1885 yılında Malaga’ya bağlı bir kasabada dünyaya gelen Blas Infante, 1924 yılında Fas’a gitti. Faslı Müslümanlardan çok etkilendi. Endülüs’te aradan geçen yüzyıllara rağmen, İslam’dan izlerin yaşandığını fark etti. Halkın işinden ve tarlasından dönüşte aynen abdest alma şeklinde temizlendiklerini hatırlayınca, İslam’a ilgi duydu ve araştırmaya başladı. Kendi ailesinin de kökeni Moriskolara dayanıyordu.  Fas’ta Müslüman olan Blas Infante, Ahmed ismini aldı. Endülüs milliyetçiliğinin fikir babası olan Ahmed Blas Infante; faşist Franko rejiminin Sevilla katliamında, 1936 yılında İşbiliye’de şehid edildi.

Ahmed Blas Infante

MÜVELLEDUN'DAN MORİSKOLARA

Sekiz asırlık Endülüs Medeniyetinden geriye kalanlar, sadece övüneceğimiz  veya üzüleceğimiz hatıralardan ibaret olmasa gerektir. Bu eşsiz medeniyeti kuran insanlar, çöküşten sonra bile 100 seneden fazla aktif şekilde varlık mücadelesini devam ettirdiler. 1614 yılındaki toplu sürgün kararından sonra, binlerce Müslüman Endülüs’ü terk etmek zorunda kaldı. Moriskolara reva görülen bu zulmü anlayabilmek için, Müslüman fatihlerin İspanya’ya ilk geçişlerini hatırlamak gerekir.

Kuzey Afrika’dan 711 yılında İspanya’ya geçen Müslümanlar, Vadi Lekke Savaşı dışında sadece direnç gösteren bazı şehirlerde kuşatma için kuvvet kullandılar. Üç sene gibi kısa bir zamanda, 590 bin kilometre karelik İber Yarımadası çoğunlukla barış yoluyla fethedildi. Hem Hıristiyanlar hem Museviler, Vizigot krallarının zulmünden kurtulmak için bekledikleri kurtarıcıların Müslümanlar olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden çoğu bölgelerde, ahali sevinç gösterileriyle şehirlerinin anahtarlarını İslam ordularına teslim etti.

Müslümanların hak ve adalete tam uymaları, verdikleri sözde durmaları, can ve mal güvenliği, din ve inanç hürriyeti sağlamaları; yerli halkın kitleler halinde İslam dinine girmesine sebep oldu. Zamanla “Müvelledun” adı verilen bu ihtida etmiş yerli Müslümanların sayısı, Kuzey Afrikalı ve Suriyeli dindaşlarını geçti. Orduda ve devlet yönetiminde önemli mevkilere gelen bu insanlar, hem İslam’ın onurunu hem de Endülüslü olmanın şuurunu taşıyorlardı.

Her şeye rağmen Katolik olarak kalanlar, yerli ahalinin içinde azınlık durumuna düşmekle birlikte, dillerinden kıyafetlerine, eğitimlerinden hayat tarzlarına kadar Müslümanlara benzemeye başladılar. Bu yüzden onlara Araplaşmış anlamında  “Müsta’rib” dendi. Arapçayı Latinceden daha iyi okuyup yazan, konuşup anlayan yeni nesil Hıristiyanlar, bağnaz Katolik din adamlarını çok rahatsız etti. Bir dönem bu anlayıştaki dindaşlarıyla mücadele eden papazlar, Reconquista ideali uğruna Endülüs’ü yeniden ele geçirip tekrar Katolik İspanya’ya dönüştürmek için yüzyıllarca bıkmadan usanmadan çalıştılar.

Bu mücadelenin odak noktasında ise yerli Müslümanlar vardı. Çünkü onlara göre bu insanlar çok büyük bir suç işlemiş, Hıristiyanlığa ihanet etmiş ve din değiştirmişlerdi. 1492’de son Gırnata Sultanı Ebu Abdullah; Elhamra Sarayı’nın anahtarlarını Katolik Krallara teslim edince, Talavera ve Ximenes gibi piskoposlar hedeflerine öncelikle dönme dedikleri bu Müslümanları koydular. Gerçi onlar için Arap, Berberi veya İspanyol olmaları önemli değildi. Bu insanların Müslüman olmaları Engizisyona gitmeleri için yeterli sebepti.

