve haddinin bilmektir.

Okumak aklı besler

Okuduğumuz bilgiye bağlı olmakla birlikte, kelimeler, fikirler, beynin oksijenidir. Öğrenmek; anlamanın, kavramanın, idrak etmenin ve bir öğrenme süreci oluşturmanın, aklı doğru bir çizgide tutup gözünün önünü aydınlatarak daha net görmesini sağlamanın tek yoludur. Bu kimi zaman kitaptır, kimi zaman dinlemektir kimi zamanda olayları, hadiseleri vb. okuyarak ders çıkarmaktır. İnsan daha iyi olabileceğinin farkına vardığı zaman, daha iyi olmanın yollarına düşer, akıl bunu gerektirir. Çünkü azrail’in bizi bulduğu hailimiz ne ise, en son halimiz o olacak. Bizi çeyrek kapasitede kalmış olarak bulmasın, daha iyi olma imkânımız varken, ulaşabileceğimiz yüksek seviyeler varken, yerimizde saymış ve yaşayabileceğimiz onca güzel şeyi kaçırmış olarak bulmasın.

Yaşamak, geri dönme imkânı tanımayan bir yolculuktur

İnsan hayatında, öğrenmekten daha anlamlı başka bir fiil yoktur. Her şey öğrenme süreci başladıktan sonra yeni bir kimlik ve kişilik kazanır. Yanında durduklarımız ve yakın olmak istediklerimiz değişir. Öğrendiklerimiz düşünme biçimimizi değiştirdikçe, iyiye ve doğruya doğru yelken açmış niyetlerimizle, Rabbimizin ilmi ve yetkinliği karşısında hayretten hayrete düşeriz. Bizim üzerimizdeki nimetleri ve tasarrufları, bizi daha şuurlu konuşmaya ve davranmaya sevk eder. Aklımıza rast gele üşüşen sözler, kanatlanıp atmosfere yayılmadan önce söze, sözün muhatabı olanın Allah’a (c.c) ait olduğuna ve ağzımızdan çıkanın neye hizmet edeceğine dair muhasebe etmeye sevk eder. Her anımızı kaydeden bir sistemin varlığı ve her şeyin hesabının sorulacağı bilinci, dua ve teyakkuz halinde tutar bizi.

“Boş başakların başı yukarıdadır, dolu başakların başı aşağıdadır” (Özlü söz)

İlim, sahibine tevazu kaftanı giydirir, ihlâsın rengiyle boyar ve konuşurken inci misali sunulan cümleler, kalpten kalplere sirayet eder. Bildikçe bilmediklerimiz açığa çıkar. Bu da bizim Rabbimiz katındaki acziyetimizi ve insan olarak yaratılmanın muhteşemliğini hissederek, adımlarımızı ve sözlerimizi seçerek ilerlememize hizmet eder Rabbimizin izniyle. Konuşmadan önce düşünürüz ve sorarız, ağzımdan çıkan bu sözler nereye gider ve neye hizmet eder? Ve bilmeliyiz ki, ağzımızdan çıkanlarla kendimizi tanımlamış ve ne bildiğimizi ifade etmiş oluruz.