Her yerin Kerbela ve her günün Aşura (Muharrem ayının 10. günü) olduğu bir işgaller dünyasında yaşıyoruz. Yezidiler, Fravunlarla işbirliği yaparak yeni bir Kerbela faciasını planlıyorlar. Bu ihanet projesine karşı imam Huseyn’in Ehl-i İslam idealleri ve örnek mücadelesi etrafından birleşmek mecburiyetindeyiz. 1. Dünya Savaşı Cihan Devleti Osmanlıyı yıkmak için İttihad Terakki Yezidileri eliyle yapılmış bir plandı. Emperyalistler, içimizdeki bu odakların ihanetiyle Osmanlı Devletini boğdurttular. Çeşitli entrikalarla sardıkları Türkiye’mizi, ilk kuruluş yıllarından itibaren kendi içinde problemleriyle uğraşmaya mahkûm ettiler. Halkları birbirine düşman edici katliamları ve sürgünleri bilerek planladılar ve uyguladılar. Önce 1926’da Şeyh Sait kıyamını bahane ederek Sünni Müslüman Kürt kardeşlerimizi, 1930’da kurdukları adına İstiklal Mahkemeleri dedikleri ihanet mahkemeleriyle on binlerce ilim ehlini idam ettirerek Sünni Müslüman Türkleri ve 1936 yılında da Dersim katliamıyla Müslüman Alevi kardeşlerimizi katledip Devletimize düşman ettiler. Ortak tarihimizin mayasını oluşturan bu üç önemli grubun ortak özellikleri ise İSTİKLAL SAVAŞI sırasında kahramanca ve fedakarca düşman işgaline karşı savaşanlar olmasıydı. Kim, neden bu halkları cezalandırıyordu? İstiklal Savaşı Kahramanlarımızdan Şeyh Said ve Şeyh Rıza’nın uğrunda şehid oldukları İslam Nizamına, evlerinden ve yurtlarından göçe mecbur ettikleri torunlarını ise düşman ettiler. Dedelerinin uğruna can verdikleri değerlere düşman, ateist, komünist ve faşist nesiller yetiştirmeye muvaffak oldular. Dede katiliyle, dede torununu aynı safa çekmeyi başardılar. Torunlar, dedelerine bu katliamı ve zulmü yaptırtan C.H.P zihniyetine kin duyacağına devletimize düşman olup, C.H.P’yle el ele oldular. Ülkemiz, Osmanlı sonrası ilk yıllarını bu ihanetlerle geçirirken vadiyi boş bulan Siyonist tilkiler tezgâhladıkları 2. cihan harbiyle 1947 yılında Filistin topraklarında İsrail devletini kurmayı başardılar. Büyük İsrail hedefi için tam elli yıldır planlı bir şekilde çalışıyorlar. Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olan Arap baharıyla kavga, kaos ve iktidar boşluğu oluşturmayı hedeflemişlerdi ama Beyaz boyalı evdeki hesap çarşıya uymadı. Yüz yıl evvelki planları altüst oldu. Halkı Müslüman ülkelerin başlarındaki solomanlar bir bir güçlerini ve iktidarlarını kaybettiler ve kaybetmeye devam edecekler inşallah. Bu milli uyanışın bayraktarlığını genç Türkiyemiz yapınca, Siyonizmin bütün projeleri ve hedefleri altüst oldu. Yüz yıldır İslami değerlerden uzaklaştırılıp maddi ve manevi geri bırakılan masonların işgalindeki bir Türkiye’nin yeniden şaha kalkıp İslam’a

yönelerek güçlenmeye başlayacağını hiç hesap edemediler. Şimdi Allah’ın(cc)lütfuyla ve izniyle plan kurup, yapılan planları bozmaya çalışan bir ülke konumundayız elhamdülillah. Ama asıl final maçı daha başlamadı. Dünya kızışıyor! Amerika ve Avrupa’da devam eden ve inşallah artarak devam edecek ekonomik deprem sebebiyle doğan rekabet, 3. cihan harbinin zeminini hazırlıyor. Her ülke kendini kurtarmanın ve boğulmamanın çaresini arıyor. Ne AB ve ne de ABD, ekonomideki tsunami dalgaları arasında devlet gemilerini korumaya çalışırken, sırtında bilhassa İsrail’in ve diğer ülkelerin yükünü taşımak istemiyor. Kanla beslenen emperyal vampirler kendilerine başka sömürü pazarları bulmak zorundalar. Silah sanayi pazarı onların en kolay tüketim pazarı olduğu için büyük maç (3. Cihan Harbi) kaçınılmaz gözüküyor. Suriye problemi bahanesiyle Çin, Rus ve İran İttifakıyla Amerika Avrupa, İsrail ve Türkiye İttifakı arasında çıkarılmak istenen bu savaşta