Önceleri daha yumuşak davranarak, bu yerli Müslümanların hatalarını (!) anlayıp kısa zamanda Hıristiyanlığa geri döneceklerini ümit ediyorlardı. Ancak tahminlerinin boşa çıktığını kısa zamanda görünce, uyguladıkları şiddeti devamlı artırdılar. Katolik olduğunu söyleyip vaftiz olanların bile İslami adetlerini devam ettirdiklerini görünce, akla hayale gelmeyen işkenceler yapmaya, ömür boyu kürek mahkumiyetinden meydanlarda diri diri yakmaya kadar insanlık dışı cezalar vermeye başladılar.

1614'deki büyük sürgün öncesi İspanya’da Müslümanların toplam nüfusunun 700 bin olduğu tahmin edilmekteydi. Sürgün sırasında 300 binden fazla Morisko'nun ülke sınırları dışına çıkarıldığı bilinmektedir. Sürgünden sonra İspanya’da 350 ila 400 bin Endülüslü, ağır baskı ve asimilasyona rağmen varlığını korumuştur.

Moriskolar, maruz kaldığı insanlık dışı uygulamalar karşısında gerçekten yok olup gittiler mi, yoksa gizlice de olsa kimliklerini yüzyıllarca devam ettirdiler mi? Zaman zaman yaptıkları başkaldırı ve isyanlar bir sonuç vermese de, onların köklerine olan bağlılıklarını artırmış, bilinçaltındaki İslami kimliklerini gelecek nesillere aktarmaya vesile olmuştur.

Meşhur Fransız tarihçisi Fernand Braudel (1902-1985) Moriskolar'dan geriye kalanlar için şöyle demektedir:

“Morisko; duruma göre bir, iki, üç yüzyıldan sonra hâlâ eskinin Müslümanı olarak kalmış, din, dil, yüksek duvarlı evler, hamamlar, her şeyini muhâfaza etmiştir. Morisko, Batı uygarlığına ait her şeyi reddetmiştir ve kavganın esası budur.”

AHMED BLAS INFANTE

1885 yılında Malaga’ya bağlı bir kasabada dünyaya gelen Blas Infante, bir hukukçu ve siyasetçi olarak, İspanya’nın yüzyıllarca unutturmaya çalıştığı Endülüs gerçeğini aktif olarak savunmuştur.  Onu sadece bölgesel bir milliyetçi hatta ayrılıkçı gibi görmek, yaptığı mücadeleyi ve canını verdiği davayı anlamamak olur. Ona göre Endülüs; dini, tarihi ve kültürel temellere dayanan 800 yıllık büyük bir birikimin adıdır. İspanya bu mirası reddetmek değil, temel değeri olarak kabul edip sahiplenmelidir. Bu yüzden Endülüs’ün resmi dilinin Arapça olmasını bile teklif etmiştir.

Blas Infante, Birinci Dünya Savaşı öncesinde Krallık rejimine muhalefeti, sosyalist bir kimlikle sürdürdü. 1915 yılında yazdığı “İdeal Andaluz” adlı eseriyle Endülüs İdealini ortaya koymaya çalıştı. Endülüs milliyetçiliğini savunarak bölgenin bağımsızlığını kazanması için toplantılar düzenledi. Çalışma ve araştırmaları esnasında, Endülüs medeniyetinin temelinde İslamiyet ve Arap kültürünün çok önemli bir yeri olduğunu fark etti. 11. Yüzyılda İşbiliye’de (Sevilla) hüküm süren Abbadiler’i araştırmaya başladı. 1920 yılında yazdığı, Son Abbadi Sultanı Muhammed el-Mu’temid’in (Vefatı 1095) hayatını konu alan “Al-Mo’tamid” adlı drama eserinden sonra, İslamiyet’e olan ilgi ve merakı iyice arttı.

1923 yılında General Miguel Primo’nun darbeyle yönetimi ele geçirmesi, onun görünürdeki faaliyetlerini belki kısıtladı ama araştırma ve fikri çalışmalarına hiç ara vermeden devam etti. 1924 yılında Fas’a yaptığı yolculuk hayatının dönüm noktası oldu. Faslı Müslümanların yaşayış tarzlarını ve ibadet şekillerini yakından görünce çok etkilendi. Aradan geçen 400 yıla rağmen, Endülüs’te hâlâ İslam’dan kalan izler ve adetler olduğunu hayretler içinde hatırladı. Özellikle köylülerin tarladan dönerken temizlenmeleri, sırasına varıncaya kadar Müslümanların abdestlerinin benzeriydi.

