Şiraze…

Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanan sözlükte şiraze kelimesinin iki karşılığı olduğu görülmekte:

1. isim, Ciltçilikte, kitap yapraklarını düzgün tutmaya yarayan ince örülmüş şerit.

2. isim, spor, Pehlivan kıspetinin paçası.

…/…

Şiraze sağlam olmalı ki… Kitabın sayfaları bir arada… Sağlam bir şekilde… Birbirinden ayırılamasın diye… Cildine… Tıpkı et ve kemik gibi… Kaynayıp bağlansın… Kitabı kitap yapan bu kaynaşma hali… Sürüp gitsin… Ne hoyrat ellere yenik düşsün… Ne de herhangi bir müdahale bu birlikteliği parçalayabilsin… Akıbeti tahrip olmaksa da… Cildiyle… Sayfalarıyla… Hep beraber… Kendine yazılan kaderi yaşasın… Her ne şartta olursa olsun… Kitap kitaplığını muhafaza eylesin…

Şiraze… Nihayetinde sayfaları birbirine bağlıyor. Bağlanışın hürriyet inşa ettiği bir halin ifadesi… Başıboşluğun olduğu yerde hürriyet manasızlıktan öte nedir ki? Bir nizam çerçevesinde birbirine bağlanan sayfalar… Kitap olmanın hürriyetine terfi ediyor. Bu hürriyetin sebebi ve muhafızı şiraze…

…/…

Şiraze… Pehlivan kıspetinin paçası… Er meydanında kapışan pehlivanların… Bilhassa yağlı güreşte… Rakibinin kıspetinden tutmak suretiyle oyun yapmaya çalıştıkları hepimizin malumudur. Kazara rakibine kıspetinden yakalanmış bir pehlivanın ahvali ne de müşküldür. Hele ki paçayı kaptırırsa… Hükmedeyim derken hükmedilen durumuna düşer ki… Bu hazin vaziyetin, sırtın yere gelmesiyle nihayet bulması işten bile değildir.

…/…

Şiraze… Her iki mana çerçevesinde de düşünüldüğünde… Özünde bir dengenin varlığına götürür bizi… Şirazeden çıkmak deyimi, mecazen akıl dengesini kaybetmek demek… Buradan hareketle şirazenin denge… Terk ettiğimiz bir başka kelimeyle ifade edecek olursak, muvazene unsuru olarak kilit taşı hüviyetinde olduğunu teslim etmek boynumuzun borcu…

…/…

Üstat Necip Fazıl, "Ruh muvazenesi yalpalamaya başlayınca nesil ahengi kaybolmaya yüz tutar ve şimdiki manzara doğar." derken… Şirazemizin başına gelenleri mi işaret etmek istemişti diye düşünmeden edemem.

Her cemiyet/ülke/medeniyet bir kitaptır aslında… Cemiyetin her ferdi bir sayfa… Din, dil, örf, ortak tecrübe, ortak hissiyat ve birlikte olmak iradesi… Bunların her biri şirazenin örgüsünü oluşturan iplikler değil midir? Bu çok katmanlı bağlanışın ortaya çıkardığı şiraze… Ne kadar kıymetli… Ne kadar harikulade… Ve ne kadar sarılıp sarmanılası bir nimettir! Maalesef ki âdemoğlu… Elindeki nimeti, onu kaybetmeye başladığı ve/veya kaybettiği vakit takdir etmek gibi bir garabete de düşmeden edemez. Dünya imtihanının en çetin hallerinden biri bu olsa gerek… Dikiz aynası olarak da zikredilen tarih ilmi… Baştanbaşa bu imtihanın seyir defteri değil mi? Tabi burada güç devşirmek adına kırpılmış, köpürtülmüş, ters yüz edilmiş, hakikat olmaktan ziyade yönlendirme saikiyle yazılmış tarihi kast etmiyorum.

…/…

Halimiz… Nicedir tedirginlik verici… Şirazemizi kemiren, gözle görülmeyen bir tehdit sebebiyle… Kitap olmak hürriyetimize kast edecek her şey… Tedirgin olmaya kapı aralıyor. Bağlarımız… Üzüm bağları değil elbette! Her çeşit tahribata maruz kalmaya devam ediyor. Birkaç dakika tefekkür etsek… Elle tutulur bir tespitte bulunmamızın önünde hiçbir engel yok… Şuur, şirazemizin iş görürlüğünün anahtarı… Şuur… Denge halinin aynadaki aksi… Şuurun ne halde olduğunu kontrol edebilmek için ayna şart… Ama gelin görün ki… Aynamızı taşa tutup tuz buz etmişler!

Manipülasyon sapanıyla atılmış taşların kırdığı aynamızın parçalarını bari toplayalım diyoruz da… Ellerimizdeki kesiklerin acısıyla… Şirazesinden kopan şuuru bulmak yerine, daha büyük bir şuursuzluğun içine… İçgüdü dedikleri kırbacı sırtımıza yedikçe yuvarlanıp duruyoruz. Nefes nefese… Bitkin… Darmadağın bir vaziyette… Boş kalan çerçeveye bomboş bakıyor… Kurmak için yıkarken… Yıkmak için kuruyoruz!