yalnızlığa terk edilen Siyonist İsrail rahat bir nefes almayı planlıyor. Türkiye ve İran bu oyuna gelmeyerek, cihan savaşı planını bozacak büyük sorumluluk düşmektedir. İnşallah yakında yıkılması mukadder İsrail’in ekmeğine yağ sürücü oyunu Ülkemiz ve İran beraber bozmalıdırlar. Ülkemiz olarak da; Dünya; ekonomik buhranlarla ve manevi çöküşle uğraşırken bizler el ele vererek iç barışı beraberce sağlamalıyız. Maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınmamızı mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Teröre harcanmakta olan milyarlarımızı artık Milli Eğitim için ve bir an evvel kendi Milli Savunma Sanayimizi güçlendirmek için harcamalıyız. Ülkemizin güçlü olmasını engelleyen bürokraside ve bilhassa Ordumuzdaki hantal yapıyı süratle değiştirmeliyiz. Dört askere bir subayın düştüğü, bir milyonluk hantal ordu yerine, teknoloji donanımlı, seçkin yapılarla donatılmış, modern ordu projesini uygulamaya koymalıyız. Bedelli askerlik, bu modern ordunun oluşumu için geç kalınmış isabetli bir adımdır. Asrı Saadet’te, İslam Devlet Başkanı Hz.Ömer (r.a)’den itibaren ve bilhassa Cihan Devleti Osmanlı’da “Alimin kaleminin mürekkebi Şehidin kanından üstündür” Hadis-i Şerif’i gereği Alimler, Çanakkale Savaşı gibi zaruretler olmadıkça askere alınmazdı. Çünkü alimler, ülkenin yıldızları gecelerin aydınlatıcı kandilleriydi. Gençleri, Din ve vatan için şehadete onlar hazırlıyorlardı. Devletin her alanda güçlenmesini ilim adamları sağlayacağından, savaşa alınmıyorlardı. Tüccarlarla, Din ve Vatan uğruna savaşan askerleri denk tutan dinimizin ruhsatıyla işadamlarımız da zaruret olmadıkça askere alınmazlardı. Tüccarlar da, Asakiri Mansureyi Muhammediyye (Hz. Muhammed (s.a)Efendimizin yardımcı Kuvvetleri)ismiyle anılan ordumuzun iaşe ve silahlarını temin ediyorlardı. Âlimler ilmiyle, tüccarlar mallarıyla askerlerimiz de canlarıyla bedel ödeyerek bu vatanı bize emanet ettiler. Biz, Dinimiz İslam ve Vatanımız için maddi bedel ödediğimiz gibi gerektiğinde can bedeli de ödemeye her zaman hazır, asker bir milletiz. Onun için savaş dışında hantal ve kalabalık Ordu beslemenin ülkeye hiçbir faydası yoktur. Tarihimiz, bedelli askerliğin zafiyet getireceğini iddia edenlere sorar: 1. Dünya Savaşı’nda 9, 10 kadınla birlikte Kafkas Cephesi’nde savaşan Erzurumlu Yusuf Ağa’nın kızı KARAFATMA lakaplı (Fatma Seher) annemiz acemi eğitimini nerede tamamlamıştı acaba? Aydın’da, Yunanlılara karşı kahramanca dövüşmüş, büyük oğlu bu mücadelede şehid olan AYŞE HANIM vatan müdafaasına başladığında silahlı eğitim almış mıydı? Erzurumlu Nene Hatun hangi askeri eğitimden geçmişti? Yunanlılara karşı mücadele verilirken kendisinden bilgi alınmak istenmesine şiddetle direndiğinden düşman tarafından Kavakönü Köyü’nde işkence yapılarak öldürülen ve mübarek bedeni fırında yakılan NAZİFE KADIN, söz konusu vatan olduğunda kahraman bir milletin nasıl BEDEL ödeyeceği konusunda yeterli örnek değil midir? Bedelli askerlikle para ödeyenler de, imkânı olmayıp askere gidenler de bizim evlatlarımızdır. Hepsinin mayası sağlamdır! Vazife düştüğünde seve seve şahadete koşmaya namzettirler! Bu toplum, maaşını ödediği halde kendine tank namlusu çeviren omzu kalabalık askerleri de bilir, Seyit Çavuşları da! Gerisi laf-ı güzafır. Vatan ve millet sevgisi nutuklarla ve palavrayla olmaz. Şu soruya samimi kavli ve fi’li cevapla olur: “Hep beraber dinimiz ve vatanımız için bedel ödemey

www.sevkiyilmaz.net Not: 2012 yılı içerisinde organize edilecek ve nasip olursa bizlerin de katılacağı UMRE faaliyetleri için ön kayıtlarda acele ediniz! Kayıt ve bilgi için 0212 616 92 26 – www.nadidehac.com