Zaten daha önce yaptığı araştırmalarda kendi aile kökeninin Moriskolara dayandığını biliyordu. Blas Infante, 1924'te Fas’ta Müslüman olarak Ahmed ismini aldı. Bu tarihten sonraki çalışma ve mücadelesi daha bilinçli bir şekilde devam etti. Sadece kuru bir Endülüs milliyetçiliği yerine, temeli İslam Medeniyetine dayanan çok zengin bir kültür birikimine sahip olduğunu görerek, daha aktif bir mücadele için Sevilla'ya (İşbiliye) yerleşti.

12 Nisan 1931'de yapılan belediye seçimlerinde Cumhuriyetçilerin kazandıkları büyük başarıdan dolayı, Kral 13. Alfonso ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. İkinci Cumhuriyetin ilan edilmesiyle aktif siyasi mücadeleye kaldığı yerden devam eden Ahmed Blas Infante, Endülüs’ün federal bir yapıya kavuşması için çalışmalarını sürdürdü. Arapçanın Endülüs’ün resmi dili olmasını savundu. Yeşil beyaz renklerde çizdiği bayrağın, Endülüs’ün İslami geçmişini temsil ettiğini söyledi.

GENERAL FRANCO

1892 tarihinde doğan Francisco Franco, babası gibi bir deniz subayı olmak istiyordu. Fakat Amerika ile yapılan savaş sonunda İspanya’nın donanmasını kaybetmesi üzerine kara subayı oldu. Birinci Dünya Savaşında Fas cephesinde bulundu. Daha sonra eğitim sırasında meydana gelen bir patlamada ağır yaralandı. 1931 yılında ilan edilen Cumhuriyete karşı tarafsız davrandı. Fakat 1936 yılında yönetimle arası açıldığı için sürgüne gönderildi.

18 Temmuz 1936 tarihinde ayaklanma başlatan General Franco, üç yıl boyunca devam edecek iç savaşın fitilini ateşledi. Darbe yanlısı aşırı militanlar İspanya’da tutuklama ve katliama giriştiklerinde; Ahmed Blas Infante Sevilla’ya bağlı Coria del Rio’da bulunuyordu. Karşı görüşlerinden dolayı 3 bin kişinin öldürüldüğü Sevilla katliamında, Ahmed Blas Infante de evinden alındı ve 11 Ağustos 1936'da kurşuna dizilerek şehid edildi. Allah rahmet eylesin.

İSPANYA’DA İSLAM

36 yıllık diktatörlükten sonra 1975’te Franco’nun ölümüyle, İspanya’da yeniden siyasi faaliyetlere izin verildi. 1978 Anayasası özerk bölgelerin kurulmasına müsaade edince Ahmed Blas Infante’nin hayatına mal olan fikirleri açıktan tartışılmaya başlandı. Böylece Sevilla başkent olmak üzere sekiz ilin birleşmesiyle Andalucia (Endülüs) Özerk bölgesi kuruldu. Bölge Meclisinin kararıyla Ahmed Blas Infante’nin tasarladığı yeşil beyaz bayrak, Endülüs bayrağı olarak kabul edildi.

Elbette ki bu Endülüs, Ahmed Blas Infante’nin “İdal Andaluz” fikrine çok yakın değildi. İslami kimlikten ürken İspanyol yetkililer, Endülüs’ü daha çok Garcia Lorca’nın Flamenko müziği ve çingene kültürü üzerine bina etmeye çalışmışlardı. Lorca da Ahmed Blas Infante gibi Franco faşizminin kurbanı olmuştu. Fakat modern İspanya, onun şiirlerini kendi kimliğine daha uygun görmüş ve öne çıkarmıştı.

Ahmed Blas Infante yaşamış olsaydı, Endülüs sadece tarihi, coğrafyası, müziği ve mimari eserleriyle değil; 800 yıllık İslami kültür ve medeniyet birikimiyle daha zengin bir mirasa sahip olacaktı. Blas Infante’nin adını ananlar bile onun “Ahmed” isminden korkup Müslüman kimliğinden mümkün olduğu kadar uzak durmaya çalışmaktadırlar.

Her şeye rağmen İspanya’da İslamiyet yayılmaya devam etmektedir. Merhum Abdülkadir Es-Sufi’nin gayretleriyle kurulan Gırnata'da Ulu Cami'ye bağlı İslam Kültür Merkezi, önemli hizmetler vermektedir. 1989 yılında İslamiyet de, Hıristiyanlık ve Musevilik gibi resmen din olarak tanınmıştır. Bu serbest ortamda, İspanyollardan geçmişini hatırlayıp Müslüman olanların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.